Süreç, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün istediği gibi gelişti. Adalet Bakanlığı, Milli Savunma Bakanlığı ve Genelkurmay Başkanlığı, askere sivil yargı yolunu açan yasal düzenlemeyle ilgili görüşlerini Çankaya’ya gönderdi. Şimdi Gül, Çankaya’daki hukukçularıyla bu raporları değerlendirip en geç Cuma’ya kadar kararını açıklayacak.
Genelkurmay’ın yasaya itirazı üç noktada toplanıyor: 1-Anayasa’nın 145. maddesine aykırı, 2-Askeri mahallerin masuniyetini bozar, 3-Askeri ve adli yargı arasında çatışma olur.
Hükümetin görüşlerini ileten Adalet Bakanlığı ise yasayı savundu. Gerekçeler üç temele yaslanıyor: 1-Anayasa’nın 145. maddesine uygundur, 2-Adli yargıya taşınan özel yetkili mahkeme kapsamındaki suçlar, askeri nitelikli ve askeri mahalde başlayıp biten suçlar değildir, 3-Askeri ve adli yargı arasında yıllardır yaşanan çatışmayı sona erdirir, demokrasiye katkı sağlar, hukukun üstünlüğünü perçinler, AB sürecini olumlu etkiler, AİHM’e giden ihlalleri azaltır.
Askerin ‘Kışlaya siyaset girer’ kaygısıyla hazırladığı belirtilen itiraz karşısında hükümetin tezi, ‘siyaseti kışladan çıkarma’ savunmasına dayanıyor.
Uygulama kanuna girdi
Aykırılık tartışmasının odağındaki Anayasa’nın 145. maddesi, askeri mahkemelerin görevini, ‘askerlerin, askeri suçlar ile bunların asker aleyhine veya askeri mahallerde yahut askerlik hizmet ve görevleri ile ilgili işledikleri suçlara bakmak’ olarak tarif ediyor.
Ayrıca, sivillerin özel kanunda belirtilen askeri suçlar ve askerlere karşı işlenmiş suçlar nedeniyle askeri mahkemelerde yargılanmasına imkan tanıyor.
Yeni yasa ise özel yetkili mahkeme (eski DGM) kapsamındaki suçlarla ilgili olarak askerlerin de adli mahkemelerde yargılanmasını hükme bağlıyor.
İlk bakışta, ‘yenilik’ gibi gözükse de bu yasayla aslında yeni bir düzenleme yapılmıyor. Zaten uygulama böyledir.
Sözgelimi, Albay Dursun Çiçek, muvazzaf subaydır. Ergenekon soruşturmasını yürüten özel yetkili savcılar, ifadesini almak için kimseden izin istemedi, aynı şekilde tutuklanması talebiyle mahkemeye sevk ederken de izne ihtiyaç duymadı.
Hukuk ihlaline fren
Buradaki amaç, ‘askeri mahal’, ‘askeri suç’ ve ‘askere karşı işlenmiş suç’ gibi muğlak ifadelerle, çift başlı yargı sisteminin boşluklarından nemalanma ihtimalinin ortadan kaldırılmasıdır.
Şemdinli Davası’nda olduğu gibi...
Bombalanan kitabevi, askeri mahalde mi? Değil. Kitabevi bombalama, askeri görev mi? Değil. Bombalama eylemi askere karşı işlenmiş suç mu? Değil.
Ama sivil mahkemede 39 yıl hapis cezasıyla sonuçlanan dava, Yargıtay tarafından bozuldu, askeri mahkemeye havale edildi. Ardından iki asker sanık görevlerine döndü.
Ergenekon davası da aynı risk altındadır. Şu anda o ölçekte hissedilmese de yarın Ergenekon’u ‘muğlak’ gerekçelerle askeri mahkemeye taşıma ihtimali, unutulmamalıdır.
Onun için yeni yasa, özü itibariyle yeni düzenleme değil, uygulamadaki hukuk ihlallerini önlemeye yöneliktir.
Darbe, askeri görev mi?
Kuşku yok ki, yasanın en çok tartışılan kısmı, özel yetkili mahkeme kapsamındaki suçlarla ilgili askerlere sivil yargı yolunun açılmasıdır. Bu konu fazlaca istismar edildiği için detaylandırmakta yarar var.
Özel yetkili mahkeme kapsamındaki suçlar genel hatlarıyla üç grupta toplanır: 1-Darbe gibi Anayasal düzeni değiştirmek ve ülkenin bölünmez bütünlüğünü bozmaya çalışmak, 2-Uyuşturucu üretimi ve kaçakçılığı yapmak, 3-Çek-senet, mafya gibi ekonomik menfaat esasına dayalı organize suç örgütü kurmak, yönetmek ve üye olmak.
Şimdi soralım...
Darbe ve bölücülük, uyuşturucu imalatı ve ticareti, çete faaliyeti ve darbe, askeri suç mu? Askeri mahalde başlayıp bitecek nitelikte midir? Engellenmesi, askerin görevine halel getirir mi?
Kimse dokunulmaz değil
Efendim, yarın bir savcı çıkar, Genelkurmay Başkanı’nı sorgulamaya kalkarsa ne yapacağız? Cumhurbaşkanını yargı önüne çıkarmaktan beis görmeyenlerin Genelkurmay Başkanı’nın hukukunu korunuyor görünmeleri manidardır, ama önemli değil, cevabını verelim.
Kusura bakmayın, bir Genelkurmay Başkanı uyuşturucu imal eder ve satar, çek senet tahsilatı için çete kurar, darbeye yeltenir ve bölücülük yaparsa, izne gerek kalmadan paşa paşa hesabını verir.
Asker ve sivil ayrımı olmaksızın tüm memurlar, yargı mensupları gibi...
Sözgelimi, Başbakanlık Müsteşarı da Yargıtay Başkanı da bu suçlara bulaşırsa, hiçbir makamdan izin almaya gerek kalmaksızın sorgulanır. Ne memurlar, ne hakim ve savcılar ne askerlerin yargılama usullerini düzenleyen özel kanunlarda bu suçlara dair ‘dokunulmazlık zırhı’ yoktur.
Yüce Divan çalışması yok
Ancak görevle ilgili suçlardan dolayı ‘izin müessesi’ işler. Bu durumda komutanların nasıl yargılanacağı özel kanunla belirlenmiş, Genelkurmay Başkanı’na, Cumhurbaşkanı’na dahi tanınmayan ‘limitsiz dokunulmazlık’ hakkı verilmiştir.
Onun için Anayasa değişikliğiyle Genelkurmay Başkanı ve Kuvvet Komutanları için Yüce Divan şartının getirilmesi de anlamsızdır. Başbakan veya bakanlar bile sözkonusu suçlara bulaşırsa, dokunulmazlıkları kaldırıldıktan sonra Yüce Divan’da yargılanmazlar, doğru özel yetkili mahkemelere gönderilirler. Sadece görevleriyle ilgili suçlar için Yüce Divan’da hesap verirler.
Mesut Yılmaz gibi, Koray Aydın gibi...
Özel yetkili mahkeme kapsamına giren suçlardan dolayı hiç kimseye tanınmayan Yüce Divan ayrıcalığı, askerlere neden tanınsın? Hükümet kanadına sordum, böyle bir çalışmanın olmadığını söylediler. Doğrusu da budur.
Üst norm, 2. madde
Bir de Anayasa’nın 2. maddesindeki ‘değiştirilemez’ hükümler arasında yer alan Cumhuriyet’in temel niteliklerinden birinin laikliğin yanı sıra ‘demokratik devlet’ olduğu unutulmamalıdır.
Sayın Cumhurbaşkanının Anayasa’nın 145. maddesiyle ilgili kafası karışıksa daha üst norm olarak 2. maddesine bakabilir. Anayasa Mahkemesi, türban düzenlemesini iptal ederken bu maddedeki ‘laiklik’ ilkesini hatırlamıştı.
Ayrıca, askerin, ‘Kışlaya siyaset girer’ diye kaygılanmasına gerek yok, zaten, siyaset kışladan hiç çıkmadı ki...
Star