Yakılınca kış günü ısınmak için ateş,
Bir köz alıp gönlümden ateşe eyledim eş.
Bilemedim bir volkan olduğunu içimin,
Dozu fazla yüksekmiş bu zamânsız seçimin!
Şâirlik bu ya gûyâ, fona bir müzik koydum,
Merâk uyansın derken, hayli gümbürtü duydum.
Nazarları âfâka dağıtmaya taş attım,
Sesleri duymak için kulak üstüne yattım.
Gelen ba’zı seslere baktım da garîb garîb,
Anlaşılmayan sözler beni etti muztarib.
Hâlbuki her kıt’anın başında mesaj vardı;
Anlaşılsa, beyinden taassubu kovardı.
Neyse ki, Ekrem Abi iki beyit söyledi,
Merâmımı şöylece bir hulâsa eyledi:
“Nûr’larda fânî olmuş; cümleden öyle bekler.
“‘Beşte bir’ hisseyi de bakiyyesine ekler.
“Kendi gibi zanneder hizmete tâlipleri;
“İster herkes yetişsin, gitsin daha ileri.”
Sevinmek söz mü ya’nî, Hak ondan olsun râzı,
Bir er bile anlasa, yeter, gerçek garazı.
Benim sözüm ihvâna, Nûrların tálibine;
Revâc versin zihinler ma’nânın câlibine.
Nazarlar “öz”e dönsün, âfâktan uzaklaşsın,
Kur’ân Nûru parlasın gönüllere yaklaşsın.
Gerisi “halay çekmek” gibidir tullâb için,
Hakíkat ışığından râhatsız olmak niçin?
Her manzúme taşırsa bir de böyle hâşiye,
Hedefe vâsıl olmak mümkün müdür kişiye?
Avâmî döktürmeler yakışır mı buraya?
Boşuna taş taşımam barakadan saraya!
Muhabbet asıl elbet dizerken lafızları,
Hissesiz kalmasınlar Nûrların hâfızları.
Yeter Kaplan Efendi, tüketme daha yürek,
Dinleyen, söyleyenden elbette árif gerek.
Kışta harâret gerek
{{member_name}}
{{formatted_date}}
{{{comment_content}}}
YanıtlaYükleniyor ...
Yükleme hatalı.