Kitapevine girildiğinde görünür yerde duruyordu kitap. Albenili baskısı yanında isimi de ilgi çekiciydi. Aldım, incelemeye başladım. Şiirsel cümleler, ilginç bilgiler… Hemen almalıyım dedirtti, fiyatı hacmine göre hiç de ucuz değildi!
Sayfaları sondan çevirmeye başladım, iri yazılar, boşluklu satırlar. Hızla başa döndüm, rast gele açtım. Cezp edici cümleler, içerden vuran ihtiyaç dürtüsü ve çözüm sunumları!
Biraz daha baktığımda tekrar eden cümleler, eksik bilgiler, noksan bakışlar. Ava mı geliyorduk? Kitaba bu yapılmalı mı idi, kalem ehli böyle yapmalı idi?
Bir cümle daha okuyunca kitabı rafa kaldırdım. İlk bilmem kaçıncı baskı, yok şu kadar bastı, yok bu kadar sattı, falan kitap için bunu dedi, filan böyle etkilendi teraneleri!
Finalde kitap endüstriyel bir metaa düşünce, düşünce satılığa çıktı; yapacak ne kaldı! Hele Nobelli bir yazarımız da olunca!
Okunmasından çok satması lazım, yazarı meşhur olmalı ki veya meşhur olacak şekilde yazmalı ki piyasaya girsin, fuarlarda panayırlarda imzaya gitsin, TV’lerde görünsün!
Diyet uzmanı mı yazar, güzellik uzmanı, yoksa aktris mi? Terapist olmasın? Diyetisyenler, güzellik uzmanları, terapistler kitap yazabilir elbet. Kime ne?
Peki ya düşünce adamları nasıl geçinecek, ihtiyaçlarını nasıl karşılayacak? Eli kalemden başka bir şey tutmayanın yapacağı başka ne iş olabilir?
Fikriyatın kabul görmediği, düşüncenin revaç bulmadığı, kalem işçiliğinin değer verilmediği demde onlar ne yapacak?
Cevabı zor sorular…
Fikrin kıymeti, kitabın değeri, düşüncenin derinliğini düşürmeyecekler elbet. Her fikir erbabı buna dayana bilir, her düşünce adamı bununla mücadele eder mi? Miş gibi görünenler sırıtıyor zaten, iki satırda kendini ele veriyorlar!
TV satan, buzdolabı satan, domates satandan farklı değil şimdiki kitap satışları ve şekilleri. Şirket kar etmeden nasıl ayakta duracak?
Zor bir sahne, güç isteyen bir duruş, azim gerektiren bir davranış. İlke, kararlılık, inanmışlık… Sahicilik, samimiyet ve sahihliği sürdürebilmek…
Bu dünyalaşma fırtınasında dik durmak, dik duranların peşinden gitmek, dik duruşu destek vermek ve kenetlenmek… Yapabilen bahtiyarlara ne mutlu; toplumu kurtaracak olan da o bir avuç mutlular, acıdan mutluluk devşiren mutlular.
Son satırda, “aman tuzaklara dikkat, kitapta da mayınlar var” demekten alamıyorum.