Prof. Dr. Süleyman Uludağ'ın yazısı
Vakıf, dernek ve kamu malları da fertlere ait mal gibi dokunulmazdır. Peygamberimiz, “Kamuya ait bir şeyi zimmetine geçiren, bu şey tasma veya peştamal bile olsa kıyamet günü ateş olarak ona dönecektir” buyurdu.
İslam inancına göre mülkün gerçek ve yegâne sahibi, bunları yaratan Allah Teala’dır. O, mâlikü’l-mülk’tür, mülkün sahibidir (Ali İmran,3/26). Allah Teala, belli şartlar altında ve belli bir süre insanlara eşya ve mallar üzerinde mülkiyet hakkı tanımıştır. İnsanların bir takım nesneler ve mallar üzerinde hak sahibi olmaları mecazidir, iğretidir. Sürüsünü güden çobana sormuşlar: “Bu sürü kimin?” Cevap: “Allah’ın, ama gütme görevi bana ait.” İnsan Allah’ın kuludur, kula ait her şey mevlasının, yani efendisinindir. Mevla’ya ait eşya ve mallar O’nun kulunda emanet olarak bulunur, kul bu emanetleri hakkıyla korumaktan, harcanması gereken yerlere harcamaktan sorumludur. Bu girişten sonra şu hususa gelelim: Eşya ve mallar ya bireylere veya dernek, vakıf ve şirket gibi kurumlara veya kamuya, yani Beytü’l-mala ve devlete ait olur.
Vasiyet, vakıf ve velayet hassasiyeti
Birey ve kişilerin mülkiyetinde bulunan eşya ve malların dokunulmazlığı vardır. Hz. Peygamber veda haccında: “Bu beldenin nasıl dokunulmazlığı varsa mallarınızın da öyle dokunulmazlığı vardır.” buyurmuşlardır. Hiçbir kimse başka birine ait bir maldan sahibinin izni olmadan hiçbir şekilde faydalanamaz. Faydalanırsa hak yemiş ve günaha girmiş olur. Vakıf, dernek ve şirket malları da fertlere ait mal ve eşya gibi dokunulmazdır. Bu tür mallardan izinsiz faydalanan bir kimse birden fazla kişinin hakkını yemiş olacağından bu huşularda daha fazla hassasiyet göstermek gerekir. “Üç vav’dan kendinizi koruyun” vecizesi İslam hukukunda önemli bir hususu ifade eder. Bunlar vakıf, vasiyet, velayet kelimelerinin başında bulunan vavlardır. Ortak kullanım alanları, bu alanlardaki madenler, bitkiler ve canlılar kamuya ait mallardır. Dağlar, yaylalar, ovalar, ormanlar, nehirler ve denizler gibi. Mesela deniz kamuya ait olduğu gibi içindeki çalılar, bitkiler ve madenlerde kamuya aittir. Bunlardan belli kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde istifade edilir. Kamuya ait bir takım binalar, binaların içindeki eşya, bağlar, bahçeler, ağaçlar vardır. Ayrıca vatandaşlardan toplanan vergilerden oluşan nakit, rezerv altın ve diğer değerli nesneler, müzelerde korunan antikalar vardır. Kamuya ait mal ve eşya toplumun ortak malı olduğundan bunlar üzerinde tüyü bitmemiş yetimlerin hakları vardır. Haksız ve meşru olmayan bir şekilde beytü’l-mal denilen hazineye ait mallardan faydalananlar tüyü bitmemiş yetimlerin haklarını yemiş olurlar. Bu malları yiyenler sonradan pişman olsalar bile bunu tazmin etmeleri, hakları sahiplerine ödemeleri çok zordur. Hazineye ve kamuya ait malları zimmete geçirmeye veya bunlardan meşru olmayan şekilde faydalanmaya “galûl” denir. Hz. Peygamber: “Kamuya ait bir malı zimmetine geçiren, bu malı yüklenmiş olarak kıyamet günü hasrolunacaktır.” buyurmuştur.
İki akçe etmeyen zimmete tepki
Allah Resulü kamuya ait bir şeyi zimmetine geçiren, bu şey tasma veya peştamal bile olsa kıyamet günü ateş olarak ona dönecektir” buyurmuştur. Hayber savaşında vefat eden bir sahabeden bahsedildiğinde Resulullah “Affı için dua ediniz” deyince Ashab şaşırdı. Bunu gören Hz. Peygamber dedi ki: “O kişi cihad esnasında kamuya ait bir şeyler aşırmıştı.” Bunun üzerine araştırdılar, adamın eşyaları arasında iki akçe bile etmeyen bir inci çıktı. Kamu malını zimmetine geçirene, darb da dahil olmak üzere bir takım cezalar verilir.
Peygamberimiz buyuruyor ki: “Kamu malını zimmete geçirenin bu durumunu bilen, ama gizli tutan vebalde ona ortak olur.”
Hz. Ömer’in özel ve kamu ayrımı
Kamuya ait bir malı zimmete geçirmenin ağır bir vebal olduğunu bilen devlet ve siyaset adamları hükümdar ve sultanlar, kamu görevlileri bir şeyi izinsiz ve usulsüz bir şekilde kullanmaktan ve cüzi de olsa ondan faydalanmaktan özenle kaçınırlardı. Adaletiyle meşhur İslam Halifesi Hz. Ömer devlete ait işler üzerinde çalışırken hazineye ait mumun ışığı altında çalışır, bu iş bitince o mumu söndürür, kendisine ait mumu yakardı. İslam’a samimiyetle bağlı müminler kamu malları konusunda çok titiz davranır, kılı kırk yararlardı.Hz. Ömer, Fırat kenarında kurdun kapacağı kuzudan dahi kendisini sorumlu tutardı. Bu hassasiyet yok oldu. Kamu yararı ve çıkarı konusunda bazılarında “Devlet malı deniz, yemeyen domuz” zihniyetinin yerleşmesi, haksız bir şekilde devlet mallarının yenmesi, yağmalanması, bütün bunların mubah sayılması, ayrıca böyle bir zihniyet ve tutumla mücadele edilmemesi, tepkisiz kalınması toplumun çürümüşlüğünü gösterir. Bir mümin kendi haklarına sahip çıktığı kadar kamunun haklarına da sahip çıkmakla yükümlüdür.
Star