Röportaj: Nuray Huyut - RisaleHaber
Nuriye Nurcan Emek
1952 yılı Emirdağ doğumluyum. Ailemin ikinci kızıyım. Üstad hazretlerinin annesinin ismi Nuriye olduğu için babam Nuriye ismini uygun görmüş. Ortaöğretimi Emirdağ’da, lise eğitimimi Afyon öğretmen lisesinde tamamladım. İki yıl Lisans okuyarak öğretmen oldum. Emirdağ İnkılâp İlkokulunda yirmi beş sene öğretmenlik yaptıktan sonra emekli oldum. Eşimle beraber uzun yıllar anne ve babamla aynı çatı altında yaşadık.
Üstad hazretlerini hiç gördünüz mü?
Evet, gördüm. Babamın anlattığına göre Üstad babamın hafta sonları gelmesini istermiş. Babam beni, küçük kardeşim Nuray’ı ve büyük ablam Ayşe’yi götürdü Üstad’ın yanına. Üstad hazretleri bize para verirdi. Cübbesinin altına alırdı. Başımızı okşardı.
Üstad size hiç geldi mi?
Bir defasında bizim evin önünden geçmişti arabasıyla. Ben de ona el sallamıştım.
Hamza Ağabey uzun yıllar sizin yanınızda kalmış...
Evet. Annemiz vefat edince, eşim babamın bizimle oturmasını istedi. Zaten aynı apartmandaydık. Babamın yalnız oturmasını istemiyorduk. Bu sebeple yanımıza aldık. Sekiz dokuz yıl beraber kaldık.
Bir gününü nasıl geçirirdi babanız?
Öncelikle mutlaka teheccüde kalkardı. Cevşen, Risale ve Kuran’ı kerim okurdu. Sabah namazında mutlaka camiye giderdi. Son 3-4 sene kalbinden rahatsız olduğu için ben arabayla götürüyordum camiye. Namazlarımızı kıldıktan sonra dönüşte dükkânı açardık. Babam buna çok ehemmiyet verirdi. Sonra eve gelir, kahvaltı yapar ve manifatura dükkânımıza geri giderdi. Dükkânımız Uzun Çarşı’da Üstad’ın, evinin yakınındaydı. İkindi namazından sonra dükkânda Seydi Koçar ve Mustafa Bilal amcalarla beraber Risale-i Nur sohbetleri yaparmış. Evvabini, kuşluğu hep kılardı. İsm-i azam duasını tahmidiyeyi çok okuyordu. Her Cuma günü de annemin kabrini ziyarete giderdi.
Sizin yaşayışınız hakkında yaptığı yönlendirmeler var mıydı?
Zaten hayatı Risale-i Nur’du babamızın. Bize de hep Risale okumamızı tembih ediyordu. Her akşam ders yapardı ya da okuturdu bize. Namazları evde olduğunda cemaatle kıldırırdı. Tesbihatları yaptırırdı. Evimize gelen giden de çok olurdu zaten. Onlara hizmet ederdik çoğu zaman. Gece yarsı olsun, gündüz olsun arabalarla, minibüslerle ağabeylerin geldiği olurdu. Annem kapı çalındığında hasta olmasına rağmen: “Çok şükür misafir geldi” diyerek hemen yemek hazırlamaya koyulurdu. Mustafa Sungur, Bekir Berk, Bayram Yüksel, Zübeyir ağabey, Birinci ağabey, İhsan Çalışkan ağabey hepsi sık sık gelirlerdi. Hepsi de dualar ederek ayrılırlardı. Çok memnun kalırlardı. Yurt dışından da gelenler olurdu. Hollanda’dan, Almanya’dan yeni Müslüman olmuş, İslamiyet’i öğrenmeye çalışan insanlar da gelirdi. Bu ziyaretlerde hep cemaatle namaz kılıp, Risale okunurdu.
(Hamza Emek'in kızı Nuriye Nurcan Emek (solda) Nuray Huyut'un sorularını cevaplandırdı.)
Babanız nerelere giderdi?
Babam hizmetin olduğu her yere gidiyordu. Özellikle vefatından 6 ay önce Yeni Nesil gazetesinin imtiyaz sahipliği babama verilmiş. O zamanki ağabeylerin söylediğine göre, kar kış demeden ne zaman babamı çağırsalar gidermiş. Yani ömrü boyunca hizmetleri hiç bırakmadı. Bazen haftada iki defa gittiği oluyordu başka illere.
Emirdağ Adaçalı tepesi hakkında neler biliyorsunuz?
Üstad çoğu zamanını o tepede Risale-i Nur yazdırarak, okuyarak, tashih ederek geçirirmiş. Önce faytonu varmış onunla çıkarmış. Daha sonra atı olmuş Üstad’ın, onunla çıkmaya başlamış. En sonunda da arabası olunca, arabasıyla çıkarmış. Risale-i Nur hizmetinde önemli bir yeri var o tepenin. Birçok misafiri pikniğe götürür, Risale sohbeti yaparlarmış o tepede.
Babanızın siyasi hayatı hakkında bildikleriniz neler?
O yıllarda Demokrat parti yeni kurulmuş, 1960lı yıllar. Partide babama da görev vermek istemişler. Babamda Üstad’a sormak için yola çıkıyor. Ve daha Üstad’ın evine ulaşmadan bir talebe gelip babama Üstad’dan haber getiriyor. “Hamza düşündüğü şeyi yapsın” diyor. Sonra başka bir zamanda: ”Siz Demokrat Parti’de görev alacaksınız. Bizim için çok iyi olacak. Başvekille olan görüşmelerimizi sizin aracılığınızla yapacağız.“ diyor. Babam ondan sonra Emirdağ ilçe başkanlığı yapmış 2-3 dönem.
Evinize yapılan baskınları hatırlıyor musunuz?
Çok iyi hatırlıyorum. Defalarca evimizde arama yapılmıştı. Hatta Kur’an-ı Kerimleri bile alıp götürmüşlerdi. Askerler yatakların içini süngüyle arıyorlardı. Babam o zaman Bolvadin ağır ceza hapishanesinde yatmıştı 3-4 ay. Daha sonra birkaç kere daha girip çıktı hapse ihtilalden sonra.
Babanızın yokluğunda dükkâna kim bakıyordu?
Ayşe ablam bakıyordu. Fakat daha sonraki yıllarda Emirdağ’da oturduğum için, genellikle ben bakmaya başladım dükkâna. Annem vefat ettikten sonra da gelen ağabeyleri çok defa evimde misafir ettim.
Üstad Emirdağ’da ikamet ettiği bir dönemde babam ev yapmak için para biriktiriyordu. Ama bundan Üstad’a bahsetmemişti. Üstad hazretleri bir gün babama: “Hamza kardaşım, sen şimdi gidiyorsun ve evinin temellerini atıyorsun deyince, babam şaşırmış: “Üstadım ama benim sadece on lira birikmiş param var. Ev yapacak kadar param yok” diye mazeret bildirmiş. “Hayır” demiş Üstad, “Allah bizimle beraberdir. İnşallah ev yapana yardım eder.” O gün babam gelip evin temelini atmış. Zaten kısa sürede içine yerleşmiştik. Önce ilk katı yaptı, sonra da bir üst katı yaptı.
Üstadın babanıza verdiği bir eşyası, bir hatırası var mı?
Evet var. Üstad’ın bende iki yorganı var şu an. Bir seccadesi, bir çaydanlığı var. Bir de sarı 25 kuruş bir parası var. Sanıyorum Üstad’ın evini boşaltırken bize gelmiş o eşyalar. Bir de iki kısa ceketi var… İçi havlu dikilmiş. Üstü kaygan bir kumaş... Bu eşyaları bilen bazı dostlar var, gelip fotoğraflarını çekiyorlar. Ayrıca bir tutam saçı var ben onu da saklıyorum.
(Bediüzzaman'ın bir tutam saçı ve 25 kuruş parası)
Babanızın sevdiği yemekler nelerdi?
Babam tas kebabını çok severdi. Onun yanında da Annemden de hep bulgur pilavı isterdi. Üstad hazretleri limonlu çayı çok sevdiği için babamda öyle çay içerdi. Hatta bendeki demliğin altı simsiyah… Çünkü sürekli mangalın üstünde kaynarmış o.
Babanızın vefatı nasıl oldu?
Babam atmış sekiz yaşındaydı o zaman. Bizim dükkânın önüne bazı malları dizerdik. Bende rahatsız olduğu için dükkânı kapatırken gidip toplardım eşyaları. Gene o gün ikindi namazından sonra malları içeri almak için gitmiştim. 15 Haziran Cuma günüydü. Babam dükkândaki ağabeylerle sohbet yaptıktan sonra adeta vedalaşarak sarıldı öyle ayrıldı. Sonra eve geldik yemek yedi. Yatsı namazını kıldı. Cevşen’ini okudu ve yattı.
Daha sonra gece saat ikide uyanmış. Bende onun tıkırtısına uyandım. “Ne oldu baba?” dedim. “Midem ağrıyor kızım” dedi. Bir hap verdim içti. “Göğsünü işaret ederek burası ağrıyor” dedi. On beş dakika bekledik geçmeyince arabayla hastaneye götürdüm. Doktor: “Gaz sancısı” bu dedi. Fakat babam: “Hayır benim kalbim ağrıyor” dedi. Ama doktor öyle olmadığını basit bir sancı olduğunu ileri sürünce mecburen eve dönmek için tekrar arabaya bindik. Zaten eve varmadan ruhunu Rahman’a teslim eyledi. Ama vefat etmeden önce üç defa büyük bir hararetle “Allah, Allah, Allah” deyişini hiç unutamıyorum. Ben hemen Seydi Ağabeye haber verdim. O sırada uykuda, babamı vefat ederken görüyormuş. Babam: “Seydi kardeş ben şimdi öldüm” diyormuş. Uykudan uyanınca ben ona babam vefat etti dedim, tam tevafuk etti yani öldüğü anı haber vermiş.
Defnedileceği gün ağabeylerden biri de yanına şemsiye almış. Bunu gören diğer ağabeyler “Yahu kardeşim Haziran günü günlük güneşlik şemsiyenin ne işi var sende?” diye hayretle sormuşlar. O da: “İnşallah Allah’ın rahmeti Hamza kardeşimin üstüne olacak, o defnedilirken yağmur yağacak” demiş. Gerçekten de o defnedilirken çok şiddetli bir yağmur yağıyor… Zaten Seydi Ağabey babam için: “ O kendini bilmeyen bir evliyadır” derdi.
Vefatından 15 gün sonra Fevzi ağabey Eskişehir de bir rüya görmüş. Rüyasında babam kollarını sıvamış bir şekilde abdest alıyormuş. Ona sormuş Fevzi ağabey: “Hamza ağabey sen vefat etmedin mi?” diye. Babam da: “ Evet vefat ettim” deyince, peki ne oldu sen ne yaptın orda diye ikinci bir soru sorunca babam “Melekler geldi, suallerini sordular bende güzelce cevapladım. Sonra da Üstad hazretleri gelip beni bu bizdendir diyerek alıp götürdü” demiş.
Allah rahmet eylesin… Amin…