Köklerle tanışma

Faruk ÇAKIR

Müsbet yönde değişim, san'at dünyasını da etkiliyor. Geçmiş yıllarda duymaya alışmadığımız güzel söz ve tesbitleri artık san'atçılardan da duyuyoruz. Bu durum, İslâmın kalpleri fethetmesinin san'at dünyasındaki yansımalarını gösteriyor.

Değişik vesilelerle ifade etmeye çalıştığımız gibi, Türkiye, halkın büyük ekseriyetinin Müslüman olduğu bir ülkedir. Ancak son asırda, ‘kökler’imizden koparılmaya çalışıldığımız için bir bocalama yaşanıyor. Milletimizin sahip olduğu değerlere yabancı hâle getirilmesi uzun yıllar süren bir ‘resmî program’ olarak devam etmiş. Medenî olma iddiâsıyla İslâm dini ile olan bağımız koparılmaya çalışılmış.

Şükürler olsun ki, dem ve damarlara işleyen İslâm, milletimizin mahvolmasını engellemiş. Dolayısı ile dinî vecibelerini yerine getiremeyenler bile İslâma saygı ve sevgilerini devam ettirebilmişler. Bu bakımdan, yıllardan beri küllenen dinî değerler, az bir gayret ile harekete geçmekte ve insanlar uyanabilmektedir.
İnsanların uyanışına vesile olan hadiselerden biri de hac farizasını yerine getirmek ve umre ziyaretlerine gitmek oluyor. Geçmiş yıllarda hac ya da umreye gitmek istedikleri halde ‘mahalle baskısı sebebiyle’ bu ziyaretleri yerine getiremeyen kişilerin itiraflarına şahit olurduk. Şu an için ismini hatırlayamadığım bir general bunu açıkça ifade etmişti. Vakıa da bunu doğruluyor. Çünkü yüksek rütbeli subaylar ve bürokratlar ancak emekli olmaları hâlinde hacca gidebiliyorlar. Elbette onların hacca gitmesini yasaklayan bir kanun ya da yönetmelik yok, ama ‘mahalle baskısı’ var!

Yakınlarda umre ziyareti için Suudi Arabistan’a giden san'atçılar Kibariye ve Safiye Soyman Türkiye’ye dönünce dikkat çekici açıklamalar yapmışlar. Meselâ Kibariye şöyle demiş: “Orada hep ağladım, sevinçten ağladım. Bu duygular gerçekten anlatılmaz. Allah oraya gitmeyi, hacca gitmeyi herkese nasip etsin. Ben kendimi tutamadım, her saniye ağladım. Ailem olmasa, çocuğum olmasa hep orada kalmak isterdim, geri dönmek istemezdim, o kadar güzel... Allah izin verirse hacca da gideceğiz. Nasip işi.”

Safiye Soyman da şöyle konuşmuş: “Umre ziyaretimiz çok güzel geçti. İbadetlerimizi yaptık, çok duâlar ettim. Hakikaten herkesin görmesi lâzım. Bu duygu anlatılmaz, herkesin görüp, yaşaması lâzım. Muhteşem bir duygu. Allah nasip ederse her yıl gideceğim. Herkese tavsiye ediyorum.” Mukaddes beldelerden o kadar etkilenmişler ki, Soyman bir ‘ilâhî kaseti çıkaracağını’ dahi söylemiş.

Kimileri, san'atçıların hayatındaki ‘yanlış’lara dikkat çekip bu sözleri samimî bulmayabilir. Fakat biz ‘el’e bakıp, ‘kalb’e bakamayacağımıza göre, san'atçıların dualarına amin demek durumundayız. İnşallah ‘hacı’ da olurlar ve ‘hacı gibi’ de hayatlarını devam ettirirler.
San'atçıların hac ve umre ziyaretleri sonrasındaki ifadelerine bakınca, yıllar yılı insanlarımızın hacca gitmelerine niçin engel olunduğu daha net olarak anlaşılıyor.
Köklerle tanışma ve hakikatle kucaklaşmanın nerede ve ne zaman nasip olacağını bilemeyiz. Duâ edelim de milyonların hakikatlerle kucaklaşması gecikmesin...

Yeni Asya

İlk yorum yazan siz olun
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.