Şayet fikir, azim ve zaferini bina ettiyse bekaya bakmayan ideallere… O vakit kolay değil; menfaat çatışmalarının, sonu gelmez ihtiras yarışlarının tam da ortasında nefes tazelemek. Koşuşturmayla akıp giden haftaların, ayların rüzgârına yetişmek ve dahi bu hengâmede zâtını hoşça görmek.
Şayet kalp, bağlandıysa ziyana mahkûm gölgelere… O vakit kolay değil; hissine hissedâr olan kalplerden vefa görmemek. Emin bildiklerinde sadakatsizlik devşirmek. Yitip giden her pervasızlığa incinmemek. Katılaşmış gönüllerde örselenmek…
Şayet nazar, güzele aşina değil ise, kapattıysa perdelerini cemale… O vakit kolay değil; hadiselerin fırtınalarında savrulup gitmemek. Belirsizlikle örülü, vesveselerin bürüdüğü vehimlerde şefkatperver bir sığınak düşlemek…
Şayet akıl, hep yüzeylerde dolaşır ve bigâne ise esrarı takibe… O vakit kolay değil; durduğun yeri anlamak, aynadaki aksinle tanış olmak. Güya her şey yok’a doğru koşarken, gayret ve zahmete katlanmak…
Şayet ruh, varlığının bütün mevcudatıyla iltica edemediyse Merhametin Sahibi’ne… O vakit kolay değil; yolculuğunun toprakta tamamlanacağını düşünürken bütün lezzetleri acılaştırmamak…
Şayet Baki olana çevrilmediyse muhabbet… O vakit kolay değil; her gidenin yasını tutmamak. Firak sızısıyla ağlayan kalbi susturmak. Son’ların peşinde eksik kalmamak…
Şayet insan dayanaksız kalakaldıysa, bir hücum meydanında canhıraş koşuşurken cephelere... O vakit kolay değil; maddenin, gücün ve dahi zulmün bütün şaşaasıyla hükümran olduğu zamanlarda hakikat diliyle kâinatı okumak ve mananın izinde yola koyulmak…
Ne diyordu o gür sadâ: Ya Bakî, Entel Bakî! Ya Bakî, Entel Bakî!