2020 yılının son ayına girerken dünyanın başına gelen Korana salgınının yıkıcı tesirlerinden hiç bir ülke henüz kurtulabilmiş değil. Nerden çıktığı, nerelere yayıldığı tartışmalarını çoktan geride bıraktık. Bu hastalığın ölümcül tesirlerinden bir an evvel nasıl kurtulacağımızın peşine düştük. Geçmişte başka hastalıkların tedavisinde kullanılmış ilaçların bir kısmını bu hastalıkta da kullandık. Bir yandan çeşitli ülkeler aşı çalışmalarına hız verdi. Ama bu arada Korona nedeniyle vefat edenlerin sayısı da Dünyada artıyor.
Dünyadaki bütün ülkelerin ekonomik, sosyal ve siyasi hayatları sarsıldı. Her ülkenin hastalıkla mücadele prensipleri liderlerinin tutumuna göre farklılıklar arz ediyor, kimileri insanları özgür bırakıyor, “Sürü bağışıklığı” olacak diye bekliyordu. Kimisi de “Maske-Sosyal mesafe-Hijyen” kuralına uyulmasını istiyor, denetliyor belli saatlerde sokağa çıkma yasakları getiriyor, kurallara uymayanlara cezalar kesiyor. Öğretimde bazen yüz yüze bazen uzaktan eğitim modeli uyguluyor.
Başlangıçta “Sürü bağışıklığı” yöntemini uygulayan İngiltere başbakanı Boris Jonnson hastalığa yakalanıp hastaneye yatınca stratejisini 180 derece değiştirdi ve yeni önlemler almaya başladı. ABD başkanı Trump, hastalara “Mor ötesi ışın ve Dezenfektan enjeksiyonu” öneriyordu. Ama kendisi bu hastalığa yakalanınca tavsiyelerini kendi üzerinde denemedi. Onu tedaviye alan doktorlar yaptıkları çok özel serum tedavisiyle hastalıktan kurtulmasına aracı oldular. O da anladı ki bu iş ciddi, şakaya gelmiyor. Bilim insanlarının görüşlerinin dışına çıkmak kişiye fayda sağlamıyor.
Bir taraftan aşı çalışmaları bütün dünyada devam ederken bir taraftan aşı karşıtları her zamanki gibi sosyal medyada yine yerlerini aldılar. Geçmişte de bu karşıtlıkla dünyada halkların kafasını karıştırılmış ve birçok insanın ölümüne sebep olmuşlardı.
Mesela İsveç’te 1873-74 yıllarında bu nedenle Çiçek aşılanmasında yüzde 40 azalma olmuş ve salgınlar görülmüştü. İngiltere’de 1970-80 yılları arasında Boğmaca hastalığına karşı aşılanma oranları yüzde 31’lere düşünce boğmacadan ölümler artmıştı. Yine İngiltere’de 2000’lerin başında “Kızamık-Kızamıkçık-Kabakulak aşısının” Otizm’e neden olduğuna dair yalan yayın yapan ve bu nedenle hekimlik diploması iptal edilen A. Wakefield, ABD’de aşı karşıtı hareketlerin etkinliklerinde yer alarak açık bir yalanı dillendirmeye devam etmekte, ne yazık ki hâlâ taraftar toplayabilmektedir. Hollanda’da 1999-2000 yıllarında ise aynı nedenle kızamıktan ölümler artmıştı.
Bizde de grip aşısının içinde alüminyum bulunduğunu ve yaşlılarda Alzheimer yaptığını iddia eden aşı karşıtı profesör ünvanlı kişiler de olmuştu. Hâlbuki üretilen hiçbir aşının içinde alüminyum yoktu.
Bugünlerde aşı karşıtları tekrar meydanlara çıktılar, yazılarla video görüntüleriyle yayınlar yaparak insanların kafasını karıştırmak istiyorlar. Çeşitli komplo teorileri üretiyorlar. Hastalığı da aşıyı da para kazanmak isteyen bazı şirketlerin planladığını, hiçbir inandırıcı delil gösteremeden ileri sürüyorlar. Buna bazı dostlarım da maalesef inanmışlar, bana sorunca bu yazıyı yazmak ihtiyacı hissettim.
Hastalıklardan korunmak tedavi olmaktan daha kolay ve ucuzdur. Bu nedenle koruyucu hekimlik prensiplerine uymamız, bağışıklık sistemimizi güçlendiren gıdaları ve vitaminleri almamız çok önem arz ediyor.
Kainat büyük bir eczanedir, içine her türlü şifa konulmuştur. Ama nasıl ki ilaçları eczaneye gidip kendi isteğimizle raflardan alıp kullanmıyor, doktorların ve eczacıların tavsiyesine göre alıyorsak bu yardımcı gıdaları da aktarlara gidip onların tarifine göre veya arkadaş tavsiyesine göre kullanamayız. Yoksa yarar yerine zarar görürüz.
Son günlerde bağışıklık sistemini güçlendiren bu tür gıdalar, bitki çayları yeniden gündeme geldi. Zeytin yaprağı ve kekik en ön planda yer aldı. Bu konuda doğrusu Etnobotanikçi veya Fitoterapist bilim insanlarının önerilerine kulak vermek lazım. Mesela Balıkesir Üniversitesinden Prof. Fatih Satıl, Prof. Gülendam Tümen ve arkadaşları bu konuda halkı bilgilendiren yazılar yazdılar ve videolar yayınladılar.
Fitoterapi uzmanı Dr. Ümit Aktaş da çeşitli TV programlarıyla ve yazdığı “Korona’dan korunmak mümkün” kitabıyla toplumu doğru bilgilendirdi. Başka birçok profesör de bu konuda yayınlar yaptılar.
Zeytin; meyvesiyle yağıyla ve de yapraklarıyla bilimsel olarak bir şifa deposudur ama halk yıllardan beri bunların bilmeden kullanmaktadır. Gelelim günümüzde ön plana çıkan zeytine. Zeytinyağında “Skualen” isimli bir madde bulunmaktadır. Bu madde ilk kez 1906 yılında M.Tsujimoto tarafından keşfedilmiş,1930’larda sağlığa yararında bahsedilmişti. 1936 yılında biyokimyasal yapısı P.Karrer tarafından tanımlanmıştı. “Skualen” maddesi aşıların en temel bileşenidir. Bağışıklığı artırma özelliği ve kansere karşı koruyucu özelliği vardır.
Konya Selçuk Üniversitesinden Dr. İsmail Tarhan; Türkiye’deki natürel sızma yağlarında dünyadaki yağlara göre en çok “Skualen” maddesi bulunduğunu yeni bir yöntemle ölçerek bulmuştur ve 1 kg zeytinyağından 1 gr “Skualen” elde etmiştir.
9 Eylül Üniversitesinden bilim insanları (Prof. Sülen Sarıoğlu ve Dr. Resmiye Irmak) böbrek hastaları üzerinde bu maddenin etkisini incelemişler, kullanan kişilerde böbrek işlevlerinde kaybın ve doku hasarının çok azaldığını tespit etmişler. İleride bu maddeden yapılan kapsül şeklinde veya damardan yağlı serum şeklinde ilaçların yapılması ve tedavide yer alması çok uzak değildir.
Balıkesir Üniversitesinden Prof. Dr. Fatih Satıl; zeytin yapraklarında “Oleuropein” maddesinin bulunduğunu ve bunun birçok faydalarının yanında yaprakların demlenip çay olarak içildiğinde bağışıklık sistemini güçlendirdiğini ifade etmektedir. Prof. Yavuz Yörükoğlu da Youtube’da yaptığı yayınlarda zeytin yapraklarından yapılan çayı her gün içtiğini söylemekte ve herkese de tavsiye etmektedir.
Korona’da başta akciğerler, böbrek ve kalp olmak üzere birçok organ hastalanmaktadır. Yakalanıp hastaneye yatırılan ve entübe edilerek tedaviye alınan hastalar; iyileşseler bile akciğerlerinde sekel kalmaktadır. Daha sonra yol yürürken çabuk yorulmakta ve nefes alma da zorlanmaktadırlar.
Bugün testleri pozitif çıkan ve ayaktan ilaç verilenler genç hastalar arasında yapılan bir araştırmada onların ilaçlarını kullanmadıkları ortaya çıkmıştır. Bu nedenle onlar hastalıkları çevrelerine kolayca yayabiliyorlar. Veya bazen de ani ölümlerle karşılaşabiliyorlar. Basında bu tür üzücü haberleri çok sık görüyoruz.
Hepimiz dünya denilen kainat denizinde yüzen bir geminin kamaralarında seyahat eden yolcular gibiyiz. Hepimizin hayatı birbirine bağlı, birinin hatalı davranışı başkalarını da etkilemektedir. Sınırsız hürriyet hürriyet değildir. Bunu bize Korana hastalığı tekrardan çok acı bir şekilde hatırlattı.
ABD de 30.11.2020 itibarıyla Korona hastalığından ölenlerin sayısı 272.877, İngiltere’de 58.245, Fransa’da 52.325, İspanya’da 44.668, İtalya’da 54.904 ve Türkiye’de 13.558 olmuş ve her gün de artmaktadır.
Lütfen dikkat edelim, “Maske-Sosyal mesafe-Hijyen” kuralına uyalım. Bağışıklık sistemini güçlendirmek için, zeytin yiyelim, natürel sızma zeytinyağı kullanalım. Zeytini ise sele olarak acı şekilde yiyelim ki bu şekilde “Oleuropein” maddesinden daha fazla istifade edelim.
Zeytin yaprağı ve kekik çayı gibi bağışıklık sistemimiz güçlendiren çayları dozajında içelim. Aktarların tavsiyesine değil bilim insanlarının önerilerine değer verelim.
Aşı olmamız gerekiyorsa aşı karşıtlarının laflarına aldırmayalım. Devletimizin sağlık bakanlığı Üniversitelerimizdeki çok değerli bilim insanlarımızdan teşekkül ettirilmiş Korana bilim konseyinin tavsiyelerine göre hareket etmektedir. Onların gösterdiği bilimsel yoldan asla ayrılmayalım. Kurul dışında bu pandemi konusunda uzman olmayan kişiler profesör de olsa sözlerine itibar etmeyelim.