Koreye asker gönderilmesi konusuna da bir paragraf açmak gerekir. Bediüzzaman Said Nursi, ahir zamandaki saldırgan dinsizlik akımlarına karşı Müslümanların, Hıristiyanlar ile ittifak etmesi gerektiğinin, hadislerin tevilinden anlaşıldığını belirtmiş ve Koreye bu amaçla asker gönderilmesini desteklemiştir. Talebesi Bayram Yükselin, Koreye gönderilecek askeri birlikte bulunması üzerine duygularını şu şekilde ifade etmiştir:
Tamam ben zaten bir Nur Talebesini Koreye göndermek istiyordum. Ya seni, ya Ceylanı (Çalışkan) gönderecektim. İnkâr-ı Ulûhiyete (Allahı inkâr düşüncesine) karşı gitmek lazım. Orada sıkıldığın zaman beni hatırla. Yanında Cevşen-i Kebiri taşı. Nefis ve şeytan sana musallat olunca beni hatırla. Sana vereceğim bir takım Risale-i Nur Külliyatını Japon Başkumandanına götür. Selamımı söyle. Bizler daima inayet-i ilahiye altındayız. Sen nereye gitsen yanında bir arkadaş edin. Hiç merak etme. (1)
Bediüzzaman Said Nursinin, komünizmin yayılmacı politikasına karşı Koreye bir talebesini göndermek istemesinin sembolik bir anlamı olduğu görülmektedir. Dinsizlik ve sefahat rüzgârlarına karşı bir set gibi gördüğü Risale-i Nur Külliyatını da bu vesile ile Uzak Doğuya göndermesi, bu belanın def edilmesi için maddi silahlarla birlikte manevi mücahedenin de ne kadar gerekli olduğunu göstermektedir.
CENTO konusuna Bediüzzaman Hazretleri olumlu yaklaşmış, İslam Ülkelerinin birbirine yaklaşmasının İslam Birliğine doğru atılacak önemli bir adım olacağı düşüncesiyle Menderes Hükümetini desteklemiştir. Bediüzzaman Hazretleri bu vesile ile Cumhurbaşkanı Celal Bayar ve Başbakan Adnan Menderese bir mektup yazarak Türkiye, Irak ve Pakistan arasında yapılan bölgesel işbirliği ittifakının, 400 milyon İslamın sulh-u umumiyesini ve selamet-i ammenin teminine kati bir mukaddeme olarak ruhunda hissettiğini ifade etmiştir. Bu ittifakın İslam kardeşliğinin teminine vesile olacağını düşünen Bediüzzaman, bu şekilde tehlikeli ırkçılığın zararının def edileceğini ifade etmiştir. (2)
1950 yılından sonra Bediüzzaman Hazretleri ve Nur Talebeleri nispeten rahatlamışlarsa da, eski alışkanlıklarından vazgeçemeyen bazı bürokratlar ve gizli din düşmanları tarafından rahatsız edilmeye devam edilmişlerdir. Fakat bu dönemi Tek Parti zihniyeti ve ceberut anlayış ile mukayese etmek mümkün değildir. Daha önceleri evinden çıkmasına, teneffüs etmek için kıra çıkmasına bile müsaade edilmeyen Bediüzzaman Hazretleri bu dönemde Eskişehir, Isparta, Barla, Ankara, İstanbul, Konya gibi yerlere ziyaretlerde bulunmuş, buralarda Nur Talebeleri ile görüşmüş, dersler yapmış ve hizmetleri yerinde görme imkânı bulmuştur. Fakat müstebitlerin alışkanlıklarından vazgeçmesi kolay değildir. Hatta gizli bazı dinsizler ve dehşetli komiteler, Demokratların halk nezdinde yıpratmak ve itibarlarına gölge düşürmek için dessasane çalışmışlar ve tahriklerde bulunmuşlardır. Bütün bu tertipler boşa çıkmış, 1952 yılında İstanbulda açılan Gençlik Rehberi Mahkemesi beraatla sonuçlanmıştır.
Bu arada Halk Partisi ve İsmet İnönünün muhalefetini de asla yabana atmamak gerekir. 12 sene boyunca Milli Şef olarak ülkeyi Tek Adam zihniyeti ile yöneten, her dediği kanun olan İsmet İnönünün böyle bir iktidara ve demokratik icraatlara tahammül etmesi elbette çok zordu. Nitekim öyle de oldu. İhtilal heveslileri ile münasebetini ve dirsek temasını hiç kesmeyen İsmet İnönü, ihtilal zihniyetine cesaret verici tavır ve demeçleri ile 27 Mayıs İhtilaline zemin hazırlamıştı. Said Nursinin hür bir vatandaş olarak gezmesine ve vatandaşlık haklarını kullanmasına bile tahammül edememiş, Başbakan Adnan Menderese çok sert bir üslupla tepkide bulunmuş Siz şeriatı hortlatıyorsunuz, irticayı hortlatıyorsunuz, Bediüzzamanı gezdiriyorsunuz demiş ve arkasından da şunları eklemişti:Efendim siz, Atatürkçülerle istihza ediyorsunuz. Öyle zaman gelecek ki, sizi ben dahi kurtaramayacağım Öyle de olmuştu. Milletin büyük bir teveccühü ve desteği ile iktidara gelen ve icraatlarını da bu şekilde yapan Demokrat Parti Hükümeti silah zoruyla düşürülmüş, büyük zulüm ve hakaretlere maruz bırakılarak, üç güzide vatan evladı darağacına gönderilmişti. İsmet İnönü, bu sıralarda bu idamları önlemek için göstermelik bir iki teşebbüste bulunmuş, fakat dediği gibi de olmuştu. Vatan evlatlarının darağacına çıkarılarak mazlumen can vermesine O dahi engel olamamıştı. Bunun mükâfatını da görmüş, 1961 seçimlerinde sonra, koalisyon hükümeti ile yeniden Başbakanlık koltuğuna oturmuştu.
Bediüzzaman Hazretlerinin kabri meselesi de, elli seneye yakın bir zamandır tartışılmaya devam ediliyor. Sağlığında defalarca kabrinin gizli kalması gerektiğini söyleyen ve bunu yazan Bediüzzaman Hazretleri, bunun ile Risale-i Nur hizmetinin en önemli bir esasına işaret ediyor. Bu esas da şudur: Risale-i Nur hizmeti bir şahıs hizmeti değil, bir cemaat hizmetidir. Burada önemli olan husus şahs-ı manevidir. Nazarların Risale-i Nura çevrilmesi, Nur Talebelerinin bütün himmetlerinin Nurların vicdanlarda makes bulması, revaç bulması, insanların imanlarının kurtulmasına vesile olması için hasredilmesidir. İnsanların mezarlarda ayıracakları zamanlarını, Risale-i Nurun anlaşılması ve anlatılması için ayırmalarının yolunu açmaktır. Mezarlarda ve mezarlıklarda yol bulan ve İslami hassasiyetlere yakışmayan bidaların önüne geçmektir. Bu büyük Müceddidin, dünyevi basit isteklere ve arzulara alet edilmesinin önüne geçilmesi hususudur. İnsanların imanlarının kurtulması ile ortaya çıkan büyük manevi mükâfat ve ecir, okunan fatihalar ve edilen dualar, nerede ve nasıl olursa olsun Nur Müellifinin pak ve aziz ruhuna ulaşacaktır. Bütün bunlar ve daha bilemediğimiz birçok husus, kader-i İlahinin takdiridir. Elbette, bu zulmü yapan ve öfkesini, düşmanlığını bu şekilde ortaya koyan insanlar hakkındaki hükm-ü İlahiyi bilemeyiz. Nebbaşlar, Mahkeme-i Kübrada yaptıklarının karşılığını elbette göreceklerdir.
Dipnotlar:
1-Necmeddin Şahiner, Son Şahitler, Yeni Asya Yayınevi, İstanbul, 1980, Sayfa:382383
2-Emirdağ Lahikası, 360. mektup, sayfa:839