İç içe girift kaleler…
İç içe girmiş surlar.
Devir devire bilirsen.
Yapılmış bir bina düşünün ki, bu binanın temelleri ejderhanın sırtında.
Hani dünya öküz ve balığın sırtındaydı ya bu da öyle bir şey…
Ejderhanın her bir homurtusunda bina kökten sallanıyor.
Gel de bu binayı kurtar.
Tek çare ejderhayı uyandırmadan homurtatmadan yahutta ayağa kalkmasına fırsat vermeden öldürmektir.
Bunun yolu ise teknolojiden geçer.
Önce bir analjezik maddeyle sakinleşecek, sonra genel anestezi ile uyuşacak sonra kellesi koparılacak.
Böylece yine teknoloji kullanılarak bina zarar görmeden ejderhanın sırtından indirilecek ve sağlam temellere oturtulacak.
Bu bir hakikatin masalımsı tarifidir.
Peki, bir devletin derin yapılanmasını nasıl çözeceksin?
Bunun da tek bir yolu var.
Levh-i mahfuzu açmak…
Levh-i mahfuz; bütün bilgilerin tüm olayların yazıldığı ilahi bir bellektir.
Yani, İmam-ı Mübîn ve Kitab-ı Mübîn defterleriyle yazılıp, bütün mevcudatın bütün sergüzeştlerinin kaydedilip yazıldığı yer.(Asayı Musa/198)
Zaten burada her şey her şekliyle ve ihtimaliyle mevcut…
Lakin insanoğlunun günümüz bilişim çağında oluşturdukları bir levh-i mahfuz daha vardır ki bilgisayar ve internet dünyasıyla ilgilidir.
Nasıl ki kâinatta hiçbir hareket ve söz kaybolmuyorsa günümüz bilgisayar dünyasında da hiçbir bilgi kaybolmuyordur.
Ve işte bu teknolojiyi kullanırsan bütün derinliklerin bütün derin bilgilerine ve tüm yol haritalarına ulaşabilirsin.
Eskiden beri bu tür söylemler olurdu da pek aklıma yatmıyordu.
Biz millet olarak biraz abartıyı sevdiğimiz için böylesi konuşmalarda, mesela; “efendim öyle bir alet var ki her hangi bir bilgisayara takarsan kaydedilmiş ve silinmiş tüm bilgilerine ulaşabilirsin” dendiğinde dudak büker biraz alayvari güler geçerdim.
Ama bu gün yaşadıklarıma, gördüklerime ve söylenenlere baktığımda “neden olmasın ki” demek zorunda kalıyorum.
Çünkü son on yıldır ülke olarak yaşadıklarımız hakikaten dudak uçuklatır cinsinden şeylerdir…
* * *
Evet, yaşananlara baktığımızda adeta her şey tam tersine işlemektedir.
Pınarlar yukarı doğru fışkırmakta nehirler ders tarafa doğru akmaktadır.
Eskiden halk olarak, faili meçhul herhangi bir cinayet ya da olayla olmadık zamanda maruz kalırdık.
Birden bire kendimizi kaotik bir ortamda bulur,”irtica-mürteci” söylemlerle ülke yaşanmaz hale gelirdi.
Yumruğu halk yediği halde suçlu halk olurdu.
Ve bu fırsat bilinip hemen ya darbe ya muhtıra yapılırdı.
Ya da istedikleri şekilde hükümetler alaşağı edilirdi.
Ve işte o dönemlerde âlemlerimiz kararır ruhlarımız daralırdı.
İster istemez “korkuYORUM” başlıklı yazılarımdan bir tanesini daha yazardım.
Hatta bir seferinde şöyle bir cümle kullanmıştım;
“Her ne hikmetse bilmiyorum, ama bu sene içimde acayip hürriyete karşı bir hasret besliyorum…
Sanki hürriyetim elimde alınacakmış gibi bir hisse kapılıyorum…”
* * *
Peki şimdi;
Eskisinden çok daha sert rüzgârlar esmektedir.
Son zamanlarda yaşadığımız her bir olay aslında başlı başına (Türkiye’deki teamüllere göre) bir ihtilal sebebidir.
Tatbik edilmekte olan senaryolar eskisinden çok daha şümullüdür.
Malum güçler eskisinden daha çok kuvvetlerini topladıkları halde hiç de beklenen olmuyor.
Alışık olmadığımız karşı çıkışlar yaşıyoruz.
Mesela son zamanlarda olduğu gibi direk askeriye ile ilgili bir belge yayınlanacak, sonra belgenin doğruluğu ispatlanmayacak,(!) ardından genelkurmay başkanlığı basın toplantısı yapacak ve fırtına kopmayacak yer yerinde de oynamayacak bilmem kaç şiddetinde depremler hatta zelzeleler olmayacak ve sonuçta her şey ihtilal’la sonuçlanmayacak ve sokağa çıkma yasağıyla birlikte hürriyetimiz kısıtlanmayacak.
Kusura bakmayın ama 70’li yılların kuşağının bir temsilcisi olarak bu duruma alışmam çok zordur.
Bu hal böyle durup dururken meydana gelmez.
Yıllar yılı tokadını yediğimiz ve ha bire azar işittiğimiz o malum güçlerin böyle uysallaşması durup dururken olmamıştır.
Bu işin perde gerisinde farklı boyutlar söz konusudur.
Derinlerden de daha derinliklerde farklı anaforlar oluşmazsa bu derya bu kadar içeri doğru çekilmezdi.
* * *
Her şey Levh-i mahfuzda saklı.
Levh-i mahfuz açılırsa neler neler olmaz ki?
Mesela levh-i mahfuz açılırsa; başbakanlık, mit müsteşarlığı ve genelkurmay başkanlığı üçgeninin seyir raylarının neden yön değiştirdiği belli olurdu.
Son on günün bomba gündemi “imha belgesi” hem sahte hem de gerçek mi olduğu belli olurdu.
Eğer hem sahtesi hem de gerçeği varsa neden olaya sahte ile başladıkları sorusu da cevap bulurdu.
Sanki askeri yargıyı devre dışı bırakmaya yönelik bir operasyon olduğu varsayımı da “varsayım” olmaktan çıkardı.
Yani her şey o kadar açık seçik olurdu ki hiç kimse hiçbir minareye kılıf uydurmaya bile kalkışmazdı.
Eğer ben fazla hayalperest birisi değilsem bu olaylara baktığımda sanki birileri bir Levh-i mahfuzu ele geçirmiş ve ona bakarak olabilecek tüm olayları görmüş ve ona göre hareket etmektedir.
Bunun sonucudur ki son yılarda hiçbir faili meçhul cinayet ya da olay olmamakta.
Bunun sonucudur ki eski alışık oyunların hiç birisi gerçekleşmemekte ve böylece hiçbir ihtilal girişimi olgunlaşmamakta.
Bunun sonucudur ki; malum güçler ne zaman bir adım atmak istemişlerse hemen o adım atılacak yerlere dikenler dikilmekte ve adımlar geri atılmak zorunda kalmakta.
Ve bunun sonucu olarak bu gün Türkiye’de yaşanan müthiş olaylar (ki bu olaylar asırlık kümelenmiş ve yosunlaşmış kayaların yer değişmesi savaşadır) kalbi ve vicdani kulaklarda müthiş uğultulara sebep olduğu halde artık eskisi gibi içimde hiçbir korku oluşmuyor.