Bir dönem Arapça kitapları Anadolu'da insanlar korkuyla toprağa gömdü ve bu kitapların büyük çoğunluğu orada çürüdü. Bir kısmı ise kütüphanelerde, evlerde yıllarca sır gibi saklandı. Semerkand Yayınları bünyesinde kurulan Haşimi Yayınları Osmanlı döneminde medreselerde okutulan dini kaynak kitapları bulup yeniden basmak için Anadolu'yu, Balkanları, Irak ve Suriye'yi şeher şehir köy köy dolaştılar. Buldukları kitapları yeniden bastılar. Yazarlar Birliği İstanbul Şubesi'yle 12-25 Şubat tarihleri arasında ortaklaşa düzenlenen Arapça Kitap Fuarı'nda bu kitapları okurla buluşturan Haşimi Yayınları Genel Yayın Yönetmeni Ali Sözer kayıp kitapları gün yüzüne nasıl çıkardıklarını anlattı:
Nasıl bir ekip kurdunuz?
Bu işler için çekirdek denecek ve amatör bir şekilde çalışan ekiple başladık. Zamanla daha iyi öğrendik, aşama aşama hedefimizi olgunlaştırdık. Bugün Suriyeli kardeşlerimizle de çalışıyoruz. Yine Türkiye'de her bir hocamızın hakkını teslim etmek lazım, akademinin de bu konuda emekleri büyüktür. Bu eserleri de sırayla basacağız inşallah. Zaten bu eserlerin her biri akademik ciddiyetle hazırlanmalı ve sonra basılmalı.
Harf inkılabı ve ardından da İnönü döneminde Arapça kitapların toplatılması yakılması hadiseleri yaşandı. Bu kitaplar günümüze nasıl saklanmış?
Tabi bunlar çok acı hikayeler. İmam Şamil hazretlerinin Ruslarla savaşırken yüksek dağlara doğru tırmanırken oğlunu taşıyacağı için kitabı bıraktığı bölümü hatırlıyorum hatıratından. O bölümü gözüm yaşararak okumuştum. Acaba kimlerin eline geçeceksin diye konuşuyordu kitabıyla. Allah onlardan razı olsun. Bizde de büyük acılar yaşandı. Savaş ve göçler büyük bir travmaydı zaten. Bir de bin yıllık kültürümüzü terke zorlandık. Adımızı, aklımızı, hatıralarımızı, hikayelerimizi… Medeniyetimizi… Korkudan yakılan kitaplar oldu. Kimileri gömmüş kitapları. Bir daha bulamamışlar. Yahut açıldığında çürümüş maalesef. Mesela meşhur Ohin kütüphanesi bir mağarada saklanmış. Elhamdülillah el yazma kütüphanelerimize dokunulmamış. Yine tahribat büyük. Köylerde bile önemli eserler mevcuttu. Mesela ben kendi köyümüzde bazı el yazma eserlerin sayfalarını buldum. Beş asırlık bir yazma vardı mesela. Hala dibace kısmı kütüphanemde… Yakın dönemde de yaşanmadı mı bunlar? Arapça kitap bulunup müftülüklere sorulurdu, zararlı bir kitap mı diye? Onlarda bunlar temel eserler deyip tehlikeyi savmışlardır elhamdülillah. Sırf yazısı dolayısıyla bunlar. Kitapların kullandığı alfabe yani.
Ortadoğu'daki alimlerle birlikte çalışıyoruz
Osmanlı topraklarında yazılmış olan kaynak kitaplar aynı zamanda bu topraklardaki birliğin kardeşliğin de nişanesi. Diğer Arap ülkeleriyle ortak bir çalışma yapıyor musunuz?
Arapça kitaplar bizim kardeşliğimizin en güzel belgesidir. Çünkü onların peşinden her coğrafyaya, günümüzde bile ulaşabiliyoruz. Erbil kitap fuarı vesilesiyle Kuzey Irak'ta önemli kaynaklara ulaştık. Mesela Arapça kısmı yayınlanmıştı ama Arapça ve Farsça bütün olarak Mevlana Halid-i Bağdadî hazretlerinin mektuplarını ilk biz yayınladık. Süleymaniye'den bir alimin uzun süreli çalışması. Yine buradan Abdülkerim-i Müderris'in eserlerini hazırlıyoruz. Merhumun torunları bize karşılıksız verdiler. Kahire'den âlimlerle çalışıyoruz. Önümüzdeki yıllarda bunların meyvelerini göreceğiz. Aynı şekilde Fas'tan da çalıştığımız âlimler var. Suriyeli alimler artık yurdumuzdalar. Onlarla birçok çalışma başlattık elhamdülillah.
Bir gecede alimler cahil oldu
Osmanlı döneminde din alimleri eserlerini Arapça kaleme alıyordu. Harf inkılabı, tekke ve zaviyelerin kapatılması kanunu bu değerli alimleri, medreseleri ve kaynak eserleri nasıl etkiledi? Bu alandaki tespitleriniz neler?
Harf inkılabı bir gecede alimlerin cahil sayılması demekti. Bu alimlerin bizim aklımızdı, medeniyetimizdi. Malum olduğu üzere çok alim asıldı. Hicret edenler de çok oldu. Mesela daha bu yasaklardan önce Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi ve onun vekili Muhammed Zahid el-Kevseri Mısır'a hicret ettiler. Başka çok alim gitti Mısır'a. Mesela Konya'dan Kaşıkçı Ali Rıza Efendi hazretleri kaşık yaparak Medine'ye hicret etmiş. Uzun yıllar sonra mektupla çağırmışlar mübareği. Memleketi için yazdığı şiiri okurken ağlar insan.
İade-i itibarla belimizi doğrulturuz
Ya peki medreselerin durumu?
Medreselerimiz yok oldu gitti. Alimleriyle, kitaplarıyla, binalarıyla. Bu binaların her biri birer vakıftı. Vakıf ne demek, ümmetin demek, dokunulmaz demek. Tekkeler de birer mektepti. Halk mektebiydi. Hepsi kapatıldı. Ne mi oldu? Halimiz malum. Bugünün fotoğrafı bu travmaların neticesinde ortaya çıktı. Eğitimdeki seviyemiz ortada. Problemlerimiz ortada… Biz ancak kendimize iade-i itibar kazandırarak belimizi doğrultabiliriz.
Ayşe Olgun-Yeni Şafak