Korona ismini kim verdi, bilmiyorum. İlk Çin’de ortaya çıktığına dair haberler duyduk. Kasıp kavuruyordu Çin’i. Haberler masal gibi geldi bize. Allah’ın kafirlere ve zalimlere verdiği bir ceza dedik. Sonra virüs Avrupa’ya, İran’a ve derken bize de bulaştı. İlk günler lakaytlık, umursamazlık, aymazlık… Camilerin kapanacağı, cuma ve vakit namazlarının kılınmayacağı söylentisi yayıldı. Yine inanmadık, gülüp geçtik. Derken camiler kapatıldı, cumalar kılınmadı. Belki Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk defa olarak cuma saatinde camiler kapalıydı ve bu Diyanet’in resmi talimatı ile olmuştu.
Ondan önce Kabe ziyarete kapatıldı, yine belki de İslam tarihinde Mescid-i Haram ilk defa bu kadar yalnız kaldı, yalnız bırakıldı. Rikkatli bir gönül için çok hazin durum bu. Öyle ya, önce emniyet sonra ibadet. Gözle görülmesi imkansız minnacık bir virüs karşısında bütün şaşaalı ve şatafatlı bilimsel gelişmelerimiz çaresiz kaldı. Bir virüs neler yapabiliyormuş meğer! Ölüm vak’aları her gün ikiye katlanarak artıyor. Resmi rakamlar ülkede hasta sayısının bine, ölüm sayısının yirmiye çıktığını söylüyor. Çocuklardan ve orta yaşlılardan çok altmış yaş üstü tehlike altında. Bu virüsün tek bir dostu var: cehalet.
Bütün hayat durmuş vaziyette. Dünya bir ‘distopya’ adeta. Kıymetli bir dostumun dediği gibi tarihte nice köy, belde, şehir, kasaba karantinaya alındı ama bütün bir dünyanın karantinaya alınması insanlık tarihinde bir ilk belki de. Evet şu an bütün dünya karantina altında. Sanatsal, kültürel, aktüel, dini, siyasi, ekonomik bütün organizasyonlar ve faaliyetler iptal edildi. Yaklaşık doksan ülkede sokağa çıkma yasağı getirildi. Bizde altmış beş yaş ve üstünün sokağa çıkması yasaklandı. Bu yetmeyecek, muhtemelen birkaç gün sonra herkes için uygulanacak ve bütün devlet kurumları tatil edilecek. Ey korona sen nelere kadirmişsin!
Komplo teorileri ve absürt yorumlar havada uçuşuyor ama virüsün bunları dinlediği yok. On üçüncü yüzyılda baş gösteren kara vebadan yaklaşık elli milyon insan yaşamını yitirdi. Dünyanın o dönem nüfusu yaklaşık iki yüz elli milyon. Bunlar içinde imparatorlar, dükler, padişahlar, rahipler, toprak ağaları, baronlar da vardı. Korona’nın kim bilir tek sevimli tarafı ölüm gibi adil olması. Irk, millet, cinsiyet, zengin, fakir, beyaz, siyah, batılı, doğulu gibi ayrımlar yapmaması. Bugüne kadar veba, sıtma, kolera, verem, ülser, kanser gibi hastalıklardan ölen insan sayısı üç yüz milyondan fazla. Tıbbi gelişmeler eskisi gibi olsaydı bugün korana vebadan çok daha fazla can alırdı. Şükür tıp eskisi gibi değil.
Memurlar hadi sabit maaşları var ama esnaf kepenkleri indiriyor. Esnaf ekmek teknesini birkaç gün açmadı mı hali yaman. Sosyal devletimiz ‘sosyal’ olduğunu gösterecek mi, bakalım. Mi’rac Kandili'nde camiler ıssız. Ama kabak tadı veren “İslam’da kandil var mı yok mu?” tartışmaları devam ediyor. Korona yetmedi üstüne kandil tartışmaları! Biz Müslümanlara göre korona Allah’ın vazifeli bir memuru. Bizler de vazifeli birer memuruz. Onun vazifesi taarruz, bizim vazifemiz müdafaa. Korona vazifesi bitince gidecek. Ama gidince ardından nasıl bir manzara bırakır, bilmiyoruz. Bildiğimiz tek şey, başımıza gelen her türlü bela ve musibetin kendi ellerimiz ile işlediklerimizin sonucu olması.
Artık bildiğimiz anlamda savaşlar bitiyor, biyolojik ve siber savaşlar başlıyor. İnsan genetiği ile oynamanın elim neticeleri bunlar. Sapiens yazarı Harari haklı. Gelecekte insanlığı bekleyen en büyük tehlike siber savaşlar ve salgın hastalıklar diyordu. Eğer böyle giderse hızlı karar alabilmek için otoriter rejimler devreye girecek, insan hakları askıya alınacak. Çin’de korona’nın kısmen önlenebilmesinin sebebi bu kabil otoriter tedbirler. Yani dünyalılar olarak şimdiden “elveda demokrasi!” diyebiliriz. Halbuki insanlık ne acı bedeller ödeyerek bulmuştu demokrasiyi.
Evdeyim çaresiz. Alışkınım uzlete, inzivaya, halvete. Yeni kitabın taslağı üzerinde çalışıyorum. Hiç şansınız yok Şahin Bey, Dücane kitabınızı korona vurdu diyor editör. Ne büyük talihsizlik! Kitap çıktı korona afeti başladı. Güvenliğin olmadığı bir yerde ilim olur mu? İnsanlar panik içinde ve canını kurtarmak derdinde. Kitap okuyacak mecalleri mi var? Gerçi daha önce de okumuyorlardı. Önceki kitaplarımız çıktığında korona mı vardı? Ruhumun Masalı Şehr-i Urfa hariç hepsi daha birinci baskıda duruyor hala. Neyse, şu korona marazı bitsin de varsın kimse okumasın kitaplarımızı.
Bir Müslüman’ın korona okuması şöyle olabilir: Günahlar korona gibi bulaşıcıdır. Hatta manevi anlamda ondan çok daha tehlikelidir. Çünkü korona en fazla birkaç günlük fani olan bu dünya hayatımızı bitirebilir ama günahlar -Allah muhafaza- ebedi olan ahiret hayatımızı bitirebilir. Onun için zaman, evde kalıp uzmanların tavsiyesine uyarak bu korona belasının acilen def’i için dua ve niyaz, geçmiş günahlarımıza tevbe ve istiğfar etmek zamanı.