İçerdeyim, mahpushane hayatı devam ediyor. Ahmet Arif geldi aklıma. Hasretinden Prangalar Eskittim. Tek kitabı ama emsalsiz. Kemal Tahir, Nazım ve Hikmet Kıvılcımlı çok mu farksız? Mahpushane demek çilehane demek. Dava adamının terbiyegahı.
Şener Dilek hoca şüpheli olarak hastaneye kaldırılmış. Durumu riskli. Nurcular içinde Risale-i Nurları en iyi anlayan, en güzel ve en tesirli şekilde Risale-i Nur dersi okuyan tek sima bence. Üzerimde emeği çok fazla. İlk olarak Malatya Erkenek’te okuma programı sırasında tanıdım. Tabi ondan önce efsanesi ile tanışmıştım. Bütün videolarını izlediğimi söyleyebilirim. İşletme profesörü çağdaş bir arif Şener hoca. Rabbim nice uzun ve bereketli ömürler nasip etsin inşaallah.
Yeni genelge yayınlandı. Yirmi yaş altının sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Altmış beş yaş üstü için geçen hafta ilan edilmişti. Toplu yerlerde eldiven ve maske takma şartı getirildi. Başka zaman paketi sekiz lira olan eldiven şimdi kırk lira. Maske bulunmuyor zaten. Halimize bakınca Corc Orweell’in meşhur 1984’ü geldi aklıma. Dünyadaki bazı manzaralar içler acısı. Bakmaya bile dayanamıyor insan. Kıtlık günleri kapıda gibi. Kitap okumak bir yere kadar. Sırada Tarkowski ve Bergman’ın bazı filmleri var. Bilhassa Bergman’ın film üçlemesinden ikincisi olan Kış Işığı filmi gerçekten muhteşem. Kendimi bulduğum bir başyapıt. Onlarca defa izledim. Birazdan tekrar izleyeceğim. Dücane’nin önerdiği bir film var, onu da izlerim belki.
Çocuklar hiçbir şey yapmama izin vermiyor. Ev işleriyle uğraşmak günde bir kitap bitirmekten daha müşkil. Kadınların işi o kadar zor ki! Evin temizliği, çocuk bakımı, yemek… Bu inziva günleri bunu bizzat yaşayarak öğretti bana. Sokağa çıkma yasağına riayet etmeyen çıkar mı? Gündelik çalışan işçilere Allah sabır versin. Çok şükür açlık ve kıtlık ile imtihan edilmiyoruz. Öyle olsaydı birkaç hafta içinde açlıktan ölmemek işten bile değildi. Can güvenliğinin olmadığı yerde felsefe yapılmıyor. Güvenliğin olmadığı yerde düşünce ve sanat neye yarar ki! Felsefe rahat ve boş zamanların işi.
Korona çok kişinin maskesini düşürdü. Zor zamanların belki de en güzel tarafı yapay maskelerin düşmesi. Doğal olan, doğallık ortaya çıkıyor. Dikkat ederseniz yazılarımda sanatlı bir anlatıma önem vermeye çalışırım ama bu korona günlerinde ondan da vazgeçtim. İnsanın en doğal olduğu demler çığlık attığı demlerdir. Henüz çığlık kıvamına gelmedik ama gelmemiz an meselesi. Hayatımda ilk defa hekimliğin ne kadar hayati ve kutsal bir meslek olduğunu farkediyorum ve anlıyorum. Sultan Kanuni haklı. Yok alemde bir nefes sıhhat gibisi.
Koronaya teolojik yaklaşımların ardı arkası kesilmiyor. “Korona Dabbet-ül Arz mı?” sorunu konforlu zihinleri meşgul etmeye devam ediyor. Bir zamanlar vebanın dabbe olduğuna kesin gözüyle bakılıyordu ama çaresi bulundu. Sonra cüzzam hastalığına dabbe denildi, onun da çaresi bulununca, vereme dabbe denildi, onun da çaresi bulununca AIDS hastalığına Dabbet-ül Arz denilmeye başlandı. Bu sonuncusu belki de doğru olma ihtimali en fazla olan tevildi ama onun da çaresi bulundu. Şimdi sıra koronada. Onun da çaresi bulunsa müstakbel bir virüs dabbe olmaya aday olur. Bazıları bu tevil külfetinin önüne geçmek için dabbe’nin kıyamete kadar gelecek olan bütün hastalıklara verilmiş genel bir isim olduğunu söyledi.
Biz Şark-İslam dünyası bu kabil basit ve fasit teviller ile meşgulken “kafir” dediğimiz adamlar bu salgınların çaresini bulmak için hummalı bir şekilde çalıştı ve korona hariç hepsinin tedavisini buldu. Yakında koronanın da tedavisini bulacaklar ve biz yine tevil etmeye, boş ve romantik nutuklar atmaya devam edeceğiz. Düşünüyorum da şu an bu hastalığın çaresini bulmak için gecesini gündüzüne katarak çalışan Müslüman bilim adamları var mı? Mesela ülkemizde toplanan bilim heyetinin böyle ciddi bir çalışması var mı? Büyük ihtimalle aşıyı yine “tek dişi kalmış canavar” bulacak, biz almakla iktifa edeceğiz sadece.