Korona süreci bittikten sonra kim bilir birçok kişinin sosyal medya hesabında -Allah göstermesin- şöyle yazılacak: “Bu hesabın sahibi koronadan vefat etti.” İnsan ölüme bir başkasında inanır daima. Kendisinde ölüme inanmaz. Sanki ölüm başkası için var, kendisi için yok. Her gün yüzlerce insanın öldüğünü gözleriyle gördüğü ve kulaklarıyla duyduğu halde yine öleceğine inanmaz. Öleceğini bilir ama öleceğine inanmaz. İnanmak istemez belki de. Şiddetle yaşamak istediği halde ölüme nişanlı insan.
Çevremize bakınca her şey cebri, iradi olan hiçbir şey yok gibi. Koronanın ortaya çıkması, yayılması ve bizlere bulaşması bile çoğunlukla iradi değil. Kaderin üstündeki kader değil, bizzat kader kuşatmış her şeyi. Bir zamanlar Ebu’l Ala, Hayyam ve Nesimi’ye çok kızardım. Ama şimdi anlıyorum hepsini. Ne mutlu hiç dünyaya gelmemiş olanlara diyor Hayyam. Haksız mı? Hayat üzerine romantizme kaymadan ve kaçamak yapmadan düşünen her zekanın dürüstçe itiraf edeceği bir hakikat bu.
İnsanlar rol yaptığın zaman seni severler ama hakikati söylediğin zaman senden kaçarlar. Karşı çıkışların büyük çoğunluğu insani değil, ideolojik. Lütfen sayar mısınız iradi olan neyimiz var? En ziyade övündüğümüz inançlarımız bile tarihsel ve sosyolojik. Kaçımız dört başı mamur şekilde sahiden düşünerek Müslüman olmaya karar verdik? Milletimizi, dilimizi, rengimizi, şehrimizi, ülkemizi, mizacımızı, huyumuzu, karakterimizi, zekamızı, bedenimizi, cinsiyetimizi, genetik şifremizi seçmediğimiz gibi dinimizi de seçmedik.
Onun için bir insanın herhangi bir dini seçme özgürlüğü yoktur, doğuştan edindiği dini terk etme özgürlüğü vardır sadece. Bu terk etme hakkını kullanabilen insan sayısı ise yüzde bir. Tuhaf değil mi, insanın elinde olmayan bir şey ile üstünlük taslaması! Bundan dolayı dini milliyetçilik en az ırki milliyetçilik kadar tehlikeli ve anlamsızdır. İrfanın elifbası tevazudur. İnsan olmak İslam olmayı içerir ama İslam olmak bir başına insan olmayı içermez.
Tek hakikatçiliğin kaçınılmaz yazgısı dışlayıcılıktır. Sadece dışlayıcılıktan beslenenler özlerine hiçbir şey katamazlar. Kendi hakikatinden mutlak emin olanlarla konuşulabilecek hiçbir mesele yoktur. Bazı bilimsel araştırmalar dinozorların yeryüzünde tahminen yüz elli milyon yıl yaşadıklarını sonra nedeni bilinmeyen bir patlamadan dolayı soylarının tükendiğini söylüyor. Eğer akılları olsaydı dinozorların bu dünya bizim için yaratılmıştır derlerdi. Belki de akılları vardı ve böyle dediler. Ama milyonlarca yıldır dinozorlar yok
Evrenin yaşı yaklaşık on beş milyar yıl, dünyanın yaşı yaklaşık beş milyar yıl, insanın macerası en abartılı rakamlara göre yaklaşık bir milyon yıl. Ne garip, dört milyar dokuz yüz doksan dokuz milyon yıl müstakbel sakinini beklemiş küremiz. İnsanın macerası bir milyon yıl bile olmadığı halde bu dünya benim için yaratılmıştır diyebiliyor. Ama bunu en fazla dinozorların demesi gerekmez mi, yani onlar daha fazla hak etmiyor mu böyle bir imtiyazı? Dinozorlar gibi insanın da soyu tükenecek ve aradan milyonlarca yıl geçecek belki de.