Ülkemizde 2020 Mart ayı ortasından itibaren uygulanan “koronavirüs salgınına karşı korunma tedbirleri” arasında 65 yaş ve üstü ile 20 yaş ve altındakilere önce haftanın her günü, daha sonra da Pazar günündeki belli saatler haricinde haftanın diğer günleri sokağa çıkma yasağı konulmuştu. Yasaklı olmayan diğer vatandaşlar ise “maske takmak”, “sosyal mesafeye uymak” suretiyle sokağa çıkabiliyor ve bu şartlara uyarak ihtiyaçlarıyla ilgili yerlere girebiliyorlardı.
“Maske takmak”, “sosyal mesafeye uymak” tedbirlerine uyulması şartıyla, camilerimizde de günde beş vakit yerine sadece öğlen ve ikindi namazlarında cemaatle namazların farzları kılınabiliyor; o namazların sünnetlerinin camide kılınması yerine evlerde veya diğer mekânlarda kılınması, camilerin abdest alma yerleri ve WC’leri de kapalı tutularak “camiye abdestli olarak gelinmesi” konularıyla ilgili bazı tavsiye ve yasaklar da duyuruluyordu.
Koronavirüs salgınını ülkemizde kontrol altına almakla ilgili o tavsiyelerin ve yasakların 65 yaş ve üstü ile 20 yaş ve altındakilere 10 Haziran 2020 tarihinden haftanın her günü 10:00-20:00 saatleri arasında; maske takmak ve sosyal mesafeye uymak şartıyla sokağa çıkabilme izni verildi. Bu salgını kontrol ile ilgili bilim kurulunun üyelerinden biri ise, koronavirüs salgınına karşı uyulması mecbur edilen bu tedbirlerin ve yasakların 2020 yılı sonuna kadar devam edebileceğini 14 Haziran 2020’de duyurdu!
* * *
Din bilgisini arayıp (İlmihalini) öğrenmek, Allah’ın kesin emridir; her Müslüman kadın ve erkeğin üzerine farzdır. Koronavirüs salgınından önce, “müekked sünnet” olduğu için, namazlarını camide cemaatle kılmaya çalışan erkek Müslümanların, korona virüs salgınına karşı alınan tedbir ve yasaklara da uymaya çalışarak -seccadeleri ile birlikte- camiye gidip cemaatle namaza iştirak ederken, camiye getirdikleri kendi seccadelerine bile –gerekmediği halde- burunlarını örten maske ile secdeye gittiklerine çok rastlanmaktadır.
Halbuki, İlmihal kitaplarında yazılı olduğu gibi, burnun da (üzeri örtülü olmadan cildinin temasıyla) secde mahalline değdirilmesi gerekir ve bu, namazın vâciplerindendir. Namaz içindeyken, sehven (yanlışlıkla) bunun yapılamamış olduğu fark edilirse, kâde-i âhirede (namazın son rekatındaki Ettehiyyatüyü okumayı bitirinceye kadar) oturduktan sonra “sehiv secdesi” yapılması icabettiği, ilmihal kitaplarında yazılı bulunmaktadır.
Ömer Nasuhi Bilmen’in “Büyük İslâm İlmihali”nin 15. maddesinde bu mevzuda şöyle denilmektedir: “Namazda secde için alın yere konulduğu halde burun yere konmasa, secde yine caiz olur; fakat böyle bir secde, özür bulunmayınca mekruhtur.” (Kendi seccadesine secde edilirken, burnun örtülü olması mevzuunda “özürün varlığından” bahsedilemez).
Türkiye Diyanet Vakfı’nın 323. yayını olan “İlmihal”de ise (İlmihal -1, iman ve ibadetler, s.249) “namazın vâcipleri” başlığı altında bu mevzuda şunlar yazılı bulunmaktadır: “Namazın vâciplerinden herhangi birinin terk edilmesi namazı bozmaz. Namazın vâciplerinden biri bilerek terk edildiği zaman, namazı yeniden kılmak (iade); bilmeyerek (sehven) terk edildiği zaman ise sehiv secdesi yapmak lâzım gelir. Sehiv secdesi yapılmadığı zaman ise, eksikliğin verdiği kerahete rağmen namaz borcu düşmüş olur.”
* * *
Fıkıh âlimi, Din İşleri Yüksek Kurulu üyesi veya Diyanet İşleri Başkanlığı teşkilâtı mensuplarından biri vb olmadığım halde böyle bir yazı yazmamın gerekçesi, koronavirüs salgını esnasında iştirak ettiğim Cuma namazı ve vakit namazlarında kendi seccadesine secde ederek bu namazlara iştirak edenlerden gözüme ilişen herkesin maskeyle burunları örtülü halde namaz kılmakta olmalarından duyduğum üzüntü ve koronavirüs maskesi ile camilerde cemaate iştirakimizin de 2020 yılı sonuna kadar devam edebileceğinden bahseden Bilim Kurulu Üyesinin 14 Haziran 2020 tarihindeki sözleri olmaktadır.
Ben camide cemaatle namaza iştirakim esnasında secdelere giderken maskemi üst kısmından tutarak burnumun üstünden hafifçe aşağı çekiyor; secdelerden kalkarken de tersini yaparak, burnumu tekrar maskem ile kapatıyordum. Bu yaptıklarım, namazın ayni rüknünde sadece birer defa yapılan “namaz dışı hareketler” olduğundan (ayni rükünde 3 defa “namaz dışı hareket” yapılırsa, bu “amel-i kesîr” sayılır ve namaz bozulur) hem namazım bozulmuş olmuyor, hem de namazın vâciplerinden birini geçerli bir mazeretim olmadan terk etmiş olmuyordum.
Fıkıh âlimi, Din İşleri Yüksek Kurulu üyesi, Diyanet İşleri Başkanlığı teşkilâtı mensuplarından biri vb olmadığım halde böyle bir yazı yazmamın “üstüme düşen bir vazife olmadığına” değil; mevcut durumda ve bilhassa bu durum (konuyla ilgili bir Bilim Kurulu üyesinin beyanındaki gibi) eğer 2020 yılının sonuna kadar da devam edecekse, “mutlaka üstüme düşen bir vazife olduğu”na eminim.