Önce haberin son özetini verelim:
“Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'a suikast iddialarının ardından gözaltına alınan 8 subayın Genelkurmay Seferberlik Tetkik Kurulu Ankara Bölge Komutanlığı'ndaki odalarında üçüncü arama başladı.”
Özel kuvvetlere bağlı Seferberlik Tetkik Kurulu’na birinci baskın ve aramaya direnme söz konusuydu. Daha önce gözaltına alınan iki subayın çalışma ofisleri dışında aranmasına müsaade edilmedi. Asker, savcıların hukuki yetkilerini bile sınırlamış oldu. Polisleri zaten almadılar.
İkinci gün, yani Cumartesi akşamı, yeniden arama izni çıktı. Bu defa bir gün önceden izin verilmediği için savcılıkça mühürlenen odalara girildi, yani kozmik odalarda 27 saat süren arama yapıldı.
57 yıllık geçmişi ile her zaman darbelerin, karanlık ve şüpheli olayların arkasındaki sis bulutunun gizlendiği Özel Kuvvetler birimine uzanılması, İttihatçı geleneğin devamı niteliğindeki olayları aydınlatabilir.
Ergenekon’un örgütlü askeri, sivil ve bürokratik uzantılarının derinine inme fırsatı doğdu. Kurumların hukuk tanımaz direnişi, aramalarda polisi kabul etmeyen tutumu ve lojman ile karargâhlara Merkez Komutanlığı izni ile girme bürokrasisi bu defa tavsamış görünüyor.
Gelinen nokta;
Ergenekon’un yeni bir boyutuna ulaşıldığı intibaı veriyor. Özel Kuvvetlerin “kara kutu” dedikleri kozmik odasına ulaşmak, darbeler tarihi ve suikast dolu yakın siyasi tarihin bilinmesi açısından fevkalade önemlidir.
Ergenekon’u küçümseyenler, dudak bükenler, safsata görenler, sırf siyasi bir hamakatle, husumetle, tarafgirlik ve kıskançlıkla veya bilinmeyen bağlantılarla açılımı küçümseyenler, farkında olmadan dessas zındıka komitesinin deşifresini gölgelemiş oluyorlar.
Türkiye ciddi bir yol ayırımında. Bir tarafta Özel Kuvvetlerde kozmik odalara baskın yapılıyor, diğer tarafta KCK’nın şehir terörüne baskın yapılıyor. Biri terörü durdurmak için kurulan askeri kuvvet, diğeri terörü besleyen PKK’nın şehir örgütlenmesi. Gelinen noktada birbirini besleyen iki kaynağın üstüne gidilebiliyor olması, açılımın terörle gerdirilen damarlarını bulma açısından son derece kritik bir eşik.
Bu eşik aşılırken, yeni sabotajlar, provokasyonlar, konuyu siyasi bir rekabet ve kaybetme psikolojisinin yansıması olarak baltalamak isteyen gruplar daha da azgınlaşabilir.
Bediüzzaman’ın “Menhus ruh” dediği, “istirahat-i umumiyeyi bozan” cereyanların yan kolları devre dışı kalıyorlar.
Yüz yıllık bir karanlığın şifreleri çözülüyor. Bu muvaffakiyet, milletin vicdanındaki sağduyunun, duanın, iman hizmetlerinin, siyasilerin, medyanın, cemaatlerin ve insanlık dünyasının eseri olacaktır.
Kim ki bu terör cephesini, nifak tohumlarını, derin devletin kozmik sınırlarını ve kutularını zorlarsa, hesap sorarsa, ona dua etmek boynumuzun borcu.
Bu konu siyasi değil bizim açımızdan itikadımıza uzanan bir meseledir. İfsat komiteleri çözülürken sevinmek, mümin olmanın gereğidir.
Komplo teorileri, iddiaları, meçhul kaygılar, yanlış yönlenmeler ve siyasi zeminde rekabet etme düşünceleri, vahametin büyüklüğünü küçültmemelidir. Mücadeleyi gevşetmemelidir.
Buradan bakınca,
2010’un yol haritası netleşiyor:
1.Acilen sivil bir anayasanın hazırlanması,
2.Asker ve yargı ekseninde çözülme arttıkça, sivilleşme gündemi ile demokratikleşme adımlarının hızlanması,
3. Hak-hukuk zemininin, ancak had-hudut ile birlikte kuvvetler ayrılığı ölçülerinde kurumların sınırlarına çekilmesi ile mümkün olacağı, kanaatimizi ve temennimizi görmek istiyoruz.
Hülasa; duamızı, ifsat komitelerine karşı gevşetmeden, tavırlarımızla net olma vaktidir.