Evet, küresel finansal kriz tüm dünyayı sarıyor ve finansal ya da mali kriz sonuçta reel sektörü de etkiliyor. İster istemez Türkiyede bu etkileşimden nasibini alıyor. İş yerleri kapanıyor ve tensikatlar; yani toplu işten çıkarmalar yaşanıyor. Allah kimseyi işsiz-güçsüz yapmasın. Hani bir söz var ya, Sen kendine bir iş bul, yoksa Şeytan sana bir iş bulur, diye. Çok yerinde bir söz bu. Bugün tüm dünyanın en büyük makro ekonomik sorunlarından biri işsizliktir.
İşsiz insan, potansiyel suçlu demektir. İşsiz insan bunalıma girmeye namzettir. Bunalıma girince de yapmayacağı şey yoktur. Bu bağlamda Keynesyen düşünceyi destekliyor ve diyorum ki, Devletin en büyük görevlerinden biri işsizlere iş alanları açmalı veya açılmasına kolaylık sağlayarak destek olmalıdır. Bugün Türkiyedeki bürokratik engeller girişimcileri hayatlarından bezdiriyor ve Türkiyeden ziyade yurt dışına yatırımlar ivme kazanıyor. Her neyse benim asıl anlatmak istediğim başka bir şey
Efendim, geçenlerde bir haber okumuştum. Birkaç uyanık girişimci krizde bile revaçta olan bir kariyer alanına yatırım yapmışlar. Bu kariyer alanı aslında hepimizi yakından ilgilendiriyor. Yani tüm insanların mutlaka uğrayacağı bir mekânda yapılan işten bahsediyorum. Bu işin adı Mezar Bakım Şirketi. Uyanık girişimciler, zenginlerin mezarlarına peyzaj düzenlemesi, botanik bahçe çeşitlemesi, bakım, sulama vs işleri üstlenmişler ve yıllık 700 YTL civarında bir ücret almaktaymışlar. Hayran kaldım doğrusu. Demek ki, piyasada işsizlik diye bir şey yok. Aylaklık ve toplumun sırtında kene olmak gibi bir alışkanlık var.
Katıldığım bir toplantıda bir KOSGEB yetkilisi benzer projelerden bahsetmişti. Yine uyanık bir Kayserili girişimci alabalıkları aldatma yöntemi geliştirmiş. Bir mekân yapmış ve mekânın ortamını, sürekli olarak balıkların yumurtlama mevsimi olan sonbahara ayarlamış. Yani böyle bir ortamda gariban balıklar mevsimin sürekli sonbahar olduğunu zannediyorlarmış ve bütün bir yıl boyunca yumurtluyorlarmış. Müthiş bir zekâ doğrusu. KOSGEBde bu girişimciye hibe ve sıfır faizli destek kredileri sunmuş. Bu da gösteriyor ki, kafasını çalıştıran ve proje üretebilen insanlar için işsizlik diye bir şey yoktur.
Buradan şuraya gelmek istiyorum. Kriz var ve bunu kimse inkâr edemez. Ancak eskilerin tâbiriyle velud; yani üretken olan ve parlak fikirler üretenler için asla kriz diye bir şey yoktur. Bu tür insanlar için her halükârda iş mevcuttur; yani kendilerince bir iş yapmaya muktedirdirler.
Bediüzzaman, Beşerin saadet-i hayatiyesi iktisat ve say-ü gayrettedir. Say (emek) asıl esastır, der. Yani iki temel düsturu esas almaktadır: üretmek ve iktisatlı olmak... Bu şu anlama geliyor. İnsanın mutlaka üretecek bir şeyi vardır. Ama üretmesini bilmek lazım. Bakıyorsunuz adamın hiçbir hüneri yok. Ne iş olsa yaparım abi! mantığıyla hareket ediyor. Bu hiçbir şey yapamam abi demektir. İnsan kendisini yetiştirecek hiçbir faaliyette bulunmazsa o zaman geleceğini kendi eliyle karartmış oluyor.
İkinci bir kural da iktisattır. Üstad burada iktisadı tasarruf anlamında kullanmıştır. Üstad başka bir yerde iktisat; yani tasarruf etmeyenin manevî dilenci olmaya namzet olacağını da ihtar ediyor. Bu şu demektir. Tasarruf etmeyen insan, sürekli olarak başkalarının eline bakar. Onlardan borç ister ve yüz suyunu döker. Elbette yeri gelince borç istemek gerekiyor ama bunu alışkanlık haline getirip sürekli borçla yaşamak şerefli bir insana yakışmaz. Üstelik alınan bu borçları bir de ödemiyorsa, vah ki, ne vah. Bir insanın bundan daha vahim bir statü problemi olamaz.
Evet dostlarım. Allah cümlemizi başkalarına bar olmaktan korusun ve kendisinden başkalarına muhtaç etmesin. Zira başkalarının eline bakmak ve onlardan medet ummak, insanın en değerli hasselerini tahrip etme gücüne sahip bir tahrip kalıbıdır.