Risale-i Nur mektuplarında Bediüzzamanın mabeyninizde sık sık okuyun dediği Meyve Risalesinin Dördüncü Meselesi, insanın asıl vazifesiyle ilgili önemli bir düstur niteliğindedir. Öyle ki bu düstur insanın hem dünya hem de ahiret hayatını düzene sokacak, manevi hastalıklardan halas edecek, kaldıramayacağı vazifeleri başına ve beline yüklemekten kurtaracak önemli bir kaidedir.
Bugün insanlık hastalanmış durumdadır. Bu hastalıkların temel noktalarından bir tanesi, insanın acziyet ve zafiyetini unutarak, kul olduğu bilincini kaybedip, kaldıramayacağı yükleri omzuna almasıdır. İmanî bozulma, teslimiyet ve tevekküldeki bozulmayı da netice vermektedir. Ve böylece insan hem kaldıramayacağı yükün altına girip ezilmekte, hem de Allahın vazifesine karışmakla ruhi ve kalbi hastalıklara davetiye çıkarmaktadır.
İşte tam bu noktada Meyvenin Dördüncü Meselesi şöyle der; Ömür sermayesi pek azdır, lüzumlu işler pek çoktur. Birbiri içinde mütedahil daireler gibi, her insanın kalp ve mide dairesinden ve ceset ve hane dairesinden, mahalle ve şehir dairesinden, vatan ve memleket dairesinden ve küre-i arz ve nev-i beşer dairesinden tut ta zihayat ve dünya dairesine kadar birbiri içinde daireler vardır. Her bir dairede her bir insanın bir nevi vazifesi bulunabilir. Fakat en küçük dairede en büyük ve ehemmiyetli ve daimi vazife var
Bu paragrafta dikkatimi çeken iki nokta vardır:
Birincisi, her insanın her dairede bir nevi vazifesi olmasıdır.
İkincisi, kalp, hane, köy, millet dairesi ki, en önemlisi ki, kalptir.
İşte kalp dairesindeki bir ihmal, hanesine; hanedeki ihmal köyüne; köyündeki ihmal milletine; milletteki ihmal küre-i arza dönecek kadar önemli vazife en küçük dairededir. Yani kalpteki ihmaller diğerlerindeki ihmalleri de netice verecektir. Bu da bir vebaldir.
Kalp dairesinin en önemli vazifesi de, iman hakikatlerini yaşamak, anlamak ve anlatmaktır.
İşte en küçük dairedeki vazifeyi ihmal etmeyen bir insan, diğer dairelerde de ferasetli bir bakış açısı kazanmış olacaktır. Hem asıl dairedeki vazifeyi yapmanın verdiği imanî ve ahlakî olgunluğa ulaşıp, acz ve zaafiyetini sonsuz kudret ve kuvvet Sahibine bir şefaatçi yapıp, kaldıramayacağı yüklerin altına girmeyecektir, hem de en küçük dairedeki sağlamlık diğer dairelerdeki vazifelerinde de istikameti netice verecektir.
İmam-ı Gazaliye göre, muamelattaki ve siyasetteki adalet, nefsin ahlakına bağlıdır. Yani en küçük dairede problemi olan toplum mühendislerinin diğer dairelerdeki problemlere çözüm önerileri ve bakış açıları sakattır.
Eski hükümdarlar insanların kalbindeki erdemleri parlatmak için, her şeyden önce raiyetlerindekileri iyi yönetmeye çalışırlardı. Halkı iyi yönetmek için, önce kendi ailelerini doğru yönetirlerdi. Kendi ailelerini doğru yönetmek için, kendilerini mükemmelleştirirlerdi.
Haşir Suresi, 19. ayette Allah şöyle demektedir; Onlar gibi olmayın ki, onlar Allahı unuttu. Allah da onlara kendilerini unutturdu. İşte bu Ayet-i Kerimeden de anlaşılacağı üzere, nefsi unutmak, Allahı unutmanın bir neticesidir. Yani kişi kendi dairesindeki vazifeleri unutursa, dışarı ile cazibedar diğer daireler ile ilgilenmeye başlar. Nazarı hep afakta dolaşıp, tefekkür ve muhasebesini bir türlü kendi nefsine getiremez. Hatta bu noktada nefis insana öyle hileler yapar ki, insan hangi halde olduğunu bile unutur. Mesela insan mülhit olmuştur, dinden çıkmış, ama haberi yok olabilir. Belki, hep İslamı anlatır, hep Kuranı anlatır ama yaşamaz. En küçük dairedeki ihmallerini göremez olur, fakat hiçbir dahli olmayacak cazibedar dairedeki problemleri düzeltmeye kalkar.
İşte Meyvenin Dördüncü Meselesini sık sık okuma ihtarı bunun için gereklidir. Aksi halde, Bediüzzamanın Mesnevi-i Nuriyede dediği gibi, Arkadaş, nefsi tefekkürde tafsilatlı, âfâkî tefekkürde ise icmali yaparsan, vahdete takarrüp edersin. Aksini yaptığın takdirde evham seni havalandırır. Enaniyetin kalınlaşır. Gafletin kuvvet bulur. Tabiata kalbeder. İşte dalalete isal eden kesret yolu budur.