Bismillahirrahmanirrahim
Ey nefis! Ubûdiyet, mukaddeme-i mükâfat-ı lâhika değil, belki netice-i nimet-i sabıkadır.
Evet, biz ücretimizi almışız; ona göre hizmetle ve ubûdiyetle muvazzafız.
Çünkü, ey nefis, hayr-ı mahz olan vücudu sana giydiren Hâlık-ı Zülcelâl, sana iştihalı bir mide verdiğinden, Rezzâk ismiyle, bütün mat’umâtı bir sofra-i nimet içinde senin önüne koymuştur.
Sonra sana hassasiyetli bir hayat verdiğinden, o hayat dahi bir mide gibi rızık ister. Göz, kulak gibi bütün duyguların, eller gibidir ki, rû-yi zemin kadar geniş bir sofra-i nimeti, o ellerin önüne koymuştur.
Sonra, mânevî çok rızık ve nimetler isteyen insaniyeti sana verdiğinden, âlem-i mülk ve melekût gibi geniş bir sofra-i nimet, o mide-i insaniyetin önüne ve aklın eli yetişecek nisbette sana açmıştır.
Sonra, nihayetsiz nimetleri isteyen ve hadsiz rahmetin meyveleriyle tagaddî eden ve insaniyet-i kübrâ olan İslâmiyeti ve imanı sana verdiğinden, daire-i mümkinat ile beraber Esmâ-i Hüsnâ ve sıfât-ı mukaddesenin dairesine şamil bir sofra-i nimet ve saadet ve lezzet sana fethetmiştir.
Sonra, imanın bir nuru olan muhabbeti sana vermekle, gayr-ı mütenâhi bir sofra-i nimet ve saadet ve lezzet sana ihsan etmiştir.
Yani, cismâniyetin itibarıyla küçük, zayıf, âciz, zelil, mukayyet, mahdut bir cüzsün. Onun ihsanıyla, cüz’î bir cüzden, küllî bir küll-ü nuranî hükmüne geçtin.
Zira, hayatı sana vermekle, cüz’iyetten bir nevi külliyete;
ve insaniyeti vermekle hakikî külliyete;
ve İslâmiyeti vermekle ulvî ve nuranî bir külliyete;
ve marifet ve muhabbeti vermekle muhit bir nura seni çıkarmış.
İşte, ey nefis, sen bu ücreti almışsın. Ubûdiyet gibi lezzetli, nimetli, rahatlı, hafif bir hizmetle mükellefsin. Halbuki buna da tembellik ediyorsun. Eğer yarım yamalak yapsan da, güya eski ücretleri kâfi gelmiyormuş gibi, çok büyük şeyleri mütehakkimâne istiyorsun. Ve hem “Niçin duam kabul olmadı?” diye nazlanıyorsun.
Evet, senin hakkın naz değil, niyazdır. Cenâb-ı Hak, Cenneti ve saadet-i ebediyeyi, mahz-ı fazl ve keremiyle ihsan eder. (Sözler)
Bediüzzaman Said Nursi
LÜGAT:
Âciz : Güçsüz
Alâmet : İşaret
Cismâniyet : Bedenle, Maddî Vücutla İlgili Oluş
Cüz : Parça
Cüz’î : Fert, Birey
Cüz’iyet : Parça Olma Hali, Küçüklük
Derece-İ Sadakat : Bağlılık Derecesi
Ferman : Emir, Buyruk
Gayr-I Mütenâhi : Sonu Olmayan
Hadsiz : Sayısız
Hakikî : Gerçek
Hürmet : Saygı
İhsan : Bağış, İyilik
İktidar : Güç, Kuvvet
İltica Etmek : Sığınmak
İnsaniyet : İnsanlık
İtikad : İnanç
Kâfi : Yeterli
Kerem : Cömertlik, İkram, Bağış
Kıymettar : Kıymetli, Değerli
Küllî : Kapsamlı, İnsanlık Gibi Bir Tür Hükmünde
Külliyet : Büyüklük, Genellik
Küll-Ü Nuranî : Nurlu Bir Küll, Bütün Varlıklarla İlgisi Olan Bir Kapsamlılık
Mahdut : Sınırlanmış
Mahz-I Fazl Ve Kerem : Cömertlik Ve İkramın Ta Kendisi
Makbul : Kabul Görmüş, Değer Ve İtibar Sahibi
Marifet : Allah’ı Bilme, Tanıma
Misil : Benzer, Eşdeğer
Muhabbet : Sevgi
Muhit : Herşeyi İçine Alan, Kuşatan
Mukabele Etmek : Karşılık Vermek
Mukayyet : Kayıt Altında, Bağlı
Mükellef : Yükümlü
Mütehakkimâne : Zorbaca
Nam : Ad
Nevi : Tür, Çeşit
Niyaz : Dua, Yalvarma, Yakarma
Nur : Işık, Aydınlık
Nuranî : Nurlu, Aydınlık
Rahmet : Şefkat, Merhamet
Raiyet : Halk
Saadet : Mutluluk
Saadet-İ Ebediye : Sonsuz Mutluluk
Seyyidim : Efendim
Sofra-İ Nimet : Nimet Sofrası
Takdim Etmek : Sunmak
Ubûdiyet : Allah’a Kulluk
Ulvî : Yüce
Zelil : Hor, Hakir
Zira : Çünkü