Bismillahirrahmanirrahim
Cenab-ı Hak (c.c), İsrâ Suresi 1-3. ayetlerinde meâlen şöyle buyuruyor:
1 . Kendisine âyetlerimizden bir kısmını gösterelim diye, kulunu (Muhammed’i) bir gece Mescid-i Harâm’dan, etrâfını mübârek kıldığımız Mescid-i Aksâ’ya (İsrâ -gece yürüyüşü- ile) götüren (Allah, her türlü noksanlıktan) münezzehtir. Şübhesiz ki Semî‘ (herşeyi işiten), Basîr (hakkıyla gören), ancak O’dur. (1)
2 . (Biz) Mûsâ’ya da Kitab verdik ve: “Benden başka bir Vekîl edinmeyin!” diye onu İsrâiloğullarına bir hidâyet rehberi kıldık.
3 . (Ey) Nûh ile berâber (gemide) taşıdığımız kimselerin nesli (olan insanlar)! Şübhesiz ki o (Nûh), çok şükreden bir kul idi.
1- Kur’ân-ı Hakîm, Habîb-i Ekrem Aleyhi Efdalü’s-salâti ve Ekmelü’s-selâmın mi‘râcının mebdeiolan, Mescid-i Harâm’dan Mescid-i Aksâ’ya olan seyerânını zikrettikten sonra اِنَّهُ هُوَ السَّم۪يعُ الْبَص۪يرُ der. Ve şu kelâm ile sûre-i وَالنَّجْمِ اِذَا هَوٰي de işaret olunan müntehâyı mi‘râca remzeden اِنَّهُ deki zamir, ya Cenâb-ı Hakka râci‘dir veyahut peygamberedir (ASM). Peygambere göre olsa, kânun-u belâgat ve münâsebet siyâk-ı kelâm şöyle ifâde ediyor ki: Bu seyâhat-i cüz’iyede bir seyr-i umûmî ve bir urûc-u küllî var ki; tâ Sidretü’l-Müntehâ’ya, tâ kâb-ı kavseyne kadar merâtib-i külliye-i esmâiyede gözüne, kulağına tesâdüf eden âyât-ı Rabbâniye’yi ve acâib-i san‘at-ı ilâhiye’yi işitmiş, görmüştür, der. O küçük cüz’î seyâhati hem küllî, hem mahşer-i acâib bir seyahatin anahtarı hükmünde gösteriyor. Eğer zamir, Cenâb-ı Hakka râci‘ olsa, şöyle oluyor ki: Bir abdini bir seyâhatte huzuruna da‘vet edip, bir vazîfe ile tavzîf etmek için, Mescid-i Harâm’dan mecmû-u enbiyâ olan Mescid-i Aksâ’ya gönderip, enbiyâlarla görüştürüp, bütün enbiyâların usûl-ü dînlerine vâris-i mutlak olduğunu gösterdikten sonra, tâ Sidretü’l-Müntehâya, tâ kâb-ı kavseyn’e kadar mülk ve melekütünde gezdirdi. (Sözler, 238)