Bu hususu birkaç madde içinde açıklamaya çalışacağız:
a) Önce şunu belirtelim ki, İncil’in ve genel olarak Kitab-ı Mukaddes'in tahrif edilmesinin lafız bazında mı, yorum bazında mı olduğu hususunda İslam alimleri arasında farklı görüşler vardır.
Tevrat'ın tahrifatı iki şekilde mütalaa edilmektedir:
Birincisi: Ayetlerin lafzının tahrifi. İkincisi, mananın tahrifi.
Birinci şıkkın tahrif boyutu konusunda “hittetun/hintatun” gibi birkaç misal dışında fazla bir bilgimiz yoktur.
İkincisi: Manevi tahrifat konusudur ki, her zaman olmuş ve Hz. Musa’dan sonra gelen peygamberlerin önemli vazifelerinden biri de, bu yanlış yorumları ve manevi tahrifleri tamir etmek olmuştur. Ancak, bu tahrif hastalığı, Yahudilerde her zaman yeniden nüksetmiştir.(Bu konuda geniş bilgi için, bk. M. Ziyau’r-Rahman el-Azamî, el-Yahudiye ve’l-Mesihiyye, s.175-181)
b) Şunu unutmamak gerekir ki, Kitab-ı Mukaddes'in büyük bir kısmı vahiy olmadığı Ehl-i kitap alimlerince de kabul edilmektedir. Özellikle İncillerin dört tane olması ve bunların onlarca İncil’den tercih edilerek kabul edilmesi ve bu İncillerin yazarlarının belli olması ve bu yazarlardan -en doğru bilgiye göre- hiçbirinin -veya Yuhanna hariç- Hz. İsa’nın havarisi olmaması ve bunların çok sonralar yazılmış olmaları, İncil’in bir vahiy olduğu düşüncesini tamamen ortadan kaldırır.
c) Şunu da belirtelim ki, şu anda elimizde ne Tevrat’ın ne de İncil’in asıl nüshaları mevcuttur. Şu anda mevcut olan bu iki kitabın içinde pek çok vahiy hakikati olmakla beraber, epey tahrifatın yapıldığını gösteren çelişkiler ve makul olmayan hususlar da vardır.
Şu anda elimizde bulunan bu iki kitabın çok sonradan yazıldıkları hususu Ehl-i kitap alimleri tarafından da kabul edilmektedir. Özellikle, İncil’in durumu çok daha kritiktir. Hz. İsa’dan üç yüz küsur yıl sonra, onlarca İncil arasından seçilmiş bu günkü dört İncil’in bu sayısı kadar, kabul olunmayan diğer İncillerin varlığı da bu konuda önemli tereddütler ortaya koymaktadır. Mevcut dört İncil’nin yazarları da bellidir. Tevrat ve İncil’i ihtiva eden Kitab-ı Mukaddes'in önemli bir kısmı, insanlar tarafından yazılan tarihle ilgili bilgilerden meydana geldiği, tartışmasız bir gerçektir.
d) Tevrat ve İncil’in tahrifini yorum bazında kabul eden alimlerin bu görüşüne karşı bir itiraz zaten vaki olmaz. Çünkü, bu gibi yanlış yorumlar Kur’an için de söz konusudur. Mütezile, Cebriye, Mürcie, Rafizi ve Hariciler gibi batıl fırkalar, bu gibi yanlış yorumlarla kendi mesleklerini icra etmişlerdir. Şu var ki, onların bu yorumları kendi çevrelerine mahsus kaldığı gibi, Kur’an’ın metnine de karıştırılamamıştır. Oysa aynı şeyi Kitab-ı Mukaddes için söyleyemeyiz.
e) Kur’an ile Tevrat ve İncil’in kıyaslanmasına gelince;
Kur’an manası gibi lafzı ile de mucizedir. Tevrat ve İncil ise lafzı itibariyle mucize değildir. Ve şimdiye kadar bu din mensuplarından hiçbiri zaten böyle bir iddiada bulunmamıştır. Kur’an’ın lafzı itibariyle de mucize olması, onun tahriflerden korunması için büyük bir zırh olmuştur...
f) Allah’ın Kur’an’ı koruyacağına dair verdiği garanti (Hicr, 15/9) başka kitaplar için söz konusu değildir. Bunun hikmeti, Kur’an’ın en son kitap olması ve kıyamete kadar hükmünün baki kalmasıdır.
Allah’ın Kur’an’ı koruması diğer kitapları da korumasını gerektirdiğine dair iddia yanlıştır. Zira, bir şeyi koruma altına almak, başka şeyleri de garanti altına almayı gerektirmez.
Nitekim, Allah Hz. Muhammed (asm)’in insanlar tarafından öldürülemeyeceğine dair bir garantisi vardır (Maide, 5/67) ve bu hakikat, olduğu gibi çıkmıştır. Oysa Hz. Zekeriya, Hz. Yahya ve birçok peygamber böyle bir garanti kapsamına alınmamıştır.
Sorularla İslamiyet