Kur’ân-ı Kerim’de istikbalde olacak bazı şeylerin (özellikle kıyamet, cennet ve cehennem gibi) mazi (geçmiş zaman) kalıbıyla anlatılması, onun kesin olarak gerçekleşeceğini ifade etmek içindir. Bir çeşit te’kid üslubudur. Yani o hadiseler sanki yaşanmış veya yaşanıyor gibidir, o derece kesindirler. Zaten Allah katında geçmişe dair bir bilgiyle geleceğe dair bir bilgi arasında kesinlik açısından bir fark yoktur. Çünkü O’nun ilmi geçmiş, gelecek ve yaşanan zamanı bir anda kuşatır. Bununla beraber, Allah’ın insanlarla konuşmasını simgeleyen Kur’an’ın ifade tarzı, insanların konuşması tarzında –ilâhî tenezzül olarak- cereyan etmektedir.
Arap lisanıyla indirildiğine göre, takip ettiği üslubun da bir derece Arap dili kurallarına uygun olması gerekmektedir. İşte Kur’an’da kullanılan bu tür ifadeler Arap edebiyatının bir yansımasıdır. Temelde teşbih, istiare ve mecaz üzerine kurulu Arap dili belagatına göre, zamanların birbirlerinin yerine de kullanılması normaldir.
Şüphesiz bu tür kullanımların kendine mahsus bir veya birkaç amacı da vardır. Misal olarak:
“İyi ve hayırlı insanlar nimetlerle dolu cennettedirler. Kötü ve yoldan sapan kâfirler ise ateşle dolu cehennemdedirler.”(İnfitar, 82/13-14)
mealindeki ayetlerde zaman üstü bir üslup kullanılmıştır. Burada, ileride vaki olacak haller şu anda vaki olmuş gibi ifade edilerek, işin ciddiyetine ve kesinliğine işaret edilmiştir.
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet