Bazı insanlar Kuran okumanın sevabı olmadığını asıl önemli olan şeyin ise Kuran’ın anlamını bilmek gerektiğini söyleyerek Kuran okuyan müminlere hakarete varacak derecede eleştirmektedir.
Bu zatlara onların seviyesin cevap vermeyeceğim. Zira kendimi de çok aşağılara düşürmüş olurum. Bunun yerine hadis-i şeriflerden ve İslam alimlerinden Kuran-ı Kerim okumanın fazileti hakkında söylenmiş bazı hususları zikretmek istiyorum.
Kur’an’ın sadece lâfzını okumanın dahi ayrı bir değeri ve üstünlüğü vardır. Bu hususla ilgili olarak Bediüzzaman “Bu kâinatta ve her asırda en büyük makam Kur’an’ındır. Ve her bir harfinde, ondan tâ binler sevap bulunan Kur’an’ın hıfzı ve kıraati (ezberlenip okunması, her hizmete mukaddem ve müreccahtır (öncelikli ve tercih edilir). ’
Elbette manasını öğrenmek onunla amel etmek de önemlidir. Fakat ezelden ebede kadar baki bir söz olan Allah kelamını okumanın sevabını ve faziletini reddetmeye gerek yoktur. Risale-i Nur eserleri Kur’an-ı Azîmüşşan’ın iman hakikatlerinin delilleri olduğundan ve Kur’an’ın hıfzına, kıraatine vasıta olması Kuran hakikatlerinin tefsir ve izahı olduğu cihetle, Kur’an hıfzıyla beraber ona çalışmak da gereklidir.
Görüldüğü gibi, Bediüzzaman, Kur’an okumanın ve ezberlemenin müstakil fazilet ve sevabına işaret ederken, bunun, ayetlerin manasını öğrenip tefekkür ederek tamamlanması gereğine de vurgu yapıyor.
Kuran okumanın fazileti hakkında hadisler ve yazılmış kitaplar çoktur. Manayı teyid için birkaç tanesini ele alalım.
1. Yasin, Kur’ân'ın kalbidir. Onu bir kimse okur ve Allah'tan âhiret saadeti dilerse, Allah onu mağfiret buyurur. Yâsin'i ölülerinizin üzerine okuyunuz[1]. Bu hadis-i şerif, Yâsin-i Sûresinin hem ölüm döşeğinde olan hastaya okunmasına, hem de ölmüş müminlerin ruhuna bağışlanmak üzere okunabileceğine işaret etmektedir.
2. Hz. Ebû Bekir (ra)'in rivayet ettiği şu hadis-i şerif de meseleyi açıklığa kavuşturmaktadır: "Kim babasının veya anasının veya bunlardan birisinin kabrini Cuma günü ziyaret ederek orada Yâsin Sûresini okursa, Allah kabir sahibini bağışlar[2].
3. Ölen kimse, kabrinin içinde boğulmak üzere olup da imdat isteyen kimse gibidir. Babasından yahut kardeşinden veya dostundan kendisine ulaşacak duayı beklemektedir. Nihayet dua kendisine ulaştığında bu duanın sevabı ona dünya ve dünyada bulunan her şeyden daha kıymetli olur. Muhakkak ki, hayatta olanların ölüler için hediyeleri dua ve istiğfardır[3].
4. Şafii ve Hanbelî mezhebine göre, kişinin kendi kabri üzerinde Kur’an okumayı vasiyet etmesi caizdir. Çünkü şu üç durumda Kur’an okumanın sevabı ölüye ulaşır: Kabrin yanında okumak, okumadan sonra dua etmek, sevabını ölünün ruhuna niyet ederek okumak[4].
5. Bazı Şafii alimlerine göre, kabrin sahibi, -arkasından dua okunsun, okunmasın- kabri üzerinde okunan Kur’an sevabından faydalanır[5].
Yukarıda vermiş olduğumuz kaynaklar ışığında meseleye baktığımız zaman, ölüler üzerine Kur’an ve Yasin okumanın caiz olmaktan öte ne kadar güzel ve rahatlatıcı bir amel olduğunu görmek mümkündür. Ayrıca Şafi uleması bu ameli caiz ve makbul görmektedir. Elbette mezhepsiz ilahiyatçıların bu konudaki söz ve açıklamaları muteber değildir.
Yine Bediüzzaman; "Fâtır-ı Hakim nasıl ki, unsur-u havayı; kelimelerin, berk (şimşek) gibi intişarlarına ve tekessürlerine (yayılma ve çoğalmalarına) bir mezraa (tarla) ve bir vasıta yapmış ve radyo vasıtasıyla bir minarede okunan Ezan-ı Muhammedi (a.s.m.) umum yerlerde ve umum insanlara aynı anda yetiştirmek gibi; öyle de okunan bir Fatiha dahi, meselâ, umum ehl-i imanın emvâtına (ölülerine) aynı anda yetiştirmek için hadsiz kudret ve nihayetsiz hikmetiyle manevî âlemde, mânevî havada çok manevî elektrikleri, manevî radyoları sermiş, serpmiş; fıtri telsiz telefonlarda istihdam ediyor, çalıştırıyor. "
"Hem nasıl ki, bir lamba yansa, mukabilindeki binler aynaya, her birine tam bir lâmba olur. Aynen öyle de, Yâsin Şerif okunsa, milyonlar ruhlara hediye edilse, her birine tam bir Yâsin Şerif düşer” demektedir.
Kur’ân okumanın, öğrenmenin ve öğretmenin hikmetlerine dair daha pek çok hadis-i şerif bulunmaktadır. Peygamber Efendimiz (asm), hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuşlardır:
“Sizin hayırlınız, Kur’ân’ı öğrenen ve onu öğretendir[6]”
“Bu Kur’ân’ı öğreniniz. Çünkü onun tilâvet edeceğiniz her harfine karşılık on hasene ile me’cur olur, mükâfatlandırılırsınız.”Hafızların kazancı ise daha başkadır. Bakın bu konudaki hadiste ne buyuruluyor:“Kim Kur’ân okur, onu ezberler, onun helâlini helâl, haramını haram kılarsa, Allah o kimseyi bu amelinden dolayı cennete koyar ve kendisini ev halkından on kişinin her biri için de şefaatçi kılar[7].”
Bu hadisi okuyup ülkemizdeki hafızlık merasimlerini duyunca heyecanlanmamak elde değil. Kur’ân okuyanların anne ve babalarına kıyamet günü giydirilecek tâc da şöyle müjdelenmektedir: “Kur’ân’ı okuyan ve onun içindekilere göre amel eden kimsenin baba ve annesine, Kıyamet günü ziyası güneşin bütün dünya evlerindeki ziyasından daha parlak ve güzel tâc giydirilecektir. Baba ve annesine böyle olursa, artık kendisine ne olacağını hesap ediniz[8].”
Kur’ân okuyan ve okumayanların durumları da şöyle haber verilmektedir:
“Kur’ân okuyan mü’minin hali portakal gibidir ki, kokusu güzel, tadı da güzeldir. Kur’ân okumayan mü’minin hali hurma gibidir. Tadı güzeldir, fakat kokusu yoktur. Kur’ân okuyan münafıkın hali, kokusu güzel, fakat tadı acı olan reyhan gibidir. Kur’ân okumayan münafığın hali ise, kokusu acı, kötü, tadı da acı ve kötü olan ebucehil karpuzu gibidir[9].”
Peygamber Efendimiz (asm) şu hadis-i şeriflerinde okunacak bazı sûre ve âyetlere ayrıca şöyle vurgu yapmaktadır:“Bakara ve Âl-i İmran Sûrelerini okuyunuz. Çünkü onlar kıyamet gününde iki bulut veya iki gölge veya kanatları gerilmiş iki fırka kuş gibi gelecekler, okuyucularını savunacaklardır.”
“Cebrail (a.s.) bana, ‘Müjde! Senden önce hiçbir peygambere verilmeyen iki nur sana verildi. Kitabın Fâtiha’sı ile Bakara Sûresi’nin son âyetleri. Bunların, okuyacağın her harfine karşılık, sana o harfin gerektirdiği sevap verilecektir. ’ dedi[10].”
Yine Peygamber Efendimiz (asm) şu hadisinde âhirzamanın önemli bir fitnesinden korunmak için yapılması gerekeni haber vermektedir:“Her kim Kehf Sûresinin başından on âyet ezberlerse, Deccal fitnesinden korunur.”
Yâsin Sûresi, sûreler içinde ayrı bir öneme sahiptir. Bu konuda Resul-i Ekrem (asm) Efendimiz şöyle buyurmaktadır:“Her şeyin bir kalbi vardır. Kur’ân’ın kalbi de Yâsîn’dir. Her kim Yâsîn Sûresini okursa, Allah onun bu okumasına Kur’ân’ı on kere okumuş gibi sevap yazar.”
Kur’ân okumak hadislerden ve İslam alimlerinden anlaşıldığı üzere ayrı bir öneme sahiptir. Çünkü okunan her bir Kur’ân harfinin sevabı diğer günlere göre kat kat artmaktadır. “Kur’ân ayı” olarak isimlendirdiğimiz Ramazan ayında zirveye ulaşmakta ve Kadir Gecesinde otuz bine çıkmaktadır. Bu konuya Bediüzzaman şöyle işaret eder:
“Her hasenenin sevabı başka vakitte on ise, Receb-i Şerifte yüzden geçer, Şâban-ı Muazzamda üç yüzden ziyade ve Ramazan-ı Mübarekte bine çıkar ve Cuma gecelerinde binlere ve Leyle-i Kadirde otuz bine çıkar[11].
Bediüzzaman bir mektubunda, Nur Talebelerinin önemli bir vazifesine dikkat çeker ve “Her bir has talebenin mühim bir vazifesi, bir çocuğa Kur’ân öğretmek olduğunu[12]” söyler.
Kur’ân’a ait meselelerle meşgul olmak, hem ibadet, hem ilim, hem tefekkür, hem marifettir. Bunu Said Nursî şöyle açıklar: “İnşaallah, Kur’ân’a ait mesâille iştigal, bir nev'î mânevî mütefekkirane Kur’ân okumak hükmündedir. Hem ibadet, hem ilim, hem marifet, hem tefekkür, hem kıraat-i Kur’ân mânâları risâlelerin istinsah ve mütalâalarında vardır itikadındayız[13].”
Evet, Kâinat mescid-i kebirinde Kur’ân kâinatı okuyor, onu dinleyelim. O nur ile nurlanalım. Hidayetiyle amel edelim. Ve onu vird-i zeban edelim. Evet, söz odur ve ona derler. Hak olup Haktan gelip hak diyen ve hakikati gösteren ve nuranî hikmeti neşreden odur.
[1] Müsned, 5/26
[2] İbni Mace Tercemesi, 4/274
[3] Mişkatü’l- Mesabih, 1/723
[4] V. Zuhaylî, el-Fıkhu’l-İslamî, 8/51
[5] Yusuf el-Erdebilî, el-Envar, 1/399
[6] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 69, 153, Buhârî, Sahih, c. 6, s. 1 08
[7] Ahmed ibn. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 149, Tirmizî, c. 5, s. 171
[8] Ebu Dâvud, c. 2, s. 70, Hâkim, Müstednek, c. 1, s. 567 - 568.
[9] Ahmed ibn. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 408, Buharî, Sahih, c. 6, s. 107, Müslim, c. 1, s. 549.
[10] Müslim, c. 1, s. 554, Hâkim, c. 1, s. 558 - 559
[11] Şuâlar, s. 424.
[12] Barla Lâhikası, s. 526
[13] Barla Lâhikası, s. 530