Bismillahirrahmanirrahim
Cenab-ı Hak (c.c), Enfâl Sûresi 31-33. ayetlerinde meâlen şöyle buyuruyor:
31-Onlara âyetlerimiz okunduğu zaman da: “Doğrusu işittik; eğer istesek elbette (biz de) bunun benzerini söyleriz.(*) Bu, evvelkilerin masallarından başka bir şey değildir!” dediler.
32-Bir vakit de: “Ey Allah! Eğer bu (Kur’ân), senin katından hak (bir Kitab) ise, haydi üzerimize gökten taş yağdır veya bize elemli bir azab getir!” demişlerdi.
33-Hâlbuki sen onların içinde iken Allah onlara azâb edecek değildi. Onlar istiğfâr ederken de Allah onlara azâb edici değildi.
(*) “Arab ediblerinin ve beliğlerinin (edebiyatçılarının ve güzel söz söyleme ustalarının) Hazret-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm’ın da‘vâsını kalem ile ibtâl etmeye, ta‘rîf edilmeyecek derecede ihtiyaçları vardı. Ve o Hazret’e (asm) karşı olan kin ve adâvetleri (düşmanlıkları) ve inadlarıyla berâber, en kolay, en yakın ve en selîm (selâmetli) olan kalemle ve yazı ile muârazayı (karşılık vermeyi) terk ettiler en uzun ve en müşkil ve en tehlikeli ve en şübheli olan seyf (kılıç) ve harb ile mukābeleye mecbûren ilticâ ettiler.
İşte sûret-i kat‘iyede (kat‘î şekilde) bundan anlaşılıyor ki, Kur’ân’ın benzerini yapmaktan âciz kalmışlardır. Zîrâ onlar her iki yolun arasındaki farkı bilmeyenlerden değildiler. Binâenaleyh birinci yol ibtâl-i da‘vâ için daha müsâid iken onu terk edip, hem mallarını, hem canlarını tehlikeye atan ve başka bir yola sülûk eden ya sefihtir (akılsızdır); hâlbuki Müslüman olduktan sonra siyâset âlemini (dünyanın idâresini) ellerine alanlara sefih denilemez veya birinci yola sülûktan kendilerini âciz görmüşlerdir. Onun için, kalem yerine seyfe mürâcaat etmişlerdir.” (İşârâtü’l-İ‘câz, 176)