Ahmet Kurucan'ın yazısı
2011 Ramazan'ında benim katıldığım son tefsir dersiydi. Sabah Elmalılı'dan En'am Sûresi 50 ila 67. ayetler arası okundu.
İlk defa duyduğum çok enfes tespitleri oldu Hocaefendi'nin. Bu tespitlerden bazılarını sizinle paylaşmak istiyorum bu yazı vesilesi ile. Aslında amacım sadece Kur'an nükteleri de diyebileceğimiz tespitlerini paylaşmak değil. Eğer öyle olsaydı ihtimal bu derslerin bir bütün halinde kitap olarak yayımlanacağı zamanı beklememizin daha uygun olacağını söylerdim; çünkü bütüncüllük ancak bu şekilde yakalanır. Parça parça sunulacak tespitler faydadan uzak olmasa da ne Kur'an kültürümüzün oluşmasında ne de Hocaefendi'nin tefsir ufkunu ve yorumlarını görme ve gösterme adına yeterli olur. Bu açıdan böyle bir çalışmanın vakit geçirmeden yapılması ve kamuoyu ile paylaşılmasının şart olduğuna inanıyorum.
Pekâlâ, neden paylaşmak istedim o zaman bu tespitleri? Çünkü Kur'an ekseninde yapılması gerekli çalışmalara yönelik bazen satır aralarında bazen de çok açık ve net yönlendirmeleri oldu Hocaefendi'nin. Hedefler verdi; o hedeflerden bir-ikisini somut proje halinde kelama döktü hatta çalışma şekline ait bir teklifi de oldu. İşte bu sebeple belki ilgilenenler çıkar, belki üç-beş uzman çalışmalara başlar düşüncesiyle okuduğunuz yazıyı kaleme aldım.
Ehlinin malumu olduğu üzere, Kur'an'da makta'lar var. Özellikle uzun sûreler makta'lara bölünmüş. Bu bölme ve bölünmenin yapan kişiye göre değişen bir mantığı var. Benim gördüğüm mana bütünlüğü makta'ların belirlenmesinde önemli rol oynamış durumda. Bununla beraber bazı makta'lardaki isabet oranı tartışılır; belki tartışılmalıdır da. Zira mezkûr makta'lar sûrelerin Kur'an içinde, ayetlerin de sûre içindeki sıralamasında olduğu gibi tevkifi değildir aksine içtihadidir. İçtihadi meseleler ise her zaman müzakereye açıktır. Zaten isabet oranı tartışılır dememizin sebebi de bu. Sadece makta'lar mı? Hayır, secde ayetleri ve 'secavend' adı verilen ayetler içindeki duraklama yerleri için de aynı şey geçerli.
O gün derste okuduğumuz yerini alan makta münasebetiyle bu konuya değindi Hocaefendi ve dedi ki: "Secde ayetleri, makta ve secavendler üzerinde bir heyetin çalışması gerektiğine inanıyorum. Bazılarında isabet olmadığı kanaatindeyim. Zira mesele Allah'ın kelâmı ve Allah'ın kelamını nazil olduğu şekliyle korumak bizim vazifemiz. Emanettir Kur'an bize unutmayalım." Bu cümleleri sarf ettikten sonra bir müddet düşündü ve sözlerini şöyle tamamladı: "Allah seleften razı olsun; halefe yapacak çok iş bırakmışlar."
Söz bitmiş tekrar tefsire dönmüştük. Elmalılı'yı okuyan arkadaş yeniden okumaya başlamıştı ki birden onun sözünü keserek kaldığı yerden devam etti: "Eğer bizler bu çalışmaları yaparsak, gelecek nesiller Kur'an'ın derinliğini anlamada daha ileri seviyede iş yaparlar. Mesela..." dedi Hocaefendi ve şu ana kadar onlarca defa dile getirdiğine bizzat şahit olduğum psikolojik tefsir projesini yeniden seslendirdi: "Psikolojik tefsir. Şimdiye kadar defalarca tekrar ettim; yok böyle bir çalışma. Bazı kıssalarda merhum Seyyid Kutub'un izahları var ama Kur'an'ı bu gözle bütüncül bir şekilde ele alan bir tefsir çalışması yok. Hâlbuki özellikle kıssalar uzmanları tarafından çok iyi bir şekilde tahlil edilse orada yer alan insanların seslerini, soluklarını duymak, karakterlerini anlamak hatta yüz işmizazlarını bile resmetmek mümkündür."
Sözün geldiği bu aşamada biraz durakladı ve devam etti: "Bu, daha önce yapılan çalışmalar yetersiz demek değildir. Günümüze kadar nice devasa kıymetler, devasa tefsirler yazmış. Hatta birçokları kendi dönemlerini aşan eserler vermiş. Ama Kur'an çağlar üstü bir beyandır. Öyleyse Kur'an gibi böyle muhat bir beyanı yaşadığımız dönemdeki şartlarla yeniden ele almak yeniden yorumlamak gerekir."
Gördüğünüz gibi bazılarının günümüzde yaptığı gibi mevcudu inkâr veya umursamama, küçük görme, hafife alma yok, aksine mevcudu saygı ile birlikte kabul var; var ama bu mevcutla iktifa etme demek değildir. Zira mevcutla iktifa dûn himmetliktir. Hele Kur'an gibi çağları aşan tarih-üstü, evrensel bir beyanı tefsir geleneğimizde yerine alan tefsirlerle anlamaya çalışıp başka hiçbir şey yapmamak dûn himmetliğin ta kendisidir. Çünkü Kur'an Mehmet Akif'in de dediği gibi ilhamı yaşanılan asırdan alınıp asrın idrakine söyletilecek olan bir beyandır. Dolayısıyla tefsir zincirinin bize kadar uzanan halkasına bir halka da bizim ilave etmemiz gerekli ki Hocaefendi'nin dediği şey de tam manasıyla bu.
Tabii ki inter-disipliner (disiplinler arası) bir çalışma olmalı bu. Eski dönemlerde olduğu gibi Arapçaya ne kadar vâkıf olursa olsun, dinî ilimlerin bir dalında ne kadar âlim olursa olsun bir tek kişinin altından kalkamayacağı kadar kapsamlı bir çalışma olmalı çünkü bu. Aksi halde mevcudun tekrarından başka bir sonuç çıkmaz ortaya. Öyleyse yapılacak şey meydandadır; tefsir yapılan ayetlerin konularına bağlı olarak o konulardaki uzmanlardan oluşan bir heyet olacak; bu heyet belirledikleri çalışma disiplinlerine bağlı olarak kısa, orta ve uzun vadeli planlar yapıp müstakil çalışmalarına vira bismillah diyecek ve sonra bir araya gelip bunları tevhid edecek.
Nitekim işaret etmeye çalıştığımız bu mevzu ile alakalı olarak şunları söyledi Hocaefendi: "Şöyle yapılabilir; teavün düsturu harekete geçirilir; farklı disiplinlerden 4'er 5'er kişilik çalışma grupları oluşturulur ve heyetteki herkes kendi ilgi alanı itibarıyla konu üzerinde çalışır sonra bir araya gelip ortak bir metin çıkartırlar. Çünkü mesele bir tek insanının üstesinden gelemeyeceği kadar geniş ve kapsamlı bir meseledir."
O nurlu iklimi ile mürde olan gönüllere ilhamlarını tıpkı bir pınar gibi gürül gürül akıtan Ramazan bitti ama Kur'an dersleri devam ediyor. Zaten önemli olan da bu değil mi? Kur'an ile olan münasebetimizi yılın bir ayına hapsetmek yerine o münasebeti her güne yayma, hatta zaman denilen nesnenin en küçük parçasının adı ne ise, ona kadar indirme ve indirgeme. Uzun sözün kısası; Kur'an ile münasebeti hayat felsefesi ve yaşam tarzı haline getirme. Bu uzun-ince yolda aşılmaz dağları aşmamız ümidiyle...
Zaman