Kuran ve hadislere göre imtihan neden vardır?

İnsanın neden imtihan edildiğini açıklayan ayet-hadisler sadece sizin sitenizdekiler kadar mı?

Kuran ve hadisler baştan sonra bir imtihandır, bir denemedir. Bu açıdan imtihanı belli sınırlara çekmek doğru olmaz. Zira, hayatın kendisi, yaratılması ve vefatla son bulması da başta olmak üzere her şey bir imtihandır:

“Hangini­zin davranışça daha iyi olduğunu deneyerek göstermek için ölümü ve hayati yaratan O'dur. O, güçlüdür, çok bağışlayandır.” (Mülk, 67/3)

Demek ki, dünya ve ahiret hayatını ilgilendiren her şey bir imtihandır, bir denemedi, bir sınamadır.

Bununla beraber, doğrudan imtihan, sınama ve deneme anlamında kullanılan kelimeler vardır. Bunların başında bela ve fitne kelimeleri gelir. Bu iki kelimeyi esas alarak kısaca cevap vermeye çalışalım, detaylar için ilgili ayetlerin tefsirlerine ve hadislerin şerhlerine bakılmasını tavsiye ederiz.

Bela, İbtila
Bela kelimesi Kuran-ı Kerîm’de “eskimek; denemek, sınamak; gam, musibet, darlık ve sıkıntı” manalarında kullanılmıştır.

Firavun’un İsrâiloğulları’na yaptığı korkunç işkenceler:
- “büyük belâ” (belâün azîm, Bakara 2/49; A‘râf 7/141; İbrâhim 14/6) ve
- “açık belâ” (belâün mübîn, ed-Duhân 44/33) diye vasıflandırılmıştır.

Hz. İbrâhim’in oğlu İsmâil’i kurban etmeye teşebbüsüne de “açık belâ” (deneme) denilmiştir (Sâffât 37/106).

Allah’ın kendisini denediği kulun bu denemeden başarı ve yüz akı ile çıkması da “güzel belâ” (belâün hasen) olarak tarif edilmiştir. Bu manada Bedir Gazvesi ve sonucunda kazanılan zafer, “güzel bir belâ” yani başarıyla verilmiş bir imtihan olarak nitelendirilmiştir. (bk. Enfâl 8/17)

Kuran’da dinî yükümlülükler de bela kelimesiyle ifade edilmiştir. Bakara suresinin 155 ve Muhammed suresinin 31. ayetlerinde bela (ibtilâ) bu manada kullanılmıştır.

Allah’ın korku ve kıtlık vermesi, mal, can ve mahsulleri eksiltmesi de birer beladır. (bk. Bakara 2/155)

Esasen Kuran’a göre dünya, kimin daha güzel iş yaptığının anlaşılacağı bir bela (deneme) yeri olup ölüm ve hayat bunun için yaratılmıştır. (bk. Mülk 67/2)

Hz. Peygamber (asm) Efendimiz de denenmek ve denemek için gönderilmiştir (bk. Müslim, Cennet, 63)

Başta peygamberler olmak üzere Allah herkesi bir bela ile denemektedir. Özellikle mutasavvıfların üzerinde önemle durdukları bir hadise göre en şiddetli belalara uğrayanlar önce peygamberler, sonra da onlara en çok benzeyenlerdir. (bk. Tirmizî, Zühd, 56; İbn Mâce, Fiten, 23; Dârimî, Reḳāʾiḳ, 67; Buhârî, Merḍâ, 3)

İnsanın dert ve musibetlerle karşılaşması kaçınılmazdır. Çünkü kişinin gerçek şahsiyeti ibtila (denenme) halinde ortaya çıkar. Deri için tabaklanma ne ise insan için ibtila da odur; altın ateşte, insan mihnette belli olur.

Büyük belâlara ancak büyük insanlar dayanabilir. Bir hadise göre kazanılacak olan sevabın büyüklüğü katlanılan belânın ağırlığı nisbetinde olur. Bu yüzden Allah sevdiklerine belâ verir. Buna razı olan Allah’ın rızasını kazanır; isyan eden ise Allah’ın gazabına uğrar. (Tirmizî, Zühd, 56; İbn Mâce, Fiten, 23)

Belaya uğrama aynı zamanda günahtan arınmaya ve manen yükselmeye de vesile olur. Öyle günahlar vardır ki ancak belaya sabretmek suretiyle silinir. Hz. Âişe, Hz. Peygamber’den daha şiddetli ağrılara maruz kalan birini görmediğini söyler. (bk. Tirmizî, Zühd, 56)

Hastalığa mübtela olan müminin günahları affa uğrar.  (el-Muvaṭṭaʾ, ʿAyn, 8; Müsned, VI, 157)

Bela, huzur ve selamet manasına gelen âfiyet mukabili olarak da kullanılmıştır. Bir hadise göre afiyette olanlar, belâ ehline ahirette verilen sevabın çokluğunu görünce, “Keşke dünyada iken derimiz makasla doğransaydı” diyecekler ve onların ahiretteki haline imreneceklerdir. (Tirmizî, Zühd, 58)

Bununla birlikte Allah’tan afiyet dilemek gerekir. (Tirmizî, Daʿavât, 91; Müsned, V, 231, 235)

Bu yüzden belada olanlara merhamet etmek lâzımdır; afiyette olanların da hamd etmeleri gerekir. (Muvaṭṭaʾ, Kelâm, 8)

Hz. Peygamber (asm);
- “Takat getirilemeyen belâlara kendinizi maruz bırakarak zelil olmayın” buyurmuş (Tirmizî, Fiten, 67; İbn Mâce, Fiten, 31)
ve dayanılmaz belâlardan daima Allah’a sığınmıştır. (Buhârî, Daʿavât, 23)

Fitne
Fitne kelimesi, sözlükte “altın ve gümüş gibi değerli madenleri saflığını anlamak için ateşte eritmek” manasına gelen fetn (fütûn) kökünden türemiştir.

Klasik sözlüklerde fitne kelimesinin başlıca anlamları şu şekilde sıralanmıştır: “Sınama, maddî ve manevî sıkıntı, üzüntü, bela ve felaketle imtihan etme”

İnsanın içine aşk ateşi düşürdüğü veya gönlünü çelip mantıklı düşünmesini engellediği için kadına fettan denilmiştir. Aynı kelime, kişinin aklını karıştırıp ahlakını bozan ve cezaya çarptırılmasına sebep olan şeytan için, ayrıca zarar verme manasından dolayı hırsız için de kullanılmıştır.

İnsanların hırsını kamçılayıp günah işlemelerine sebep olan altın ve gümüşe “iki fettân”, insanları zor bir imtihandan geçirecek olan Münker ve Nekir’e de “kabrin iki fettânı” adı verilmiştir. (Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât, “ftn” md.; Lisânü’l-ʿArab, “ftn” md.; Tâcü’l-ʿarûs, “ftn” md.; Müsned, II, 173; III, 346)

Fitnenin, “inanç uğruna maruz kalınan ağır işkence” anlamında kullanımı da oldukça yaygındır. (meselâ bk. Câhiz, s. 29, 30, 32, 40)

Fitne, özellikle bu son anlamda kullanıldığında her zaman kötü sonuçlar doğuran bir durumu ifade etmeyebilir; inanma iradesini daha da güçlendirmesi, ahlâkî arınmaya imkân sağlaması, kişiye imanındaki kararlılığı ve erdemli yaşayışı kanıtlamaya fırsat vermesi bakımından ferdin veya toplumun dinî ve ahlâkî gelişmesine katkısı olan olumlu bir imtihan ve deneme yolu sayılabilir.

Kuran-ı Kerîm’de otuz dört ayette fitne kelimesi, yirmi altı ayette de türevleri geçmektedir.

Fitnenin Kuran’daki kullanımına göre anlamlarını tesbit etme hususunda en önemli kaynak olarak bilinen ve bu bakımdan bazı özel araştırmalara konu olan Taberî’nin Câmiʿu’l-beyân adlı tefsiri de dikkate alındığında fitnenin Kuran’da başlıca şu mânalara geldiği görülür:

- Sınama (ibtilâ), deneme (ihtibâr) ve imtihan (Bakara 2/102; Tâhâ 20/40, 85, 90, 131);
- şirk, küfür, müşriklerin Müslümanlara uyguladıkları ve şirke döndürmeyi amaçlayan baskılar (Bakara 2/191, 193, 217; Nisâ 4/91);
- sapıklık, sapma, saptırma (Mâide 5/41, 49; Sâffât 37/162);
- azap, işkence, ateşe atma (Ankebût 29/10; Zâriyât 51/13, 14; Burûc 85/10);
- düşman saldırısı (Nisâ 4/101);
- Allah’ın kullarına farklı imkânlar vererek birbirlerine karşı niyet ve tutumlarını ortaya çıkarması (En‘âm 6/53; Furkān 25/20; bk. Taberî, VII, 206-207; XVIII, 193-194);
- günah (Tevbe 9/49);
- şeytanın hile ve tuzağı (A‘râf 7/27);
- şeytanın zayıf ruhlu kişilere aşıladığı bâtıl inanç ve kuruntu (Hac 22/53);
- nifak (Hadîd 57/14; bk. Taberî, XXVII, 226);
- delilik (Kalem 68/6)

Taberî, Arap dilinde fitnenin asıl anlamının “deneme ve sınama” olduğunu hatırlatır ve öteki kullanımların temelde bu mana ile ilişkili bulunduğuna işaret eder.

Deneme bazen, insanlar için daima bir risk taşıyan mal mülk, evlat, sağlık gibi nimet sayılan şeylerle olduğu gibi yokluk, hastalık, musibet, şeytan veya düşman tasallutu gibi sıkıntılarla da olmaktadır. (Câmiʿu’l-beyân, I, 461-462; XVI, 162, 196-197, 200, 235)

Bu husus özellikle, “Sizi bir fitne olmak üzere şerle de hayırla da deneyip sınarız” mealindeki ayette (Enbiyâ 21/35) açıkça belirtilmiştir.

“İnsana bir hayır dokunursa pek memnun olur; bir de fitneye maruz kalırsa çehresi değişir -dinden yüz çevirir-” (Hac 22/11) mealindeki ayette ise fitnenin hayrın zıddı olarak kullanıldığı görülür. Taberî’ye göre bu ayetteki fitne geçim sıkıntısı, musibet, işkence gibi zorlukları ifade eder (a.g.e., XVII, 122)

Fitne kavramının ifade ettiği deneme ve sınamanın çeşitli şekillerine Kur’an’da işaret edilmiştir.

Fitne Allah tarafından kullarına yöneltilen bir imtihan olabilir.

Allah;

- İnsanların iman ve ahlâktaki samimiyetlerini kanıtlamaları için bir imtihan olmak üzere onları hayırla da şerle de deneyip sınar. (Enbiyâ 21/35)

- İnsanlar dünya hayatının geçici güzellikleriyle imtihan edilirler. (Tâhâ 20/131)

- Mal ve evlât birer imtihan vasıtasıdır. (Enfâl 8/28; Tegābün 64/15)

- Bol rızık veya genel olarak bir nimet de fitnedir. (Zümer 39/49; Cin 72/17)

- Buna karşılık insanlar kederle (Tâhâ 20/40), çeşitli belalarla da (Tevbe 9/126; el-Hac 22/11) imtihan edilirler.

Fitne insanların karşılıklı münasebetleri için de söz konusu olabilir.

İnkarcıların Müslümanlara karşı olumsuz tavırları Müslümanlar için bir fitnedir; zira böylece onların sabırları ve İslâm’a bağlılıkları denemeden geçirilmiş olur. (el-Furkān 25/20)

Öte yandan Müslümanların maruz kalacakları herhangi bir sıkıntı da kafirlerin bundan yanlış sonuçlar çıkarmasına yol açan bir fitne olabilir. Nitekim müfessirler, “Rabbimiz! Bizi inkâr edenler için bir fitne konusu yapma” (Mümtehine 60/5) mealindeki ayeti, “Bizi onların eliyle veya başka bir şekilde ezâ ve cefaya uğratma; aksi halde inkarcılar bizim hakkımızda, ‘Eğer bunlar doğru yolda olsalardı böyle sıkıntılara mâruz kalmazlardı’ diyerek yanlış düşüncelere kapılırlar” tarzında açıklamışlardır. (Şevkânî, V, 246)

Kuran’a göre insan inkarcılık, münafıklık gibi yanlış inançları veya kötü davranışları sebebiyle kendi kendisinin de fitnesi olabilir. (Hadîd 57/14; bk. Şevkani, V, 198)

Ayrıca Kuran-ı Kerîm’de;
- şeytanın hile ve tuzağı (A‘râf 7/27),
- şeytandan gelen batıl inanç ve kuruntu (Hac 22/53),
- Firavun’un Mûsâ’nın dinine girmelerini önlemek için kavmine işkence etmesi (Yûnus 10/83),
- düşmanın Müslümanlara saldırarak onları öldürmesi veya esir alması (Nisâ 4/101; bk. Taberî, V, 243),
- Yahudilerin, Hz. Peygamber’i Allah’a kulluktan uzaklaştırıp kendi isteklerine boyun eğdirmeye kalkışmaları (Mâide 5/49; bk. a.g.e., VI, 274)
gibi olaylar fitne kelimesiyle ifade edilmiştir.

Kalplerinde eğrilik bulunanların Kuran’daki müteşâbih ayetleri dillerine dolamalarının hedefi fitne çıkarmak (Âl-i İmrân 3/7), yani inananların zihninde şüphe ve tereddütler meydana getirmektir (a.g.e., III, 180). Kur’an’da “ashâbü’l-uhdûd” diye anılan müminler de inkarcılar tarafından ateşe atılmak suretiyle işkenceye tabi tutulmuş ve fitneye maruz bırakılmıştır. (Burûc 85/10)

Bazı ayetlerde, müşriklerin Müslümanları dinlerinden vazgeçirmek ve onları tekrar putperestliğe döndürmek maksadıyla giriştikleri yıkıcı faaliyetler, münafıkların farklı metotlarla da olsa aynı yöndeki girişimleri (Tevbe 9/47-48; bk. a.g.e., X, 145-147) fitne kavramıyla ifade edilmiştir. Bizzat Resul-i Ekrem bile Mekke’de iken bu amacı taşıyan bir fitneye maruz bırakılmak istenmiştir. (İsrâ 17/73; bk. a.g.e., XV, 129-130)

Mekke döneminde yoğun baskılarla uygulanan bu fitne faaliyetleri hicretten sonra da bilhassa Medine dışındaki Müslüman kabilelere yönelik olarak sürdürülmüş, bunlardan bir kısmının putperestliğe dönmesine sebep olunmuştur. (Nisâ 4/91; a.g.e., V, 201-202)

İmtihan ile ilgili bazı ayetlerin mealleri:
Bakara Suresi, 155. ayet: Andolsun, Biz sizi biraz korku, açlık ve bir parça mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle imtihan edeceğiz. Sabır gösterenleri müjdele.

Bakara Suresi, 286. ayet: Allah, hiç kimseye güç yetireceğinden başkasını yüklemez. (Kişinin nefsinin) Kazandığı lehine, kazandırdıkları aleyhinedir. "Rabbimiz, unuttuklarımızdan veya yanıldıklarımızdan dolayı bizi sorumlu tutma. Rabbimiz, bize, bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme. Rabbimiz, kendisine güç yetiremeyeceğimiz şeyi bize taşıtma. Bizi affet. Bizi bağışla. Bizi esirge, Sen bizim Mevlamızsın. Kafirler topluluğuna karşı bize yardım et."

Bakara Suresi, 214. ayet: Yoksa sizden önce gelip-geçenlerin hali başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Onlara öyle bir yoksulluk, öyle dayanılmaz bir zorluk çattı ve öylesine sarsıldılar ki, sonunda elçi, beraberindeki mü'minlerle; "Allah'ın yardımı ne zaman?" diyordu. Dikkat edin. Şüphesiz Allah'ın yardımı pek yakındır.

Bakara Suresi, 249. ayet: Talut, orduyla birlikte ayrıldığında dedi ki: "Doğrusu Allah sizi bir ırmakla imtihan edecektir. Kim bundan içerse, artık o benden değildir ve kim de -eliyle bir avuç alanlar hariç-onu tadmazsa bendendir. Küçük bir kısmı hariç (hepsi sudan) içti. O, kendisiyle beraber iman edenlerle (ırmağı) geçince onlar (geride kalanlar): "Bugün bizim Calut'a ve ordusuna karşı (koyacak) gücümüz yok" dediler. (O zaman) Muhakkak Allah'a kavuşacaklarını umanlar (şöyle) dediler: "Nice küçük topluluk, daha çok olan bir topluluğa Allah'ın izniyle galib gelmiştir; Allah sabredenlerle beraberdir."

Bakara Suresi, 49. ayet: Sizi, dayanılmaz işkencelere uğrattıklarında, Firavun ailesinin elinden kurtardığımızı hatırlayın. Onlar, kadınlarınızı diri bırakıp, erkek çocuklarınızı boğazlıyorlardı. Bunda sizin için Rabbinizden büyük bir imtihan vardı.

Al-i İmran Suresi, 186. ayet: Andolsun, mallarınızla ve canlarınızla imtihan edileceksiniz ve sizden önce kendilerine kitap verilenlerden ve şirk koşmakta olanlardan elbette çok eziyet verici (sözler) işiteceksiniz. Eğer sabreder ve sakınırsanız (bu) emirlere olan azimdendir.

Saffat Suresi, 63. ayet: Doğrusu Biz, onu kafirler için bir fitne (bir imtihan konusu) kıldık.

Saffat Suresi, 106. ayet: Doğrusu bu, apaçık bir imtihandı.

Hucurat Suresi, 3. ayet: Şüphesiz, Allah'ın Resûlü'nün yanında seslerini alçak tutanlar; işte onlar, Allah kalplerini takva için imtihan etmiştir. Onlar için bir mağfiret ve büyük bir ecir vardır.

Araf Suresi, 141. ayet: "Hani size dayanılmaz işkenceler yapan, kadınlarınızı sağ bırakıp erkek çocuklarınızı öldüren Firavun ailesinden sizi kurtarmıştık. Bunda Rabbinizden sizin için büyük bir imtihan vardı."

Araf Suresi, 163. ayet: Bir de onlara deniz kıyısındaki şehri(n uğradığı sonucu) sor. Hani onlar cumartesi (yasağını çiğneyerek) haddi aşmışlardı. 'Cumartesi günü iş yapma yasağına uyduklarında', balıkları onlara açıktan akın akın geliyor, 'cumartesi günü iş yapma yasağına uymadıklarında' ise, gelmiyorlardı. İşte Biz, fıska sapmaları dolayısıyla onları böyle imtihan ediyorduk.

Araf Suresi, 168. ayet: Onları yeryüzünde ayrı ayrı topluluklar olarak paramparça dağıttık. Kimileri salih (davranışlarda) bulunuyor, kimileri de bunların dışında olan aşağılıklardır. Onları iyiliklerle ve kötülüklerle imtihan ettik, ki dönsünler.

Sad Suresi, 24. ayet: (Davud) Dedi ki: "Andolsun senin koyununu, kendi koyunlarına (katmak) istemekle sana zulmetmiştir. Doğrusu, (emek ve mali güçlerini) birleştirip katan (ortak)lardan çoğu, birbirlerine karşı tecavüz ederler; ancak iman edip salih amellerde bulunanlar başka. Onlar da ne kadar azdır." Davud, gerçekten Bizim onu imtihan ettiğimizi sandı, böylece Rabbinden bağışlanma diledi ve rüku ederek yere kapandı ve (Bize gönülden) yönelip-döndü.

Sad Suresi, 34. ayet: Andolsun, Biz Süleyman'ı imtihan ettik, tahtının üstünde bir ceset bıraktık. Sonra (eski durumuna) döndü.

Enbiya Suresi, 35. ayet: Her nefis ölümü tadıcıdır. Biz sizi, şerle de, hayırla da deneyerek imtihan ediyoruz ve siz Bize döndürüleceksiniz.

Enfal Suresi, 17. ayet: Onları siz öldürmediniz, ama onları Allah öldürdü; attığın zaman sen atmadın, ama Allah attı. Mü'minleri Kendinden güzel bir imtihanla imtihan etmek için (yaptı.) Şüphesiz Allah, işitendir, bilendir.

Enfal Suresi, 28. ayet: Bilin ki, mallarınız ve çocuklarınız ancak bir fitnedir (imtihan konusudur.) Allah yanında ise büyük bir mükafat vardır.

Duhan Suresi, 33. ayet: Ve onlara, her birinde açık birer imtihan bulunan ayetler verdik.

Kamer Suresi, 27. ayet: Gerçek şu ki Biz, bir fitne (imtihan ve deneme konusu) olarak o dişi deveyi kendilerine göndereniz. Şu halde sen onları gözleyip-bekle ve sabret.

Nahl Suresi, 92. ayet: Bir ümmet diğer bir ümmetten (sayıca ve malca) daha gelişkindir diye, yeminlerinizi kendi aranızda bir bozuculuk unsuru yaparak, ipini kuvvetle eğirdikten sonra bozup-çözen (kadın) gibi olmayın. Şüphesiz Allah, sizi bununla imtihan etmektedir. Kıyamet günü hakkında ihtilafa düştüğünüz şeyi size muhakkak açıklayacaktır.

Mümtehine Suresi, 10. ayet: Ey iman edenler, mü'min kadınlar hicret ederek size geldikleri zaman, onları imtihan edin. Allah, onların imanlarını daha iyi bilendir. Şayet (gerçekten) mü'min kadınlar olduklarını bilip-öğrenirseniz, artık sakın onları kafirlere geri çevirmeyin. (Çünkü) Ne bunlar onlara helaldir, ne onlar bunlara helaldir. Onlara (kafir kocalarına kendileri için) harcadıklarını verin. Onlara (hicret eden mü'min kadınlara) ücretlerini (mehirlerini) verdiğiniz takdirde onları nikahlamanızda size bir güçlük yoktur. Kafir (kadın)ların ismetlerini (nikahlarını) tutmayın ve (onlar için) harcadıklarınızı isteyin. Onlar da (mü'min kadınlara) harcadıklarını istesinler. Bu, Allah'ın hükmüdür; sizin aranızda hükmeder. Allah, bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.

Yunus Suresi, 30. ayet: İşte orada, her nefis önceden yaptıklarıyla imtihana çekilmiş olacak ve onlar asıl-gerçek mevlaları olan Allah'a döndürülecekler. Yalan yere uydurdukları da, kendilerinden kaybolup uzaklaşacaklar.

Kehf Suresi, 7. ayet: Şüphesiz Biz, yeryüzü üzerindeki şeyleri ona bir süs kıldık; onların hangisinin daha güzel davranışta bulunduğunu deneyelim diye.

Enbiya Suresi, 35. ayet: Her nefis ölümü tadıcıdır. Biz sizi, şerle de, hayırla da deneyerek imtihan ediyoruz ve siz Bize döndürüleceksiniz.

Ankebut Suresi, 2. ayet: İnsanlar, (sadece) "İman ettik" diyerek, sınanmadan bırakılacaklarını mı sandılar?

Ankebut Suresi, 3. ayet: Andolsun, onlardan öncekileri sınadık; Allah, gerçekten doğruları da bilmekte ve gerçekten yalancıları da bilmektedir.

Muhammed Suresi, 31. ayet: Andolsun, Biz sizden mücahid olanlarla sabredenleri bilinceye (belli edip ortaya çıkarıncaya) kadar, deneyeceğiz ve haberlerinizi sınayacağız (açıklayacağız).

Mülk Suresi, 2. ayet: O, amel (davranış ve eylem) bakımından hanginizin daha iyi (ve güzel) olacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı. O, üstün ve güçlü olandır, çok bağışlayandır.

İnsan Suresi, 2. ayet: Şüphesiz Biz insanı, karmaşık olan bir damla sudan yarattık. Onu deniyoruz. Bundan dolayı onu işiten ve gören yaptık.

İnsan Suresi, 3. ayet: Biz ona yolu gösterdik; (artık o,) ya şükredici olur ya da nankör.

İmtihan ile ilgili bazı hadisler:
“Sevabın çokluğu, belanın büyüklüğüyle beraberdir. Allah, bir toplumu sevdiği zaman şüphesiz onları (sıkıntı, musibet ve belalarla) imtihan eder. Artık kim bir (imtihan edildiği bela ve musibetlere) rıza gösterirse, Allah’ın rızası (ve sevabı) o kimseyedir. Kim de (imtihan edildiği bela ve musibetlere) öfkelenir (ilâhî hükme rıza göstermez) ise, Allah’ın gazabı (ve azabı) o kimseyedir.” (İbn Mâce, Fiten 23, hadis no: 4034)

“Mümin kişinin benzeri, bir sap üzerinde biten taze ekin gibidir. Rüzgar, ona hangi taraftan gelirse, onu eğer de yaprağı diğer tarafa döner, meyleder (fakat o, yıkılmaz). Rüzgar sakinleştiğinde yine doğrulur. İşte mümin kişi de böyledir. O da, bela sebebiyle eğilir (fakat yıkılmaz). Haktan yüz çeviren kâfir kişinin benzeri ise, sert ve dimdik duran çam ve dağ servisi gibidir. Nihayet Allah onu, dilediği zaman (bir seferde) kırar, devirir.” (Buhâri, Tevhid 32, hadis no: 92, Mardâ ve’t-Tıb 1, hadis no: 3, 4; Müslim, Sıfatu’l-Münâfikun 14, hadis no: 58-62)

Sahabelerden Hz. Sad rivayet ediyor: Dedim ki: ‘Ya Rasulallah, insanların belası/imtihanı en çetin olanı kimdir? Buyurdu ki: “Peygamberler ve sonra da derece derece müminlerdir. Kişi, dini oranında bela görür/imtihan edilir. Dini kuvvetli ve sağlam ise belası ağır olur. Dininde zayıflık söz konusu ise, dini kadar belâ görür/imtihana tabi tutulur. Bela insanın yakasına öylesine yapışır ki, günahsız gezene kadar peşini bırakmaz.” (Süyûtî, Camiu’s-Sağîr, 1/136)

“İnsanların belâ/imtihan yönünden en şiddetlisi, en çok belaya mübtela olanları peygamberlerdir, sonra salihler, sonra da derece derece iyi hal sahibi diğer müminlerdir.” (Dârimî, 2/320; Süyûtî, Câmiu’s-Sağîr 1/1364)

“Mümin’in durumu ne kadar şaşırtıcıdır / güzeldir. Gerçekten onun bütün işleri kendisi için hayırdır. Bu durum, müminden başka hiç kimse için söz konusu değil; Kendisine -memnun olacağı- güzel bir şey / bir nimet gelse şükreder, bu onun için hayır olur; başına bir sıkıntı gelse sabreder, bu da onu için hayır olur.” (Müslim, Zühd 64)

"Yüce Allah buyuruyor ki: Mümin bir kulumu bir hastalığa müptela ettiğim zaman Bana hamd ederse anasından doğduğu günkü gibi günahlarından temiz olarak yatağından kalkar. Yüce Allah buyuruyor ki: 'Ben kulumu bağladım, sınadım (şimdi ey meleklerim sağlam iken ona yazdığınız sevaplar gibi hastalık zamanı için de aynı sevapları yazın." (Ahmed bin Hanbel, Müsned 4/123)

“Şüphesiz, dünya tatlıdır, yeşildir ve şüphesiz Allah, sizi dünyaya halife kılmıştır. Ama ne yapacaksınız diye bakar. Bundan dolayı dünyadan korunun, kadınlardan da korunun! Çünkü İsrail Oğullarının ilk fitnesi kadınlardan idi.” (Müslim, Zikr 26, hadis no: 99; Tirmizî, Fiten 24, hadis no: 2286)

“Allah, bir kulu sevdiği zaman onu dünyadan korur. Tıpkı sizden birinizin hastasını sudan korumaya devam etmesi gibi.” (Tirmizî, Tıbb 1, hadis no: 2107)

“Düşmanla karşılaşmayı arzu etmeyiniz. Çünkü siz, düşman vasıtasıyla imtihan olduğunuzu bilmelisiniz. Fakat, ‘onlara karşı bizi koru, onların zararlarını def et!’ diye dua ediniz.” (Sîret-i İbn Hişam, 2/33)

“Cennet zorluklarla; Cehennem ise aşırı arzularla çevrilmiştir.” (Müslim, Cennet 1, Hadis no: 2822, 4/2174)

"Sizden önce öyleleri vardı ki, kişi yakalanıyor, onun için hazırlanan çukura konuyor, sonra getirilen bir testere ile başının ortasından ikiye bölünüyordu. Bazısı vardı, demir taraklarla taranıyor, vücudunda sadece et ve kemik kalıyordu. Bu yapılanlar onları dininden çeviremiyordu. Allah'a kasem olsun Allah bu dini tamamlayacaktır. Öyle ki, bir yolcu devesine bindimi Sana'dan kalkıp Hadramût'e kadar gidecek, Allah'tan başka hiçbir şeyden korkmayacak, koyunu için de sadece kurttan korkacak. Ancak siz acele ediyorsunuz." (Buhârî, Menâkıbu'l-Ensâr 29, Menâkıb 25, İkrâh 1; Ebû Dâvud, Cihad 107, hadis no: 2649)

Sorularla İslamiyet

İlk yorum yazan siz olun
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.

İslam Haberleri