Kur’an-ı Kerimde insanın yaratılışına geniş bir yer verilmektedir. Bunu: maddi ve manevi olmak üzere iki şekilde değerlendirmek mümkündür. Birinci yönüyle "toprak"tan yaratılmış bir varlık olduğu; ikinci yönüyle de "Allah'ın emirlerini yerine getirmekte ve temsil görevini üstlenmekte yeryüzünde bir halife olarak yaratıldığı” buyrulmaktadır.
Kur'an’da, insanın maddi yapısından söz ederken hem "O sizi yerden, (topraktan veya yerküreden) var etti ve size orayı mâmur hale getirme görevi verdi."[1] “Sizi, topraktan ve annelerinizin karnında cenin halinde yaratan O'dur.”[2] “Muhakkak ki biz, insanı karışık süzülmüş öz bir damla sudan yarattık.”[3] biçimdeki ifadeler kullanılmakla yerkürenin iki temel maddesi olan toprak ve suya ve toprağın değişik şekillerini ifade eden kelimelere yer verilmiştir.
Ana madde ve kesin ad olan türâb (toprak) insanın yaratılışı ile ilgili 15 kere kullanılıyor. (Örnek olarak bk. Ali İmrân, 59; Kehf, 37; Hac, 5; Rûm, 20, Fâtır, ll; Ğâfır, 67) Toprağın kesin adı "türâb", suyun kesin adı "mâ"dır. Kur'an, insanın yaratılışında bu iki maddenin hem kesin adlarını hem de aldığı şekillere göre kazandığı değişik adları kullanmaktadır. Esasen, Kur'an'a göre, su tüm canlıların ve hayatın temel maddesidir. “Canlı olan her şey sudan yaratılmıştır.”[4] Ancak Kur’an’da İnsanın tîn'den yaratıldığı defalarca dile getirilmiştir, (bk. En'âm, 2; Araf, 12; İsrâ, 61; Müminûn, 12; Secde, 7; Sâd, 71,76) Tîn kelimesi, yapışkan, sabit anlamındaki "lâzib" sözcüğüyle nitelendirilmiştir. (bk. Saffât, 11). Yani insanın yaratıldığı çamur yapışkan, cıvık bir çamurdur. Bunu nerden biliyoruz? İnsanın baş düşmanı olan İblis, Allah'ın: "Âdem’e secde et!" emrine karşı küçümseyici bir ifadeyle kendisinin ateşten, Âdem’in ise basit bir çamurdan yaratıldığı emrine karşı yaptığı itirazdan anlıyoruz. Yani burada anlayacağımız; “insanın yaratılışından bahseden ayetler onun toprak, çamur, pişmiş çamur, cıvık çamur ve benzer ifadelerden yaratıldığından bahsediliyorsa bununla Hz. Âdem’in kastedildiği;[5] sudan, meniden, nutfeden ve benzer ifadelerden yaratıldığından bahsediliyor ise Âdem’in (as) nesli olan bütün insanların kastedildiği[6] ifade edilmektedir.[7] İlk insan Âdem’in (as) Cennetteki ‘Tîn’ denilen yapışkan, pişmiş, balçık olan bir çamurdan yaratıldığı, onunla devam eden nesli ise sudan, meniden, nutfeden ve bezeri şeylerden yaratıldığı ifade edilmektedir. (bk. Araf, 12; Sad, 76; İsrâ, 61). Yine Fâtır Suresinde; (önce (Allah sizi (yani Âdem’i) topraktan, sonra meniden yarattı. Sonra sizi çiftler (erkek-dişi) kıldı. O'nun bilgisi olmadan hiçbir dişi ne gebe kalır ne de doğurur. ..Şüphesiz bunlar, Allah'a kolaydır."[8] Ayetleri insan türünün Hz. Âdem’den, Hz. Âdem’in de direk olarak topraktan yaratıldığını ve onunla devam eden neslin ise sudan yaratıldığı çok net bir şekilde ifade edilmektedir.
“Ey insanlar, sizleri bir tek şahıstan (Hz. Âdem'den) yaratan, o şahıstan da eşini (Havva'yı) vücuda getiren, ikisinden bir çok erkeklerle kadınlar yaratan Rabbinizden korkun ve günah işlemekten sakının.[9] Ayetiyle de Hz. Havva’nın Hz. Âdem’den yaratıldığı ifade edilmektedir. Bu ayet; Ebu Hureyre’den rivayet edilen bir hadiste: Peygamber Efendimiz (asm.) in “Kadınlara nasihat ediniz. Şüphesiz ki kadınlar bir kaburga kemiğinden yaratılmıştır. Şüphesiz ki kaburganın en eğrisi de en üsttekidir. Şayet sen onu düzeltmeye çalışırsan, kırarsın!” hadisiyle açıklık getirmektedir. [10]
Sonuç olarak şunu söylemek mümkündür: İmam Maturidȋ’nin dediği gibi şayet ayet ve hadislerin zahiri manalarına bakılırsa, Hz. Havva, Hz. Âdem’in kaburgasından yahut onun yaratıldığı nefsin aynısından yaratılmıştır denebilir.
İnsan kelimesi, Kur'an'da tekil ve çoğul olarak 330 küsur yerde geçmektedir. En yüksek kullanım şekli, çoğul olarak 241 yerde geçen “nâs” (insanlar) kelimesidir. Kur'an'ın her şeyden önce İlahi bir kelâm olduğu dikkate alındığında bu kullanımdan şu sonucu çıkarmak mümkün görülebilir: Kur'an, biricik muhatabı olan[11] insanı, her şeyden önce sosyolojik bir varlık olarak görmektedir. Bunun için "Eyyühennâs! Ey insanlar!" ifadesindeki "Nâs" kelimesini, iki şekilde anlamak mümkündür:
- Uyarı ve çağrı edatıyla söze başlanan hitabların büyük çoğunluğunda, "Eyyühennâs!: Ey insanlar!" şeklinde ‘nâs’ ifadesi kullanılmaktadır. Bu ifadeyle Yüce Allah’ın, insanoğlunu mükemmel bir şekilde yarattığını, sorumluluklarını ve emirlerine uyulmasına dikkat çekişleri hatırlatılmaktadır.
- İnsanın toplum halindeki yaşantısına, özelliklerine, toplum olarak dikkate alınmasına dayandırılan oluşumlara ise genellikle ‘nâs’ ifadesi kullanılmaktadır. Misal olarak, insana peygamberlerin gönderilişinden, İlahi mesajların duyurulmasından söz edilirken daima ‘nâs’ kelimesi kullanılmıştır.[12] ‘Nâs’ kelimesi kullanılarak verilen mesajların en önemlilerinden biri de şudur: Allah, ayetlerini hep çoğul olan ‘nâs’ yani insanlar ifadesiyle açıklamaktadır. Bu anlamda muhatap tekil olan ‘insan’ değil, çoğul olan ‘insanlar’ olmaktadır.[13] Bu tespitin bizi götürdüğü gerçek şudur: Kur'anın mesajı geneldir; Çünkü tüm insanlara gönderilmiştir. Bu demektir ki her insan ondan az veya çok bir şeyler anlar. Bilgisini artırdıkça daha çok şeyler anlar. Önemli olan, bir kast ve sınıf engelinin olmaması, mesajın birilerine kapalı veya dokunulmaz kılınmamış olmasıdır.
- İnsan, ayrıca, atası olan Âdem kelimesiyle ifade edilmiş ve "beniâdem” âdemoğlu tamlamasıyla da 25 yerde ifade edilmektedir. İnsan, cin ve melek karşıtı bir varlığın adıdır. İnsan kelimesinin lügat anlamıyla, kavram ve terim anlamı çok ilginç bir uyumluluk göstermektedir:
Şimdi insan ifadesinin anlamlarını takib ederek bu uyumu görelim:
1. İnsan, bakma ve görme gücü kuvvetli bir varlıktır: İnsan kelimesinin bu anlamı, Nîsâ Suresi 6. ayette fiil halinde kullanılmıştır. İnsan, bakma ve görme gücü kuvvetli bir varlıktır. Keşif ve gözlemler yapabilme gücü insanda öne çıkan güçlerden biridir. Belki de bunun için olacak ki, insan kelimesi "göz bebeği" anlamına da gelmektedir. Buradan hareketle insana, "varlığın göz bebeği" denmiştir. Bu, deyim, insanın hem bakıp görme gücünü hem de varlık bünyesindeki seçkin ve hassas bir yere sahip olduğunu göstermektedir.
2. İnsan inceleyen, algılayan, araştıran bir varlıktır: Bu da insanın eşyayı ve kendini inceden ve derinden tetkik etme özelliğine çok uygun düştüğünü göstermektedir.
3. İnsan ünsiyet (yakınlık ve kaynaşma) oluşturabilen bir varlıktır: İnsanın en güçlü yanlarından biri de budur. Lügat bilginleri bunu esas alarak insan kelimesini anlatırken şunları eklemeyi unutmamışlardır: İnsan için iki ünsiyet yani yakınlık ve tanışıklık vardır: Bunların biri insanın iç dünyasıyla Yaratıcı arasındaki ünsiyet ve yakınlık, ikincisi de insanın bedeniyle dış dünya arasındaki ünsiyet, uyumluluk ve tanışıklık İnsan bu iki ünsiyeti kuran ve en iyi biçimde sürdürebilen belki de tek varlıktır.
4. İnsan vahşet ve dehşete karşı, ünsiyet, kaynaşma ve medeniyete yatkın ve yakın bir varlıktır: İnsan sözcüğündeki bu anlam da insanın temsil ettiği konuma çok uygun düşmektedir. Râgıb-el Isfahanî [14] bu noktayı belirtirken “insanın, tabiatı itibariyle medeni bir varlık."[15] olduğunu belirtir. Bediüzzaman Said Nursi ise bu konuda; “İnsanın fıtratı medenîdir, ebnâ-yı cinsini mülâhazaya mecburdur. Hayat-ı içtimaiye ile, hayat-ı şahsiyesi devam edebilir.”[16] diyerek; insanın yaratılış itibarıyla medeni bir varlık olduğudan tek başına yaşamasının mümkün olamayacağını, ancak diğer insanlarla toplu olarak yaşaması, yardımlaşması ve böylece hayatını devam ettirmesinin mümkün ola bileceğini ifade eder.
5. İnsan unutkan bir varlıktır: Bu anlam da insanın yapısına çok uygun düşmektedir. Gerçekten de insan, çok unutan, unutmaması gereken çok şeyi unuta bilen bir varlık olarak da dikkat çeker. Bu unutma veya gaflet, insan hayatında bazan kayıplara, bazan da mutlu ve erdirici gelişmelere kaynaklık etmektedir. Çünkü, "Nisyan (untkanlık) dahi bir nimettir. Yalnız her günün âlâmını (elemlerini) çektirir, müterâkimi (birikmiş olanları) unutturur."[17] Bize ızdırab veren ve bizi fevkalade özen olaylar, hafızamızda ilk haliyle olduğu gibi kalsa idi, belki kimse buna dayanamayacak ve hayatımıza ciddi zararlar verecekti. Allah'ın lütfu ve ikramıyla, bizi üzen olayların etkisinden unutma nimetiyle zamanla kurtuluyor ve rahatlıyoruz. Bundan dolayıır ki, Yüce Allah, insanı unutma gibi bir nimetle ödüllendirerek, tabiatının ayrılmaz bir parçası haline getirmiştir.[18]
Özet olarak; Kur’an’da insanın yaratılışına, geniş bir biçimde yer verilmektedir. Bunu iki ana başlık halinde özetleyecek olursak: İnsanın maddi manevi olmak üzere iki yanı vardır. Birinci yanı itibaryla, Cennetteki balçık denilen "toprak"tan veya bir damla sudan yaratılmış bir varlık olması. İkinci yanıyla bakıldığında, yeryüzünün seçkin bir halifesi, İlahi hitaba mazhar, ‘emanet-i Kübra’ denilen en büyük sorumluluğun uhdesine verildiği bir varlıktır. [19]
İşte Kur’an insanın bütün yanlarını dikkate alarak, onun sağlıklı, dengeli bir şekilde yaşamasına ışık tutmuş; Verilen her duyu, duygu ve organın yaratıldığı hedef doğrultusunda kullanmasını öngörmüştür. Çünkü insanın her duyu, duygu ve organının ihtiyaç ve ibadetleri ayrı ayrıdır. Bundan dolayı Kur’an; insanın maddi ve manevi yanlarını dikkate alarak, dünya ve ahire mutluluğu için orta yol olan ‘Sırat-ı Müstakimi’ ve kâmil bir insan modelini sunmuştur.
Sonuç olarak insan; Yüce Allah’ın isimlerine âyna olabilecek en kapsamlı istidat, yetenek ve kabiliyetlerle donatılmış; nazik, nazenin, nazdar bir çocuk hükmünde yaratılmış, kâinatın kıymettar bir meyvesi ve Sâni-i Kâinatın nazdar bir sevgilisi, bir memuru ve misafiri olarak, önemli görev ve sorumluklar yüklenmiş bir varlıktır.
[1] Hud, 61
[2] Necim, 32
[3] İnsan 2
[4] Enbiyâ, 30; Nûr, 45
[5] Hicr 14/26; Mü’minûn 23/12; Secde 32/7; Rahman 55/14
[6] Nahl 16/4, Yasin 36/77; İnsan 76/2; Tarık 5-6; Alak 96/2.
[7] Dr. Öğr. Üyesi, Selçuk Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi, snarol@selcuk.edu.tr
[8] Fâtır; 35/11.
[9] Nisa, 4/1.
[10] Buhârȋ, Ehâdȋsu’l-Enbiya, 3331; Buhârȋ, Nikâh, 5185;
[11] İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk
[12] bk. Bakara, 213; Nîsâ, 170, 174; Yûnus, 57, 108
[13] Örnek olarak bk. 2/187, 221; 16/44; 17/89; 18/54; 24/35
[14] Ölümü.502/1108
[15] Râgıb, insan maddesi
[16] Tarihçe-i Hayat, s. 100. Söz basım yayım, İstanbul
[17] Mektubat/Hakikat Çekirdekleri/ (s:674) Söz basım yayım, İstanbul
[18] İnsan sözcüğünün lügat anlamları için bk. Fîrûzâbâdî; Kâmûs; İbn Manzûr; Lisânül-Arab; Râgıb el-Isfahanı; el- Müfredât, ins maddeleri
[19] İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk