RİSALEHABER
İşgalci İsrail, Filistinlileri öldürmeye devam ediyor. Özellikle çocuk ve kadınları hedef alan işgalcilere karşı ciddi bir direnç gösteriliyor. En modern silah ve uçaklarla saldıran işgalci devlete karşı Filistinlilerin elinde ise taş, dillerinde ise dua var. Dünyadaki Müslümanlar da en azından dualarıyla Filistinli kardeşlerine destek veriyor.
Bu gibi zor durumlarda geleceğe dair müjdeler, kuvveyi maneviye oluyor. İnsanların ümidini ve sabrını arttırıyor. Kur’an-ı Kerim’de ve Hadis-i Şeriflerde İsrail Oğullarının / Yahudilerin zulümlerinin sona ereceğine dair müjdeler yer alıyor. Sorularla İslamiyet sitesindeki değerlendirmelerde iki ayet ve bir hadis-i şerife dikkat çekiliyor.
İşte o iki ayet ve hadis-i şerif:
"Biz kitapta İsrail oğullarına şu hükmü de bildirdik: ‘Siz ülkede iki defa fesat çıkaracak ve açık zorbalıklar yapacaksınız. Onlardan birincisinin vâdesi geldiğinde, kuvvet ve şiddet sahibi olan kullarımızı sizin üzerinize musallat ederiz. Onlar sizi yakalayabilmek için evlerin aralarına bile girerek her tarafı didik didik edip araştırırlar. Bu yerine getirilmesi gereken bir sözdür." (İsra Suresi, 17/4-5).
Bir çok tefsirci, ayetin bu ihbarını İslam öncesi devirlerde Yahudilerin yaptıkları fesat ve uğradıkları hezimete hamlederek ona göre mana vermişlerdir. Kuşkusuz, Kur’an’ın ifadelerinde geçmişe yapılan işaretlerin, geleceğe ait işaretleri de barındırmasına engel değildir.
Ayette geleceğe yönelik işaretleri barındırdığını gösteren ipuçları vardır. Mesela; 5. âyette geçmekte olan "İzâ" Arapça'da zarf edatı olarak kullanılan bir kelimedir ve olayın gelecekte gerçekleşeceğine delâlet eder. Nitekim, Nasr Suresindeki İza'da aynı anlamda kullanılmıştır. Aynı şekilde 4. âyette yer almakta olan "le tufsidunne" "ve-le ta'lunne" fiilleri gelecek zamana ait kiplerdir. Bu fiillerin başında bulunan "le" de, Arap gramerinde, başında bulunduğu gelecek zaman kipini pekiştirmek için kullanılır.
Öyleyse, ayette yer alan ve geleceğe ait olan bu kelimelerin varlığı, Yahudilerin çıkaracakları fesadın daha gelmemiş olup, âyetlerin nüzulünden sonra gelecek bir zaman diliminde gerçekleşeceğini düşünmek ve özellikle Kur’an’ın verdiği bu gibi haberleri, “tarihin tekerrür prensibi” çerçevesinde değerlendirmek isabetli bir yaklaşımdır.
Bu ayetlerden anlaşılmaktadır ki Yahudiler, İslâm'ın Mekke döneminden sonra fitne ve fesat çıkaracaklar, ancak vakti geldiğinde, Cenab-ı Hakk'ın "kullarım" dediği Müslümanlarla bu ateş söndürülecek ve Yahudiler bozguna uğratılarak, bütün diyarları İslâm'ın kontrolüne girecektir... Nitekim aynen böyle olmuş, Mekke Dönemi, Medine Hicreti ve sonra gelişen olaylarla Yahudiler, çıkardıkları her türlü hile ve entrikaya rağmen ilk Müslümanlar tarafından mağlûp edilmişler ve Medine, Hayber, Teyma gibi bölgelerdeki Yahudi gücü yok edilerek buralardan kovulmuşlardır. Yâni, İsra 17/5. âyetindeki vaat gerçekleşmiş ve Yahudiler, ikinci fesatlarına kadar bu bölgelerde aktif olarak barınma şanslarını kaybetmişlerdir.
İkinci fesat ve hezimetlerini anlatan ayetlerin meali de şöyledir:
"Bunun ardından sizleri onlara galip getireceğiz, mallar ve çocuklarla size yardım edecek ve savaşçılarınızın sayısını arttıracağız.. İyilik ederseniz, kendinize iyilik etmiş olursunuz. Kötülük ederseniz, onu da kendi aleyhinize işlemiş olursunuz. Derken, sonraki taşkınlığınızın vakti geldiğinde, kederinizden suratlarınız asılsın, daha önce girdikleri gibi yine Mescide girsinler ve ele geçirdiklerini mahvetsinler diye başınıza düşmanlarınızı musallat edeceğiz"(İsra Suresi, 17/6-7).
- Bu âyette Cenab-ı Hak, Yahudilerin bu defa aynı bölgelerde bir gün tekrar hâkimiyet şeklinin bir "devlet" tarzında olacağını da haber vermektedir. Zira âyetin metninde geçen "kerre" kelimesi, Arapça’da “zafer”, “galibiyet”, "devlet" ve "hakimiyet" mânâlarında kullanılır. Nitekim, İslâm'ın ilk devirlerinden sonra (1. Fesat'dan sonra) 1948'lere kadar önemli bir Yahudi meselesiyle uğraşmayan Müslümanlar, 1948 yılında Yahudilerin bir İsrail Devleti kurmasıyla ikinci Yahudi fesadıyla karşılaşmışlar ve Yahudiler, hâkimiyeti tesis ederek, bu bölgeyi elde etmişlerdir.
- Şayet birinci fesat zamanını -tefsirlerde geçtiği üzere- eskiden olmuş kabul etsek bile bu ikinci fesadı şimdiki duruma tatbik etmek çok münasip görülmektedir. Buna göre, her iki olay da Filistin’de gerçekleşmiş oluyor. İlk fesat v e bozgunculuk sonucunda maruz kaldıkları felaket, M. Ö. 598’de Babil kralı Buhtu’n-Nasr’ın Kudüs’ü ve Beytü’l-Makdis’i yerle bir etmesiyle gerçekleşmiştir. Buhtu’n-Nasr, İsrailoğullarını Filistin’den çıkarıp çeşitli ülkelere sürmüştür.
- İkinci hezimetleri ise, inşallah yakındır. Çünkü, ayette gelecek felaketten önce yapacakları bozgunculuğun bütün unsurları ifade edildiği gibi gerçekleşmiştir: Şöyle ki; Siyonistler, Batının süper güçlerinin desteği ile sun’î bir devleti 1948’de Filistin topraklarını işgal ederek o topraklar üzerinde kurdu. Üç milyon kadar Filistinli Müslüman’ı yurtlarından kovup, 60 yıldan beri İslam dünyasını kana ve ateşe verdi. Bu açıdan bakıldığında bu ayet, mazlum Müslümanların haklarını alıp vatanlarına kavuşacaklarına bir işaret sayılabilir.
Yahudilerin bir gün galip gelerek, yeniden devlet kuracaklarını bizlere bildirildiği İsra 6. âyetten sonra gelen İsra 7. ayette de, bu devlet zulmünün bir gün biteceği ve Müslümanların ilk defa olduğu gibi tekrar Mescid-i Aksa'ya girerek Yahudileri cezalandıracağı ve onların yüz hatlarının çok kötü bir hale geleceği bizlere müjdelenmektedir. Dikkat edilirse, Müslümanların tekrar Mescid-i Aksa'ya gireceği ifadesinde; Mescid'in Yahudilerin işgalinde olacağı da anlatılmak istenmiştir. Nitekim Mescid-i Aksa, 1967 yılında Yahudilerin eline geçmiştir.
HADİS-İ ŞERİF
Âhirzaman peygamberi Hz. Muhammed (a.s.m) buyuruyor:
"Müslümanlar, Yahudilerle harp etmedikçe kıyamet kopmayacak. Harp olacak ve Müslümanlar onları kırıp mahvedecekler. Öyle ki, Yahudilerden bir kimse bir ağaç veya bir taşın arkasına saklanacak olsa, o ağaç ve taş dile gelerek "Ey Müslüman, ey Allah'ın kulu, arkamda bir Yahudi var, gel onu öldür," diyecek. Sadece Ğarkad ağacı haber vermeyecek, çünkü bu ağaç, onların ağacıdır. (Müslim, Fiten, 82). Bu hadisten anlaşılıyor ki, Müslümanların galip olmalarının şartı: samimi Müslüman ve içten/gönülden Allah'ın kulu olmalardır. Rabbimiz bizi kendine samimi kul, peygamberine layık ümmet eylesin. Âmin.