Vicdan: İnsanın cismani ve ruhani bünyesinin kavşak noktasını teşkil eden, iyiyi kötüden ayırabilen, iyilik etmekten lezzet alan ve kötülükten elem duyan fıtrat-ı zişuurdur.
- Bildiğimiz kadarıyla Kur’an’da Vidan kelimesini karşılayan bir sözcük kullanılmamıştır.
- Vicdan, İslam'ın ilk iki asrında kullanılan bir kelime değildir. Fakat zamanla başta tasavvuf kitaplarında olmak üzere ilmî ve psikolojik bir deyim olarak kullanılmıştır.
- Kur’an’da “akıl” kelimesi bir sözcük olarak kullanılmadığı gibi, vicdan kelimesi de kullanılmamıştır. Ancak akıl kavramı fiil şeklinde kullanılmıştır. “Efela yakılûn” (akıllanmazlar mı / akıllarını kullanmazlar mı?) ifadesinde olduğu gibi..
- Daha çok lezzet-elem duymak, sevmek-nefret etmek gibi hissiyatın referans mahalli olarak açıklanabilen vidan da Kur’an’da -bu duygulara vurgu yapılmak suretiyle- söz konusu edilir. Yani o da mana itibariyle bir fiil cümlesinde yer alır.
Vicdana, kalb gözü veya basiret veyahut sadece kalb de denilir. Allah Teâlâ'nın ruha koymuş olduğu insaf ve merhamet hissi ve hakkın bir saikidir. Ruhun hayrı şerden ayırd eden fitri bir melekesi ve kuvvetidir. Ruhun hakka ve iyiliğe yönelişi ve bağlanışı ve hakka bir çeşit bakışıdır; şer ve kötülüklerden nefretidir. Merhamet, haksızlık ve kötülük karşısında üzülme, iyilik karşısında safa bulma gibi deruni hislerin kaynağı ruhun vicdan denilen bir yönüdür. Gerçi hayvanların nefislerine de nesillerin devamı için analık şefkati ve acıması gibi bazı hisler konulmuştur. Cenab-ı Allah Kur'ân-ı Kerim'de insan ruhunun bu özelliğini şöyle diyerek belirtir:
"Her bir nefse (ruha) ve onu düzenleyene, sonra da ona hem kötülüğü hem de ondan sakınmayı ilham edene and olsun ki, onu (ruhunu) kötülüklerden tertemiz yapan muhakkak, felah buldu. Onu alabildiğine kötülüklere batırıp günah ile örten ise, elbette hüsrana uğradı." (Şems, 91/7-10)
Bir nefse (ruha) fücûr (kötülük) ve ondan korunmayı ilham etmek sözünden; kötülük ve ahlâksızlık yapmamasını ve bunlardan korunmasını kalbine (vicdanına) duyurmak ve onu ikisi arasında serbest bırakmak manası zannedilebilirsin de, asıl mana; fücuru tanıtıp bunun nefse zarar verici ve bozukluk olduğunu ve kötülüklerden nefsi korumanın iyi olduğunu duyurmak, binaenaleyh fücuru terketmek ve şer olan işlerden sakınmak, iyi ve hayırlı işleri yaparak kötülüklerden korunmak lazım geldiğini telkin eylemektir. Şüphe yok ki, Allah Teâlâ her insanın ruhuna bir iyilik, kötülük, kâr ve zarar duygusu, iyiliklerden hoşnud olma ve kötülüklerden azab duyma hissi vermiştir. İşte bu duygu ve hisse vicdan denilir.
- Bedizzaman’ın aşağıdaki ifadelerinde de Kalb kavramı bağlamında akıl ile vicdan karşılaştırılması yapılarak aralarındaki yakın ilişkiye işaret edilmiştir:
"Kalbden maksad, sanavberî (çam kozalağı şeklinde) bir et parçası değildir. Ancak (kalb öyle) bir latife-i Rabbaniyedir ki, mazhar-ı hissiyatı vicdan; ma'kes-i efkârı dimağdır." (İşârât, 85)
"Vicdanın ziyası, ulûm-u diniyedir. Aklın nuru, fünûn-u medeniyedir. İkisinin imtizacından hakikat tecelli eder. İftirak ettikleri vakit; birincisinde taassup, ikincisinde hile, şüphe tevellüd eder." (bk. Münâzarât, İçtimâî Reçeteler-II, 81)
Bunu, biraz açarsak şöyle ifade edebiliriz:
İnsanın en önemli iki mânevî mekanizması vardır. Biri vicdan, diğeri akıldır. Bu iki mekanizmanın uyum içerisinde çalışması gerekir. Bu da eğitime bağlı bir olaydır. İnsanın ruh ve bedeninin kavşak noktasını teşkil eden vicdanın aydınlanması ancak dinî ilimlerle mümkündür. Çünkü insan duygusunun arınıp, sağduyu haline gelmesi, ulvî ve kutsî kaynaklı bilgilere bağlıdır.
Akla gelince o, meseleleri fikir planında ele alan ve mantık ölçüsüne göre neticelere varmak isteyen bir mekanizmadır. İman hakikatlerini, kâinattan alacağı gerçek fen bilimleriyle daha iyi kavrar. Birinin görevi vicdanı temizlemek, diğerininki de aklı parlatmak olan bu iki bilginin herhangi bir şahısta toplanması durumunda, o şahsın ufku açılır ve gerçekleri görmeye başlar. Bunlardan birinin noksan olması halinde ise, vicdanda körükörüne bir taassup ve bağnazlık, akılda da yersiz şüpheler ve demagoji kendini gösterir. (bk. Niyazi Beki, Kur’an’ın Büyük ve Parlak Bir Tefsiri Risale-i Nur, ilgili yer)
- Kur’an’da şu ayette vicdanı referans veren bir üslup kullanıldığını söyleyebiliriz.
“Rabbin şöyle buyurdu: Allah’tan başkasına ibadet etmeyin. Anneye ve babaya güzel muamele edin. Şayet onlardan her ikisi veya birisi yaşlanmış olarak senin yanında bulunursa, sakın onlara hizmetten yüksünme, 'Öff!..' bile deme, onları azarlama, onlara tatlı ve gönül alıcı sözler söyle.” (İsra, 17/23)
Burada anne-babaya saygı gösterilmesi gereğine işaret edilirken, özellikle onların yaşlanmış hallerine vurgu yapılması, vicdanı harekete geçirmeye yöneliktir.
Sorularla İslamiyet