İnci Döndaş'ın röportajı
Cevdet Yaşaroğlu, 16 yıl arayla iki çocuğunu kaybeden bir işadamı. Şimdi 50 gencin babası. Bir vakıf kuran, tüm mal varlığını oraya bağışlayarak şu an kirada oturan Yaşaroğlu, üniversite öğrencilerine burs veriyor, yazma eserleri çevirip basıyor, kültürel değerleri hatırlatan kongreler düzenliyor. İşte Yaşaroğlu’nun herkese örnek hikayesi...
Hayatta herkesin bir amacı, bir duruşu, acılara karşı ise bir dayanma gücü var. 46 yaşındaki işadamı Cevdet Yaşaroğlu’nun yaşam hikayesi belki pek çok kişiye örnek olacak türden. Yaşaroğlu, kendisini topluma karşı hep sorumlu hisseden, bugüne kadar kazandığı maddi-manevi kazançları başkaları için de kullanan, gençlere yol göstermek için eşiyle bir vakıf kuran, genç yaştaki iki evladını kaybettikten sonra ise tüm mal varlığını ve mesaisini kurduğu vakfa bağışlayan bir isim.
Bayburt’un Güneydere köyünde doğdu, orada okula gitti. Üniversiteyi Ankara’da okudu, ODTÜ Kamu Yönetimi ve Siyaset Bilimi Bölümü’nü bitirdi. Merhum Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın başbakanlık yaptığı dönemde sekiz yıl bürokrat olarak görev yaptı. Sonra Ankara’dan İstanbul’a gelerek bir altın şirketinde yöneticilik yaptı. Ak Parti’nin kuruluş aşamasında çalışan 10 kişiden biriydi. Partinin kurulduğu gün aktif olarak siyasete girmedi, çünkü istemiyordu. Daha sonra bir kuyumculuk şirketi kuran Yaşaroğlu, 60’a yakın ülkede bilfiil ticaret yaptı. Şirketi hala çalışıyor ama hayatında yaşadığı tecrübe onu farklı bir alana yöneltti... 16 yıl arayla iki çocuğunu kaybeden Yaşaroğlu, işten güçten iyice elini çekti, çocuk ve gençlere yönelik çalışmak üzere iki yıl önce Kalıcı Değerler ve Maarif Vakfı’nı kurdu. Vakfın Mütevelli Heyeti Başkanı olan Yaşaroğlu, kızını kaybettikten sonra şimdi 24 saatini vakıf için harcıyor.
Vakfı eşimle beraber kurduk
Yıllarca bürokrat olarak çalıştınız, sonra iç ve dış ticaret yaptınız, şimdi de her şeyi bırakıp Kalıcı Değerler ve Maarif Vakfı’nı kurarak gençlere destek oluyorsunuz. Neden?
Bu kadar tecrübe yaşayıp ticari faaliyetler de belli bir olgunluğa erişince toplumun insana yüklediği sorumlulukları yerine getirmek lazım. Çünkü tüm bireysel faaliyetlerinizde toplumun kaynaklarını kullanıyorsunuz; havasını, suyunu, yetişmiş insan kaynağını... Zaten tüm kadim değerler de fertlerin topluma karşı sorumlu olduğunu ifade ediyor. Hizmet edilmesi ve yatırım yapılması gereken en değerli şey insanın kendisi. İnsanın iradesiyle bütün istidatları paralelinde başarılı bir kimlik ve kişilik geliştirmelerine ne kadar katkıda bulunursanız, üst kurumlar o kalitenin üzerine gelişir. Eşim Ayşegül ile birlikte bunu yapmaya karar verdik. Bürokrasi, sosyal çevremiz ve ticaret hayatında birlikte olduğumuz arkadaşlarla bir yol yürümeye karar verdik. İyi de bir katılım oldu, istişare heyetimizde 60 kişi var. Bizim başka bir hikayemiz daha tetikledi bu vakfı.
Ekonomik açıdan sıkıntılı bir çocukluk mu geçirdiniz?
İlkokul üçüncü sınıfa kadar köydeydik. İlk gördüğüm şehir Gümüşhane’ydi. Dokuz yaşındaydım. Çok büyük görünmüştü gözüme. Üniversite sınavlarına gireceğim zaman Ankara ve Erzurum’u ilk kez gördüm. Hatta ‘Çıkmışken ben birkaç şehir daha göreyim’ dedim. Sınavdan sonra otogara gittim, otobüslere baktım, hareket eden ilk otobüse bindim. Otobüs Mersin’e gidiyormuş. Oralarda dolaştım, gezdim. Maddi açıdan sıkıntılı değildi ama kaynağını bu dünyadan almayan bir hissedişim vardı.
O ne demek?
Her zaman hüzünlü bir kalbim oldu. Neşeli anlarımın içinde bile hep hüzün vardı. Yaradılışımdan gelen bir özellik olabilir. Varolmayı yedi-sekiz yaşında sorgulamaya başladım. Sonuçta maddi olarak her çocuğun yaşadığı sıkıntıları yaşadım. Köyde naylon ayakkabılar olurdu, onlar lastikten daha lükstü. Ama erken kopardı, altı çabuk yarılırdı. Ayağıma dikenlerin batışını hatırlıyorum fakat bunlar her çocuğun başından geçen şeyler.
Her şeyimi topluma iade ettim
Bu vakıf aracılığıyla ne yapıyorsunuz?
Kur’an-ı Kerim’de bir ayet var; ‘Allah size ihsan etti, siz de ihsan edin’ diyor. Diyor ki ‘Edindiğiniz zenginliklerin beşte biri Allah ve peygamberlerinindir’. Biz bunu ‘tüm insanlığa hizmet etmeli’ diye yorumlayarak bir karar verdik. Her ne kadar beşte biri olsa da biz bunun hepsini Allah’tan aldık. Bir de bizim iki evladımız vardı, ikisini de kaybettik. Mal varlığımızın beşte birini değil tamamını eşimle birlikte topluma iade etmeye karar verdik. Bir hadis-i şerif var, insanların Allah’ın ailesinden olduğunu söyler. Madem bu ailenin içindeyiz, iki çocuğumuz vardı onlar şimdi ahiret yurduna göçtüler ama bütün insanlar aynı kıymette yaratılmış, hepsini kendi ailemizden saysak ne olur?
Yaşadığınız acılardan olumlu sonuç çıkararak hayata devam etmişsiniz. Neticede hayata da küsebilirdiniz de...
Ben zaten üniversite hayatına başlarken, 17-18 yaşlarımdayken de aynı duygulara sahiptim. Tabii ki çocuklarımızın vefatı büyük bir vaka. Oğlumuzu 5-6 yaşında, kızımızı ise geçen 13 Mayıs’ta kaybettik. Kızım liseyi bitirmişti, 19 yaşındaydı. Bir ilaç getirtmiştik ABD’den, Sağlık Bakanlığı’nın izniyle... Fakat uçak havadayken kızım vefat etti. Sonra o ilacı kanser hastası olan bir doktora verdik kullanması için.
Oğlunuz neden vefat etti?
Bir kaza sonucu. Sene 1995’ti. O zaman Ankara’daydık. 5-6 yaşındaki oğlum bahçedeki su havuzunda bir kaza sonucu öldü. Nasıl olduğunu anlamadık. Dünya ve ahiret... İkisi de birer hayat düzlemi. Şu an hasretini çektiğimiz çocuklarımız aslında (insan inanıyorsa) insan ruhu itibariyle ölümlü bir varlık değil, ahirette. Bana sorduklarında ‘Kaç çocuğun var?’ diye, yine iki çocuğum olduğunu söylüyorum. Nerede olduklarını soranlara ‘Onlar ahirette biz dünyadayız’ diyorum.
Peki kızınız?
Kızımız kanser hastasıydı. Bir tür kemik kanseri. Son iki yılımız mücadeleyle geçti. Geçen 13 Mayıs’ta vefat etti. O mücadele vakıf çalışmalarımızı geciktirdi. Mukadder olan olunca tüm birikimimizi ve varlığımızı vakfa verdik.
Google gibi bir site yapacağız tarihimizi öğrenip hatırlayacağız
Vakfın burs dışında başka faaliyetleri nedir?
Burs demek çok da hoşuma giden bir şey değil. Paylaşım diyelim. Biz vakıf için üç ayrı faaliyet kompartımanı tanımladık. Her faaliyet kompartımanının bir eşiği ve nihai hedefi var. Birincisi öğrencilere öğrenim hayatları süresince maddi-manevi eşlik etmekten başlayan ileride topluma karşı sorumluluk hisseden bireyler olmalarına yönelik çalışmalar. Bu gençlerin iradelerine hiçbir zaman müdahil olmayı düşünmüyoruz, kendi seçimlerini kendileri yapsınlar ama bu seçimleri yaparken onların bütün fırsatlarla buluşmalarını sağlamak istedik.
İkincisi?
İkincisi toplum alanındaki faaliyetimiz. İçinde yaşadığımız toplumun bir gelişme süreci var ama biz toplum olarak bir travma yaşamış durumdayız. Toplum da yeryüzünde yetim ve öksüz kalabilir. Ben bizim toplumumuzu bir fert gibi görüyorum, gençlik çağına yeni yönelmiş ama birtakım travmalar da yaşamış bir fert... Tarihle bağı bir ölçüde kopmuş, geçmişle bağı travmatik olarak zedelenmiş. Aslında kadim değerlere sahip bir toplum. Ama bu değerleri kurumsallaştıramamış. İkinci faayet olarak kadim değerleri tamir etmek için kültürel çalışmalar yapacağız. Mesela yazma eserlerle ilgili çalışmalar yapıyoruz. Düşünsenize Süleymaniye’den Taşkent’teki Ebu Reyhan’a, British Museum’dan Hint kütüphanelerine her yerde bu eserler var. Bir yayınevi kurduk adı Fanus. Kızımız ve oğlumuzun adından geliyor, Fatmanur ve Nusrettin’den... Bu adı eşim buldu. Bu yazma eserleri çevirerek topluma kazandırmayı hedefliyoruz. Bir de çok yakında yazma eserler kütüphanesi kuracağız.
Üçüncü kompartımanda neler var?
Bulunduğumuz coğrafya yani Hazar coğrafyası bizim evimiz. Dil ve din ayrımı yapmadan bu kadar kültürle birlikte tarih serüveni yaşamamız gökten zembille inen bir şey değil. Ama birbirimizden habersiziz. Dünya dertleri yüzünden dağılmış aile fertlerini kültürel faaliyetlerle yeniden buluşturma heyecanımız var. Birlikte sinema filmi çekebiliriz, sempozyum düzenleyebiliriz... Ne kadar çok birlikte bir şey yaparsak o kadar birbirimizi yeniden tanırız.
Animasyon kongresi de yapacağız
Peki bununla ilgili ne yapacaksınız?
Çocuklar genelde Uzakdoğu ve diğer ülkelerde hazırlanan animasyonları izliyorlar. Pek çok iyi şey öğreniyorlar ama kendi kültürümüzü öğrenmeden... Vakıf olarak önümüzdeki ilkbaharda İstanbul’da bir animasyon kongresi düzenleyeceğiz. Hazar coğrafyasında kimin elinde ne varsa gelip burada paylaşmalarını isteyeceğiz. Bir başka çalışmamız ise Google gibi web portal. Bu, Kültür Bakanlığı ve Türk Tanıtma Fonu ile birlikte yürütülecek bir proje. Biz tarihimizi de başkalarından öğreniyoruz ya... Mesela İbn-i Sina hakkında bir şey merak edip de Google’a girince karşınıza çıkan İbn-i Sina ile ilgili bilgiler o kadar gözetimsiz ve iğreti ki... Yani adlarını sahipleniyoruz ama kim olduklarından habersiziz. Bir web portalla denetimli bir şekilde kendimizi kendimiz tanıyıp, tanıtacağız. İsmi ‘Zaman Haritası’ olacak. Üç yıl içinde yayına geçecek.
Ne kadara mal olacak?
Daha bilmiyoruz ama şu an ön gördüğümüz rakam 5 milyon dolar. Bu bütçe kullanım aşamasına kadar taşıyabilir, sonuçta sürekli inşa edilecek bir web sitesi.
Varlığımızı vakfa bağışladık şimdi vakfın kiracısıyız
Varlığınızın beşte birini mi hepsini mi vakfa bağışladınız?
Tamamını... Şu an vakfın evinde oturuyoruz. Kiracıyız. Bir kuyumculuk şirketimiz var, onun gelirinin beşte biri de vakfın.
Genelde kişiler yaşamlarını yitirdikten sonra mal varlıklarını bağışlar.
Biz şu an vakfın misafiriyiz.
Eşiniz Ayşegül Hanım da mı vakfın yönetiminde?
Evet. Birlikte yola çıktık. Eşimle üniversite birinci sınıftayken evlendik. O ODTÜ’de mimarlık okuyordu, ben kamu yönetimi ve siyaset bilimi...
Şu an vakıf olarak kaç öğrenciye burs veriyorsunuz?
Bu sene 50 öğrenci oldu. Hedefimiz 300 öğrenci. Sayıdan ziyade nitelikle ilgileniyoruz.
Nasıl?
Adalet ilkesi her şeyi kuşatıyor. Tüm çocuklar toplumun değeri, herkese de bu yardımı yapamayacağımıza göre seçime nereden başlayabiliriz diye düşündük. Yetim ve öksüzler, parçalanmış aile üyelerinden başladık. Bunların arasında da maddi durumu iyi olmayanları tercih ettik. İlk hedefimiz üniversite öğrencileri. Ama şu an doktora öğrencimiz de var, lise öğrencimiz de.
Star