Eleştiri -eski tabirle tenkit- modern zamanlarda en çok kutsanan kelimelerden/kavramlardan biri. Gerçi eleştiri ile tenkit arasında ‘yapısal’ bir fark yok değil. Tıpkı irfan ile kültür arasındaki yapısal fark gibi. Ama konumuz şimdilik bu değil. “Eleştirel yaklaşım” modernliğin ve modern bireyin bilhassa dinsel metinlere karşı en fazla istimal ettiği kavramsal tabirlerden biri. Bu yaklaşımın temelinde bireyi hakikatin merkezine alma (individüalizm-bireycilik) yani bir nevi putlaştırma temayülü yatar. Bunlar, hakikate teslim olmayı değil, onu teslim almak ister. Hakikati inhisar altına almak, avuçlamak ister.
Oysaki birey olarak hakikate dokunabiliriz sadece avuçlayamayız onu. İslam’ın diğer bir adının teslimiyet olması tesadüf değil. Kur’an-ı Kerim anlattığı hakikatlere önce iman (teslim) etmemizi, “iman dürbünü” ile bakmamızı ister. Dini metinler bağlamında tarihte ilk eleştirel yaklaşım tutumunu benimseyen ve sergileyen kişi İblis’tir. Allah’ın emrine karşı melekler gibi lebbeyk! (baş göz üzerine) demek yerine akıl yürüttü, eleştirel yaklaştı ve nihayet huzurdan kovuldu.
Bu anlamda İslam’da eleştiri yoktur, edep dairesi içerisinde “acaba hikmeti nedir?” diye sormak vardır. Kur’an-ı Kerim’in “hiç düşünmez misiniz, akletmez misiniz, tezekkür etmez misiniz, tedebbür etmez misiniz, tefakkuh etmez misiniz?” şeklindeki beyanları, -sanıldığının aksine- Kelam-ı İlahi’nin sistematik bütünlüğü, sözün bağlamı (siyak/sibak) ve muhatap kitle açısından düşünülünce bildiğimiz anlamda eleştirmeyi ve sorgulamayı değil, iman intisabıyla teslim olduktan sonra daha fazla kurbiyyet (Allah’a yaklaşmak) kazanmak için ayetler üzerinde derince düşünmeyi (teemmül) ifade eder.
Aynı şekilde “hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” (Zümer-9) ayet-i kerimesi klasik manada bilgiyi ve bilmeyi değil, iman etmeyi ve teslim olmayı içerir. Yani sözün muradı/mantuku “hiç inananlarla (bilenler) inanmayanlar (bilmeyenler) bir olur mu?” şeklindedir. İnanan bilir, iman bilmenin önkoşuludur çünkü. Bediüzzaman Said Nursi hazretleri marifetin bürhanlarının anlatıldığı 17. Lem’a’nın 10. Notasında eleştirel yaklaşımın tehlikelerini/tuzaklarını çok veciz bir biçimde özetliyor.
“…Cenab-ı Hakkın nur-u marifetine yetişmek ve bakmak ve ayat ve şahidlerin ayinelerinde cilvelerini görmek, berahin ve deliller mesamatiyle temaşa etmek iktiza ediyor ki; senin üstünden geçen, kalbine gelen ve aklına görünen her bir nuru tenkid parmaklarıyla yoklama ve tereddüt eliyle tenkid etme! Sana ışıklanan bir nuru tutmak için elini uzatma; belki gaflet esbabından tecerrüd et, onlara müteveccih ol, dur… Kendini mukabil tut, tenkid elini uzatma, tutamazsın. Tenkid parmaklarıyla tecessüs edilmez; edilse akar, kaçar…”
Objektiflik (tarafsızlık) kavramı da eleştiri gibi modernlik ve modern birey tarafından kutsanan kelimelerden/kavramlardan bir diğeri. Gerçekte hiçbir birey objektif olmaz/olamaz. Gerek doğuştan gerek sosyolojik gerek coğrafik olarak edindiği ön-yargılar, ön-kabuller, ön-inanışlar, ön-bilgiler tarafsız davranmasına izin vermez insanın. Bunlar, insanı insan yapan arızi değil asli özelliklerdir.
Bu manada objektiflik cansızlara ve hayvanlara mahsus bir şey. Bunlar objektif olabilir, insan olamaz. Cemil Meriç’in “objektiflik namussuzluktur” sözü ne de çok manidar! Objektiflik de eleştiri gibi modern bir tuzak olup şeytandandır ve onun mümeyyiz vasfıdır diyebiliriz. Karşıt olan tarafın düşüncesini zımnen doğru kabul etmek, paylaşmak ve onaylamaktır. 26. Mektup olan şeytanla mübareze bahsinde bakınız İblis bu tuzağı nasıl ustalıkla kullanıyor:
"Sen, Kuranı pek ali, pek parlak görüyorsun. Bitarafane (objektif) muhakeme et, öyle bak. Yani bir beşer kelamı farz et, bak. Acaba o meziyetleri, o ziynetleri görecek misin?
“Ey şeytan! Bitarafane muhakeme, iki taraf ortasında bir vaziyettir. Halbuki hem senin, hem insandaki senin şakirtlerin; dediğiniz bitarafane muhakeme ise; taraf-ı muhalifi iltizamdır,([karşıt tarafı seçmek) bitaraflık değildir, muvakkaten bir dinsizliktir. Çünki Kur’an’a kelam-ı beşer diye bakmak ve öyle muhakeme etmek; şıkk-ı muhalifi esas tutmaktır. Batılı iltizamdır, bitarafane değildir; belki batıla tarafgirliktir..."
Hâsılı, avuçlamak karımız ve haddimiz olmadığı için ince bir hakikate sadece dokunalım istedik. Ama bunu -yanlış anlamalara mahal vermeden- ne kadar becerebildik? Takdir siz kıymetli kârilerin.