Kur’an-ı Kerim’le münasebette iki yol ve seçenek vardır. Bir Kur’an-ı Kerim’e siper olmak var, bir de Kur’an-ı Kerim’i kendine siper etmek var. Zaman zaman fedakar ve cefakar ve ehli hizmet ve hamiyet Müslümanlar Kur’an için kendilerini feda ediyorlar ve Kur’an-ı Kerim’e sur ve zırh oluyorlar. Bediüzzaman, Kur’an etrafındaki koruma zırhlarının yıkıldığı için meydana atıldığını söyler. Bu zırhlar Kur’an dusturlarına ve öğretilerine hami olan Osmanlı devleti gibi örgütlü yapılardı. Bu yapıların tarihe karışması ve inkiraz bulmasıyla birlikte Kur’an bir nevi fiziken hamisiz kalmıştır. Lakin bu durumda zırhsız kalan Kur’an kendi kendine sahaya inmiş ve mucizekar manalarını izhar etmiştir (sunirihim ayatina fi’l. afaki ve fi enfusihim hatta yetebeyyene lehumu’l hakk) dolayısıyla hak ve hakikat vekaletsiz bir biçimde kendi kendini savunmaya başlamıştır. Lakin bir de tarih boyunca konumunu güçlendirmek için Kur’an-ı Kerim’i kendilerine zırh edinen insanlar vardır. Selman Avde bunların veya bu misillu insanların ‘tazimu nusus/nas ve kutsal metinlerin tazimi’ adı altında ‘tazimu nufus’ yaptıklarını yani nasları tazim ve onları tebcil adıyla aslında nefislerini tezkiye ettiklerini ve nefislerini tazim ettiklerini söylemektedir. Bu hususta Şeyh Selman Avde’nin ‘et teterrüs binnas’ makalesi ve yazısı sanki 100 yıl önce Bediüzzaman tarafından kaleme alınmış gibidir. Ya da 100 yıl önce Bediüzzaman’ın Sunuhat’ta söyledikleri bir biçimde Selman Avde tarafından 100 yıl sonra yeniden gündeme getirilmiştir. Önce Bediüzzaman’ın Sunuhat’ta söylediklerine kulak verelim ve ardından Selman Avde’nin yazdıklarına değinelim..
¥
Bediüzzaman Sunuhat’ta Kur’an-ı Kerim’i kendine siper etme konusunda şunları söylüyor: “Dediler: “Dinsizliği görmüyor musun, meydan alıyor. Din namına meydana çıkmak lâzım.”
Dedim: “Evet, lâzımdır. Fakat kat’î bir şartla ki, muharrik, aşk-ı İslâmiyet ve hâmiyet-i diniye olmalı. Eğer muharrik veya müreccih, siyasetçilik veya tarafgirlik ise, tehlikedir. Birincisi hatâ da etse, belki ma’fuvdur. İkincisi isabet de etse, mes’uldür.”
Denildi: “Nasıl anlarız?”
Dedim: “Kim fasık siyasetdaşını, mütedeyyin muhalifine, su-i zan bahaneleriyle tercih etse, muharriki siyasetçiliktir. Hem umumun mâl-ı mukaddesi olan dini, inhisar zihniyetiyle kendi meslektaşlarına daha ziyade has göstermekle, kavî bir ekseriyette dine aleyhdarlık meyli uyandırmakla nazardan düşürmek ise, muharriki tarafgirliktir.
“Meselâ, iki adam dövüşürler. Biri, zayıf düşeceğini hissederken, elindeki Kur’ân’ı kavîye uzatmakla himayesini davet edip, kavî bir ele vermek lâzımdır. Tâ beraber çamura düşmesin, Kur’ân’a muhabbetini, hürmetini göstersin, Kur’ân’ı, Kur’ân olduğu için sevsin. Eğer kavînin karşısına siper etse, himayet damarını tahrik etmeye bedel, hiddetini celb eder. Kur’ân’ı kavî bir hâdimden mahrum bırakmakla, zayıf bir elde beraber yere düşerse, o Kur’ân’ı kendi nefsi için sever demektir. “Evet, dine imale etmek ve iltizama teşvik etmek ve vazife-i diniyelerini ihtar etmekle dine hizmet olur. Yoksa “Dinsizsiniz” dese, onları tecavüze sevk etmektir. Din dahilde menfi tarzda istimal edilmez. Otuz sene halife olan bir zat, menfi siyaset namına istifade edildi zannıyla şeriata gelen tecavüzü gördünüz. Acaba şimdiki menfi siyasetçilerin fetvalarından istifade edecek kimdir, bilir misin? Bence İslâmın en şedit hasmıdır ki, hançerini İslâmın ciğerine saplamıştır.” Dediler: “İttihada şedit bir muarızdın. Neden şimdi sükût ediyorsun?” Dedim: “Düşmanların onlara şiddet-i hücumundan. Düşmanın hedef-i hücumu, onların hasenesi olan azim ve sebattır ve İslâmiyet düşmanına vasıta-i tesmim olmaktan feragatıdır...”
¥
Kur’an-ı Kerim’i kendilerine basamak ve siper edinenler tarih boyunca hep olagelmiş ve sapla saman birbirine karıştırılmıştır. Lakin batıl hiçbir zaman kalıcı olmamıştır. Sönüp gitmiştir. Belki de tarihte bunun en somut ve bariz örneklerinden birisi de Kur’an-ı Kerim’i mızrakların ucuna takarak sonuç alma siyaseti olmuştur. Bu Kur’an-ı Kerim’in manipülasyonudur ve bu yöntemle geçici bir sonuç almak mümkündür. Lakin dünya ömrü kısadır ve dünya da mekkardır ve kimseye yar olmaz. Geride sadece yanlışların vebali kalır.
Vakit