Kur’an’ın imajını Kur’an’ın hadimleri korumalı

Sabri ALTUN

Her şey bir ufuk ötesindedir, lakin ufuk ötesini görecek göz lazım.
“Ne kadar hayır varsa nurdan, ne kadar şer varsa zulmettendir.”
Hayır ve şer ise zaten kainatın her tarafında dağılmış vaziyettedir.
Bediüzzaman’ın tabiriyle, “bir ağacın iki dalı” gibi ta kıyamete kadar sürüp gidecek.
Bir de medeniyet-i hazıra vardır.
Bizi gericilikle itham eden medeniyet…
Bizi kandıran… 
Sinsi sinsi içimize nüfuz eden…
Biz dünyevileşmemek adına o medeniyetin birçok birimlerine hiç bakmadık.
Gel gör ki biz bakmadıkça nice nesiller onunla büyüdü.
*
Şöyle bir toplumsal-tarihi hafızamıza baktığımızda, mentalite ve düşünce olarak eski çağda kaldığımızı görüyoruz.
Yaklaşık iki yüz yıl önce dünya ile eşdeğer düşüncelerimiz belki varken biz orada kaldık, yüz yıl sonra tamamen geriledik ve halen gerilerde takip edip duruyoruz.
Hâlbuki “âlem-i İslâmın şahs-ı mânevîsinin kalbinde, gayet kuvvetli ve kırılmaz ‘beş kuvvet’ içtima ve imtizaç edip yerleşmiş.” (Hutbe-i Şamiye)
Hele bunlardan bir üçüncü kuvvet var ki; “insaniyete lâyık en yüksek kemalâta olan meyil ve arzu ile cihazlanmış olmak.” Yani hürriyet-i şer’iye, yani yüksek maksatlar, ulvi hisleri heyecana getirmek, gıpta ile kafirleri kıskanmak ile rekabet edip tam uyanmak ve gerçek bir medeniyet sunma azmi…
*
Asırlardır biz batının his ve heves fantezilerini besleyen medeniyetinin kolları altında inleyip durduk.
Önceleri onlardan bir şeyler öğrenelim diye en zekilerimizi gönderdik.
Onlar gidip geldiler ki dini de imanı da unutup gelmişler.
Tam bir şaşkınlık yaşamıştık.
Hatta Abdülhamit Han bir seferinde batıya gönderdiği aydınlarla ilgili şöyle bir serzenişte bile bulunmuştu:
“Bu gönderdiğimiz insanlarımızın hepsinin kafasını keseceksin sonra da oturup onlar için ağlayacaksın.”
Hakikaten manzara garipti.
Gidip gelenler çok farklı bir kişilikle dönmüşlerdi.
Bizim en kaliteli insanlarımızdı ama bekleneni asla vermemişlerdi.
Sonra ne oldu?
İşte bu günkü halimiz doğdu.
*
Avrupa’yı gıpta ederken, onları kıskanmamız lazımken, kıskanıp onlardan çok daha ileriye gitmemiz gerekirken onların kuklası olduk.
Onlar üfürdüler biz oynadık.
Onlar baldırlarını açtılar biz her tarafımızı açmaya çalıştık.
Onlar dinsiz yaşayabilirlerdi hatta yaşadılar da... (Yine de buna rağmen asla gerçek manada dinlerini atmadılar.)
Biz dinsiz yaşayamazdık fakat onlara bakıp dinimizi tamamen attık.
Öyle bir hal aldı ki şaşkına dönen ehli hamiyet; "medeniyet buysa ben cahil kalayım” deyip kabuğuna çekildi.
Hatta o kadar kızmıştık ki; “gâvur icadıdır” deyip almamız gereken medeniyetin güzelliklerine de kapımızı kapatmıştık.
Ve meydan tamamen onların oldu.
Biz defansa çekildikçe top onların ayağında kaldı.
Hücum üstüne hücum yaptılar.
Atak üstüne atak…
*
İsterseniz bu noktada bir fotoğraf çekelim:
Bir manada bütün İslam âleminde bütün büyük kafalar, bütün idareci kafalar, hemen hemen tüm aydınlar gaflete dalmıştı. Batı medeniyetinin ihtişamı onları kör etmişti.
Hani Bediüzzaman'a "rüyada hitebe"de “İslam alemi neden yenildi” diye sorduklarında ve "yenilginin hikmetini"  öğrenmek istediklerinde Bediüzzaman, "yenilseydik batı medeniyetini Asya da deruhte edecektik. Kendi elimizle bize bağlı tüm birimleri kör dehalara kurban verecektik” manasında verdiği cevabı düşündüğümüzde, manzara şöyle gözüküyor; İslam alemi tamamen geri çekilmiş vaziyettedir.
Aslında Kader-i İlahi bize defans yaptırıyordu.
Zira kör de olsa karşımızda bir deha vardı.
Biz çekildikçe o içimize girmenin yollarını aradı.
Dünyayı küçülttü.
Hâkimiyetini arttırdı…
Makro gerçeklerle yetinmeyip mikro âlemlere daldı.
“Asıl mutluluk ‘An’larda saklı” diye sloganlar üretip, işini “detaylarla” yapmaya başladı.
Ve işte biz bu detayları göremedik.
Bunun için bir kez daha gol yemiş oluyorduk.
*
Bu detayları ancak Bediüzzaman görmüştü:
"Lâkin, şimdi âlemdeki bir inkılâb-ı acîb-i medenî ve dünyevîdir. Bütün ezhânı (zihinleri) zapt ve bütün ukulü (akılları) meşgul eden nokta-i medeniyet, terakki ve dünyadır." (Münazarat:71)
Bu acayip medeniyet inkılabında bütün zihinleri meşgul etmek ve kendi hayat felsefesini yutturmak için tüm insanlığı hava yolunu kullanarak zapt etti.
Kendi yaşam yerlerini cennet gibi gösterdiler.
Yani şöyle demek istiyorlardı: “biz bu cenneti; yaşam şeklimize borçluyuz” deyip tüm insanlığı kendilerine hayran bıraktılar.
Bunun yapmak için elindeki en büyük silah; “görsel sanat” dedikleri sinema ve televizyondu.
Her bir film ve her bir dizi milyonların dimağlarında inkılâplara neden oluyordu.
İstedikleri medeniyetleri yüceltip istediklerini küçültüyorlardı.
Allah aşkına birazcık durup düşünün:
İslam âleminin dünyadaki oluşan menfi imajının yanında, ister istemez çoluk çocuğumuzun kucağında büyüdüğü TV dizilerindeki kahramanların hangisi gerçekten insaniyete layık bir kişilik sergiliyor?
Artık ne sinemayı ne de televizyonu görmezlikten gelemeyiz.
Bir asırdır her izlediğimiz filmde en masum gözüken günlük hayat akışında, mesela; her yemek masasında şarap ve rakı, insani ilişkilerde cinselliğin ön plana çıktığı bir hayat modelini dirhem dirhem yutturdular.
Yetişen her yeni nesil bu hayatı normal hayat olarak gördü.
Öyle bir ağ örülmüş ki bir yandan sureti haktan gözüküp büyük kumarları ve fuhuşu kötü gösterirken, diğer taraftan sonu oralara çıkan yollar ve labirentler açtılar.
Ufak kaçamakları sevimli hale getirdiler.
Daha da kötüsü “bilinçaltı” metotlarını kullanıp topyekûn duygusal katliamlara gittiler.

Aslında feraset sahibi birisi dünyanın yukarısına çıkıp kuşbakışı bakarsa; tüm insanların garip bir büyü altında yaşayan zombiler halinde gezindiğini görecektir.
Elhasıl; bu gün öyle bir noktaya gelmişiz ki; insanlığın dönüm noktasıdır. Artık globalleşen bu dünyada kitleleri rahatlıkla etkileyebilip yönlendiren tüm metotları batı medeniyetinin elinden alıp alternatif bir medeniyet olarak sunmak tüm ehli hak ve ehli hamiyetin boynunun borcudur.
Değil mi ki biz terakkide onları uçakla ve şimendiferlerle geçeceğiz.
Öyle ise “Hür Adam” filmiyle başlayan bu atağa toplu bir hücumla desteklemeliyiz.
Bence bu zemine el atmak zamanı gelmiştir. Onlardan daha üstün filmler ve daha muhteşem diziler yapabiliriz.
Elimizde Kur’an ve Kur’an hakikatleri var.
Dolayısıyla bütün dünyaya şu hakikati haykırma zamanı gelmiştir:
“Artık Kur’an’ın imajını Kur’an’ın hadimleri koruyacaktır.”

İlk yorum yazan siz olun
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.