Kur’an medeniyetinde saadet fabrikasının beş ana girdisi vardır: hak, fazilet, teavün, hidayet ve nuranî bir tekemmül, rabıta-i dinî.
Kur’andan uzaklaşmış olan (me)deniyet ise hakkın yerine kuvveti koymuş. Kim kuvvetli ise o üstün tutulmuş. Halbuki kuvvet daim haktadır. Eğer hakkı arayanlar batıl vesileler kullansalar geçici olarak batıla giderken hak vesileleri kullananlara mağlub olurlar. Bu durum, hakkın batıla yenik düşmesi demek değildir. Hak vesilenin batıl vesileye galib olmasıdır.
Kur’an medeniyetinin dayanak noktası daima haktır. Batılı bertaraf edecek olan da haktır. Hakk, adalet ve dengeyi kurmak ve korumaktır.
Kur’an medeniyeti yine müsbet bir esas olan fazileti hedef yapmıştır. Fazilet ise muhabbet ve birlikteliği gerektirir. Hep beraber İlahî Rıza’yı aramaktır. Şimdiki (me)deniyet ise menfaati fazilet yerine koyduğundan her fert ve her grup kendi menfaatine çalışırken başkalarının haklarını yerle bir etmektedir.
Kur’an medeniyetinin hayattaki düsturu olan müsbet davranış tarzı ise teavündür. Yardımlaşmak birleştirir ve cemaati hayatlandırır. Her bir ferdin hakk ı hayatı ve hukuku bu yardımlaşma içinde cemaat hayatının içinde muhafaza edilir ve her bir ferd cemaatin hayatına kendi hayatından bir değer katar. Şimdiki (me)deniyet ise savaşı esas tutmuş. Gayrısını yutsun ki kendi beslensin. Berikini yok etsin ki kendisi kalsın…
Kur’an medeniyeti hizmet tarzında da bir müsbeti esas alır ki o da Allah’ın verdiği hidayettir. Hidayet ise insana münasib bir terakki ve rafahı öngörür. Nefsin arzularını gemlemek ile ruhu yüksek makamlara çıkartmayı hedefler. Şimdiki (me)deniyet ise hevayı Hüda yerine koymuş. Heva ve hevesleri hem tahrik edip hem herkesin başına kendi hevasını müstebid bir hâkim etmiş ki daha ifsat için hariçten çok müdahaleye bile gerek kalmamış. Herkesin heva ve hevesini kendi başına bela etmiş[i].
Kur’an medeniyeti içtimai hayatta insanları bir arada tutan unsur olarak dinî, vatanî ve sınıfî birlikteliği esas almıştır. Menfi milliyetçilik ise nazarında mezmumdur, zemmedilmiştir. Başkalarını yutmak ve sindirmekle beslenen bir milliyetçiliği reddetmiştir. Peygamber Efendimiz Aleyhissalatü Vesselam “Arabın aceme, acemin Araba üstünlüğü yoktur” diyerek mensub olunan milletin bir üstünlük sebebi olmadığını bildirmiştir. Şimdiki (me)deniyet ise başkasına düşmanlığı doğuran ve kendi mensubiyeti hatırı için hakları yerle bir eden menfi milliyetçiliği esas tutuyor. Sadece milletler değil gruplar arasında da bu menfi davranış tarzı gelen geçer olmuş. Hakkı arayanlar elbette bu batıl yolu kullanmamaları gerekir ki vazifeleri birleştirmek ve bir çatı altında toplamak iken dağıtmasınlar.
Müsbet beş esas üzerine kurulmuş olan Kur’an medeniyeti karşısında menfi beş esas üzerine kurulmuş olan bir (me)deniyet var. Tahrip tamirden kolay olduğundan az bir hareket ile ifsat edici kuvvetler çok fesada sebebiyet veriyorlar. Tamirciler ise hakiki bir birliği temin edemediklerinden çok fazla gayret ve himmetle beraber kemiyeten muvaffakiyetleri görülmüyor.
Elbette tamire çalışanlar da bu menfi esaslar üzerine kurulu (me)deniyetten bütün bütün teberri de edemiyorlar. Çünkü hepimiz bu zamanın çocuklarıyız. Umumî havadan etkilenmemek ise kolay değil ve büyük bir himmeti gerekli kılıyor. Bu asrın libasından soyunmakla Asr-ı Saadetin havasını teneffüs edebiliriz. O zaman Kur’an Medeniyetiyle yaşayabiliriz.
Müsbet esaslar üzerine kurulu olan Kur’an medeniyetini yaşamak faziletli medeniyetin bir ferdi olmak daim müsbet hareketi gerektiriyor. Külliyet içinde cüziyetini muhafaza için her ferd kendi hususi gayesine giderken umumi gayeyi de beslemeli. Hem cemaatin feyzinden istifade etmeli hem de kendi şahsî gayret ve himmeti ile cemaate bir katkısı olmalı.
Umumî ve büyük ve ulvî bir gayeye doğru ilerleyenler kendi ruhlarının tenevvürü ve inbisatını cemaat içinde aramalı ve rabıtalarını kopartmamalı ki bir bedenden koparılıp atılmış bir uzuv gibi hayatsız, ölü kalmasın.
Müsbet hareket manası taşıyan bütün gayretler ferdin hususiyetini muhafaza ederken birliği bütünlüğü sağlıyorlar. Ne cemaat için ferd feda ediliyor ne de ferd için cemaat…
İşte Kur’an medeniyeti beş girdi ile yani; hak, fazilet, hidayet, taevün, rabıta-i dinî olan beş müsbet unsur ile saadet fabrikasını işlettiriyor ve medeniyet-i fuzlâ bütün insanlara güler yüzlü bir gelecek vadediyor.
[i] Toplumun bitin fertlerini ifsad etmeye çalışan böyle büyük bir tahribatçıya karşı Kur’anın micizevi bir lem’ası olan Risale-i Nur gibi bir tamirci galebe edebilir ki, her bir ferdin vicdanına bir yasakçı bırakıyor.