Kurşunlu Camiini yakan ateş yüreğimizi de yaktı… Aklım çocukluk ve gençlik yıllarıma gitti. O yıllarda bazen annemin eteğine tutunarak, bazen de faytonlara binerek geçerdim Kurşunlu Camiinin avlusundan. Bir köylü çocuğu olarak ilk tanıştığım şehir olan bu rüyalarımın mekânı Diyarbekir’de dedemgiller oturuyordu. Yılda bir-iki kere oraya gidince ayrılmak istemiyordum Kurşunlu Camii yakınındaki dedemin evinden.
Akraba akranlarımla oynardık o güzel mabedin avlusunda. Ama şimdi kurşunlar o mahalde mekân tutmuş. Ezanlar susturulmuş, minare mahzun, kurşunlu kubbe yanmış, tarihi kapı kül olmuş… Orada sevinç kalmamış, bütün güzellikler mahzun, duaya kalkan eller yok artık o mübarek mekânda…
Bu nadide Diyarbekir beldesi gençlik yıllarımda da bana mekân oldu. Sosyal hayata ilk defa orada gözlerimi açtım. Risale-i Nurla, Nurlu simalarla ilk olarak orada tanıştım. Rabbim, Ortaokul ve lise tahsilimi bu şehirde yapmayı nasip etmişti… Bu yıllar hayatımın en güzel ve en verimli yılları olmuştu. O yıllarda Ucuzluk Pazarı kurulurdu Kurşunlu Camiinin avlusunda. İkinci el ortaokul-lise kitaplarını ucuza oradan alırdık. En son, birkaç yıl önce arkadaşlarımla iki rekât “tahiyyetülmescid” namazı kılmıştık bugün yakılıp yıkılan o tarihin yadigârı olan hüzünlü mekânda…
Ulu Camii, Nebi Camii, Dört Ayaklı Minare Camii, Hz. Süleyman Camii ve daha nice kutlu mekânlarda eda ederdik namazlarımızı öğrencilik yıllarımızda. Diyarbekir hayalimin güzel şehriydi. Orada yaşamak, o tarihi mabedlerde Allah’ın huzurunda elpençe durmak benim için bir özlemdi. Ama şimdi manevî iklimine aykırı kurşunlu rüzgarlar orada esmekte ne yazık ki… Harabezâr olmuş Kurşunlu Cami ve çevresi. Akıl almıyor, kalb dayanmıyor, nasıl böyle bir vahşet olur, sahabelerin kabirlerinin bulunduğu bu İslâm diyarında?..
Fatih Paşa-Kurşunlu camiinin yanmış halini görüp gözyaşı döken ve “Keşke bu cami yerine evim yanaydı oğul!” diyen ana ile birlikte benim de içim yandı. Gözyaşlarıma hâkim olamadım, adeta kanım dondu… Kim bilir, gözyaşlarını içine akıtan nice insanlar bu yürek yakan manzaraya büyük bir üzüntüyle çaresizce baktı…
Eminim ki, oradan geçen kuşlar da, o duvarlardaki taşlar da, o mabette dergâh-ı İlâhide elpençe durmuş olan insanlar da lanet okudular insanlıktan çıkmış insanlık düşmanlarına... Kim bilir, Kurşunlu Camiine kastedenlere, nice ehl-i imanın bedduası çoktan çıkmıştır asumana…
Sadece Diyarbekir’de değil, yazık ki fitne ve fesat yayıldı bir çok İslâm âleminde… Kardeşlik, birlik, beraberlik, ittihad-ı İslâm nerede?.. Nasıl içimiz yanmasın ki Şeytan ve avaneleri her yerde, imanlı gönüller ise üzüntüde, kederde… Berrak su yerine kan akıyor adeta İslâm ülkelerinin derelerinde…
Kadir-i Zülcelâl olan Rabbimin gücü ve kudreti elbette her şeye yeter. İsterse yazı kışa, kışı yaza çevirir. İsterse zalimleri anında kahr u perişan eder. Ama imtihan oluyor bütün insanlar. Kimisi ebedî bir saadeti yaşamak için Cennete davet edilecek, kimileri de ebedî bir azap için Cehennemi boylayacak…
Şüphesiz her şeyde bir hayır var. Rabbim şer gibi görünen çok şeyi hayra tebdil eder. Unutmayalım hadiseler bizi ikâz etmektedir. Musibetler de olmasaydı gaflet içinde olan insanlar uyanmaz, şeytanların oyuncağı olurlardı. Duaya, ibadete devam edelim. İhlâslı bir hayatı yaşamak için Rabbimize dönelim… Her şeyin Rabbimizin iradesiyle olduğunu unutmayalım… Bütün insanlar hakkında Allah’ın adaleti er geç tecelli edecektir. Elbette akıbet Allah’a inanan ve Ona kul olanların olacak, Allah düşmanları kahrolacak, imanlı gönüller kazanacaktır şüphesiz…