Kemal Benek’in röportajı:
Risale Haber
Harran Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç Dr. Adem Ölmez, Kürt açılımını Risale Haber’e değerlendirdi.
Hükümetin Kürt açılımını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bugün reddedilemez bir vakıa ile karşı karşıyayız. Gün geçmiyor ki doğudan bir kardeşimizin ölüm haberini duymayalım. Bu gerçeği görmezlikten gelemeyiz. Alışkanlıklarımıza da kurban edemeyiz. Öyle ise mutlaka bu kan akışına bir çözüm bulmak gerekir. Hükümetin bu çerçevedeki çalışmalarını gecikmiş bir çaba olarak değerlendiriyorum. Hiç kuşkusuz gecikmesi yapılmamasını değil daha ciddiyet ve süratle meselenin ele alınması gereğini ortaya koyar.
Hükümetin çabasını olumlu karşılamakla beraber şunu da ilave etmemiz gerekir. Yüzyılların birikimiyle ortaya çıkan bir sorun hemen bir çırpıda çözülemez öyle ise olayın üzerinde teenni ile durarak heyecanlı konuşmalara kulak verip heyecana gelmeden bir çözüm yolu aramalıdır. Şunu gözden uzak tutmamak gerekir: Hiçbir tarihi olayın neden ve sonuçları aynı değildir. Bu olayda dünyadaki hiçbir benzerinin aynısı değildir. Bundan dolayı mesele kendi şartları içerisinde ele alınarak çözülmelidir.
Geçtiğimiz yıllarda da zaman zaman benzer açılımlar yapıldı. Ancak bunların bir türlü neticeye ulaşamamasını neye bağlıyorsunuz?
Adına ne derseniz deyin ister Kürt açılımı, ister şark meselesi, ister doğu sorunu. Bu sorunun çözülmesi için gerekli en temel yaklaşımlardan birisi empatidir. İnsanların karşısındakileri kendi yerine koyabilmesidir. Bu yaklaşım sergilenirken bir karşılıklı samimiyet gösterilebilirse konuşmaya ve birbirimizi anlamaya başlamışız demektir. Geçmişte sorunun çözümü için gösterilen gayretlerde bu noktalarda eksiklikler vardı. Siz karşınızdaki insanın doğuştan getirdiği hak ve hürriyetlerine saygı göstermek zorundasınız. Size doğuştan öğrendiğiniz dili kullanmanız yasaklansa ne yaparsınız? Ayrıca, kendilerini etnik bir tanımla ifade eden kişileri siz nasıl inkar edebilir siniz? Yani “Kürt ırkı yoktur” demek sorunu çözümüne katkı mı sağladı. Yoksa daha da çıkmaza mı çekti.
Yeni açılım da benzer bir akibete uğramaması için nelere dikkat edilmeli?
Bu noktalara bakıldığı zaman geçmiş dönemlerdeki çözüm önerilerinde bu iki temel yaklaşımın eksikliği görüldü. Empati ve Samimiyet… Bu yaklaşım sağlanırsa bölge halkı sizin samimiyetinize inanırsa kucaklaşmak için ilk adımlar atılmış olur. Tabi ki empati ve samimiyet karşılıklıdır. Siz onlara bu yaklaşımı sergilerseniz onlar da size aynı yaklaşımla döneceklerdir.
Güneydoğuyu bilen ve orada yaşayan bir akademisyen olarak sizin çözüm önerileriniz nelerdir?
Bizler yıllarca Güneydoğu’da yaşamış bir akademisyen olarak Türkiye’nin genelinde tartışılan konuları yaşayarak görüyoruz. Bir yanda itilmiş, hak ve hürriyetleri elinden alınmış, göçlere maruz bırakılmış, insanlar diğer yanda ise şehid cenazeleri… Hiç kuşkusuz iki yanlıştan bir doğru çıkmaz. Bunun her ikisinin de önüne geçmek gerekiyor.
Peki bu nasıl olacak?
Öncelikle bölge halkı ile karşılıklı samimiyet sağlanmalıdır. Bunun için özel reçeteler aramaya gerek yok. Dünkü tarihinize baksanız görürsünüz. Osmanlılar döneminde 400 sene sürdürülen karşılıklı empati incelenmesi gereken bir konudur.
Bölge halkı ile birkaç güzel söz söyleyerek yakınlaşma sağlanabileceğini düşünmemek gerekir. Bu noktada somut adımlara ihtiyaç vardır. Ele alınarak incelenmesi gereken önemli bir konu da dindir. Bilindiği gibi bölgenin Osmanlı egemenliğine giriş sürecinde İdris-i Bitlisi Yavuz Sultan Selim’e bölge insanını anlatırken “Allah’ın birliğinden başka bir hiçbir konuda ittifak etmezler” diyerek, hem inançlarına olan bağlılıklarını hem de aralarındaki ihtilafları belirtiyordu. Bugün de bölge çok farklı değil. Birleştirici bir unsur olarak din ele alınarak incelenmelidir. Din kardeşliği kavramı ulus devletin katı otoriter baskısı altında yok edilmeden insanlar arasında birleştirici bir iksir olarak sunulmalıdır.
Bölgenin sosyolojik yapısının bu sorunu beslediği tezine ne dersiniz?
Bu doğru bir tespittir. Bölgenin feodal yapısı, ağaların ve yerel ileri gelenlerin baskısı altında ezilen halk kendisini yeterince geliştirememektedir. Şunu kesinlikle unutmamak gerekir. En kötü otoriteler bile anarşizm ve başıbozukluktan iyidir. Bugün dağılma sürecine girmiş olan feodal yapı yerini anarşizme bırakmamalıdır. Maalesef bugün bölgede çalışan bizler bu sürecin izlerini görüyoruz. Eskiden aşiret reisinden veya ailenin ileri gelenlerinden çekinen insanlar bugün yavaş yavaş bu çekinmeyi de atarak önü alınamaz bir anarşizmin içerisine doğru ilerlemektedir.
Sosyal yapıdaki bu değişimin olumsuz etkilerini nasıl gidermeliyiz?
Hiç kuşkusuz eğitimle. Burada bölgedeki sorunun çözümü için önemli bir başlık daha ortaya çıkmaktadır: Eğitim. Bölgede içi dolu bir eğitim seferberliği başlatılmalıdır. Bu seferberlik üç beş aylık göstermelik uygulamalar olmamalıdır. Bölge insanının sorunlarını çözmeye dönük pratik çözümler içeren bir eğitim sistemi uygulanmalıdır. Gençler bir yandan evrensel demokratik eğitim anlayışının verileri ile geliştirilirken diğer yandan onların mahalli özelliklerini dikkate alan eğitim yaklaşımlarına ağırlık verilmelidir. Özellikle hiç Türkçe bilmeyen ilköğretim okullarında öğrenci-öğretmen diyalogunun sağlam olması için Kürtçe bilen öğretmenler bölgede istihdam edilmelidir.
Bölgede terörü önlemek için alınmış olan askeri tedbirlerin ne gibi etkisi var?
Geçmişte bu konuyla ilgili önemli hatalar yapılmıştır. Bunların en önemlisi hiç kuşkusuz Koruculuk sistemidir. Koruculuk sistemi halk arasında ikilik ortaya çıkmasına neden olarak bölge halkı arasındaki birlik ve beraberliği bozmuştur. Bazılarında silah var bazılarında yok. II. Abdülhamid dönemindeki Hamidiye Alayları gibi. Bölgede zaten bir asayiş sorunu var. Durup duruken belki insanların elindeki silahları almak gerekir. Ancak siz onların eline silah verirseniz bunun sonu ne olur? Bugün eğitimli, üniversiteler bitirmiş insanların eline verilen silahlar bile sorun olabilmektedir. Ülkenin meşru iktidarları silahlı insanlar tarafından alaşağı edilebilmektedir. Nasıl olur da cahil insanların eline silah verebilirsiniz?
İşte acilen yapılması gerekenlerin başında Korculuk sisteminin kaldırılması gelmektedir. Tabiî ki bugün gelinen noktada Koruculuk sisteminden nemalanan birçok kesim var onları rahatsız etmeden sosyal huzursuzluklara yol açmadan bu tehlikeden kurtulmalıdır.
Devlet içinde öbeklenmiş ve terörü önlemek için hukuk dışı yollarla çeşitli teşebbüslerde bulunanların teröre ne gibi katkıları oluyor?
Devletin demokratik pratikleri halka şefkatle ulaşmalıdır. Açıklıkla Türkiye’nin her tarafındaki insanlar hak ve hürriyetlerini mükemmel şekilde kullanabilmelidir. Geçtiğimiz dönemde görülen pek çok faili meçhuller devletle halk arasındaki sıcaklığı bozan bir fonksiyon icra etmiştir. Ayrıca devletin bazı kurumlarının hukuk dışı bazı uygulamalara taraf gibi görünmesi yakınlarını kaybeden bölge halkı tarafından nefretle karşılanmıştır. İşte burada devletin kendilerine karşı samimi olmadığı kanaatine ulaşmışlardır.
Bölgede huzursuzluğu önlemek için ekonomik olarak neler yapılabilir?
Ekonomik tedbirler bölgedeki huzursuzluğu önlemenin önemli ayaklarından birisidir. Bölgede işsizlerin artması, dağa çıkanların artmasına zemin hazırlamaktadır. Şu unutulmamalıdır. Tarih boyunca büyük huzursuzlukların temelinde ekonomik nedenler vardır.