Konunun barışçı bir şekilde sonuçlanmasını arzu eden herkes, sürecin baltalanmasına yönelik bazı provokasyonların olabileceğini ve buna hazır olunması gerektiğinibiliyor ve bunu her vesile ile ifade ediyor. Özellikle bu sürecin başladığına dair bilginin kamuoyu ile paylaşılmasından sonra bu kaygılar daha net bir şekilde ifade edilmeye başlandı.
Bu provokasyon korkusuna dair kaygıların kamuoyu ile yüksek sesle ve defalarca farklı kişiler tarafından açıklanması da bir yerde iyi oldu. İnsanlarımızın, bu konuda her vesile ile ortaya konan tezgâhların iyice farkına vardığını, her türlü oyun ve tezgâha rağmen sürecin devam edebileceğine olan inançlarını güçlendirdikleri bu şekilde anlaşılmaya başlandı.
Tam bu noktada, deyim yerindeyse korkulan oldu. Paris’te üç PKK’li kadının infazı ile sonuçlanan olayın, bu süreci baltalamaya dönük bir eylem olduğu konusunda herkes hem fikir ve bu konudaki kaygılar da gerçekleşti. Bu tezgâhın aleti durumunda olan kişi veya kişiler, Paris’teki Garedu Nord’da bulunan bir binanın birinci katında yer alan Kürdistan Enformasyon Bürosu’na (Kürt Enstitüsü) gelerek susturuculu silahla ateş açtı. Saldırıda PKK’nın Almanya sorumlusu Sakine Cansız, Kürdistan Ulusal Kongresi (KNK) Paris Temsilcisi Fidan Doğan ile Leyla Söylemez başlarından vurularak öldürüldü. Bu üç kişiden haber alamayan arkadaşlarının haber vermesi üzerine binaya giren polisler, öldürülen üç kadının cesedi ile karşılaştı.
Sakine Cansız, PKK’nin hayatta kalan beş kurucu üyesinden birisiydi ve Abdullah Öcalan’a yakınlığı ile biliniyordu. Şimdi herkes, bu olayla ilgili olarak açıklamalarda bulunuyor. Çok önemli bir noktada konsensüs sağlanmış gibi gözüküyor. ‘’Bu infazlar, İmralı ile başlayan görüşmeleri baltalamaya yönelik bir eylemdir.’’
Bu noktada önemli bir konu ön plana geçiyor. Bu infazı kim veya kimler gerçekleştirdi? Tetikçi tam olarak tespit edilse bile, perde arkasında kimler var? Olayın kolayca aydınlanması da çok kolay görünmüyor. Çünkü cinayetler çok profesyonelce işlenmiş ve bu olayı azmettirenler de arkalarından büyük ihtimalle kendilerine ulaşılabilecek bütün yoları kesmek için profesyonelce çalışmışlardır.
Tetikçi kesin olarak tespit edilse bile, bunun hangi örgüt ve istihbarat kuruluşu ile olan bağlantısı ortaya çıkarılacak mı? Böyle bir olayın bireysel olarak işlenebileceği konusu, kimsenin aklından bile geçmiyor. En azından bugüne kadar gelişmeler ile ilgili olarak böyle bir kanaat kuvvet kazanmış gibi görünüyor. PKK’nin de içine bazı uluslararası örgütlerin elemanlarının, örgüt üyesi olarak sızmış olmaları o kadar zor değildir. Barış sürecinden rahatsız olan bir istihbarat örgütü tarafından bu infazın işlenmiş olabileceği görüşü, bana göre diğer bütün ihtimallerden daha kuvvetlidir.
Evet, Türkiye’nin, Kürt Meselesini halletmesini istemeyenlerin sayısı o kadar çok ki, işte bu durum, sonuca ulaştırmayı güçleştiriyor. Kürt Meselesinin can yakmasından nemalanan uluslararası çok sayıda devlet, örgüt veya istihbarat teşkilatının varlığı, birçok araştırmacı tarafından ortaya çıkarılmış durumda. Bu noktada Sakine Cansız’ın kimliği de büyük önem kazanıyor.
Sara kod adlı Sakine Cansız PKK’nın kuruluş çalışmalarında aktif olarak çalıştı. Tuncelili olan Cansız, Elazığ ve Bingöl’de örgütlenme çalışmalarını sürdürdü. 1978 yılında Diyarbakır’ın Lice ilçesine bağlı Fis köyünde PKK’yı kuran isimler arasında tek kadın olarak bulundu. Sakine Cansız, 12 Eylül askeri darbesiyle gözaltına alındı ve Diyarbakır E Tipi Cezaevi'nde yattı. Dünyanın en kötü cezaevlerinden birisi olan Diyarbakır Cezaevi'nde tutuklu olan Cansız, 1980’li yıllarda ilk siyasi savunma yapan kadın PKK’lı olarak örgüt içerisinde etkinliğini artırdı.
Cezaevindeki direnişi nedeniyle PKK içerisinde etkili bir konuma geldi. 1990’lı yıllarda tahliye olduktan sonra Bekaa Vadisi'ne gitti. Uzun süre Osman Öcalan’ın liderliğindeki Zeli Kampı'nda bulundu ve burada kadın örgütlenmesini yürüttü. Ancak 1992 yılında PKK’nın geniş kapsamlı eylemlere girişmesi ve bunun ardından 500 kadar militanını kaybetmesinin ardından, Osman Öcalan tarafından sorgulandıktan sonra örgüt içinde pasif bir konuma getirildi. Sakine Cansız, Murat Karayılan tarafından Almanya temsilcisi olarak atandı. Almanya’dan sonra ise Fransa’da örgütsel çalışmalara devam etti.
İşte Sakine Cansız, Avrupa’da çok etkili olan PKK’lilerin önde gelenlerinden biri olarak biliniyordu. Ve bu cinayet, bu nedenle özellikle planlanmış ve ustaca uygulanmıştır. Ayrıca, Paris; Kürt dili, kültürü, edebiyatı, folkloru ile ilgili çalışmaların yapıldığı çok önemli bir Avrupa şehri olarak bilinir. Avrupa’da kurulan Kürt Enstitülerinin en eskisi Paris’tedir ve burada yıllardır bu konuda önemli çalışmalar yapılmaktadır.
Şimdi bu suikastın altından ne çıkacağı sorusuna herkes cevap bulmaya çalışıyor, fakat bu konu diğer birçok suikastta olduğu gibi perde arkasının karanlıklarda kalma ihtimali çok yüksek. Çünkü her şekliyle büyük bir tezgâhın bir parçası olarak uygulanan bu cinayetten önce, önemli hazırlıkların da yapıldığı, kameraların devre dışı bırakıldığı ve hiçbir iz bırakılmadan operasyonun tamamlandığı gibi bir görüntü var.
Fakat biz yine de bu olayın bütün yönleri ile ortaya çıkmasını temenni edelim. Böylece Türkiye’de huzur ve barışın gelmesini istemeyen bazı çevreleri hep beraber öğrenmiş olacağız. Yüz milyarlarca doları bugüne kadar PKK ile mücadelede harcayan, enerjisinin büyük bir kısmını bu yolda heba eden bir Türkiye’nin uğradığı bu maddi ve manevi zararın boyutlarını ölçebilmek mümkün değildir.
Fransız polisi cinayet ile ilgili olarak Sivas doğumlu Ömer Güney isimli bir şahsı gözaltına aldı. Şimdi konu ile ilgili olarak çok yönlü bir araştırmanın devam ettiği ifade ediliyor. Ömer Güney de çok ilginç bir tip. Beraber aynı evi paylaştığı ve bir süre tutuklu kaldıktan serbest bırakılan Y. A.’nın ifadesine göre hiçbir iş yapmıyor. Fakat su gibi para harcıyor. Kırk beş takım elbisesi var. Ömer Güney, iki yıl kadar önce örgüte katılmış ve Sakine Cansız’ın güvendiği adamlardan biri olarak sivrilmeye başlamış.
İşte böyle karışık bir ilişkiler ağı ile karşı karşıyayız. Sivas nüfusuna kayıtlı olan Ömer Güney, sık sık çok iyi bir Kürt olduğunu ifade etme ihtiyacı duyuyor ve sosyal medyayı çok aktif bir şekilde kullanıyor. Üç infazın ardından cenazeler gece geç vakit binadan çıkarıldığı sırada da binanın önüne gelip manzarayı çok sakin bir şekilde seyrederken de kameralara yakalandı. Tabi soruşturma sonuçlanana kadar kesin bir yargıda bulunmak doğru değil.
Eğer bu cinayetlerin Ömer Güney tarafından işlendiği kesinleşirse, bunun arkasındaki azmettirici gücün kim olduğu çok büyük önem kazanacak. Burada çok önemli bir konu daha ön plana çıkıyor. Son iki yılda, Ömer Güney’in çok sık bir şekilde Türkiye’ye geldiği, Ankara ve İstanbul’da bazı kişilerle görüştüğü ifade ediliyor. Ömer Güney, en son Paris’te işlenen cinayetlerden sadece on dokuz gün önce Ankara’ya bir seyahatte bulunmuş ve Ulus’ta bir otelde üç gün kalmış. Belki de perde arkasında bu olayı azmettirenler, eğer bu görüşmelerin kimlerle yapıldığı ortaya çıkarsa, daha kolay bir şekilde ortaya çıkabilecek.
Belki de bu önemli olayın Uluslararası boyutlarında bulunan güçlerin de ortaya çıkmasının yolu açılacak. Ve eğer böyle bir şans ortaya çıkarsa, eminim ki, meselenin çözümü noktasında çok önemli bir adım atılmış olacak. Bu noktada, Darbeleri Araştırma Komisyonu Başkanı Sayın Nimet Baş’ın ifade ettiği Özel Harp Dairesinin bir rolü olabilir mi? Araştırması gereken çok önemli bir konu da budur. Ankara Cumhuriyet Başsavcıvekilliği de, Ömer Güney’in bağlantılı olduğu kişilerin araştırılması maksadıyla soruşturma başlattı. Bütün bu araştırmaların sonucunu beklememiz gerekir.
Burada hükümetin çok önemli bir adımından da bahsetmeden geçmeyelim. Hükümet, başlattığı bu barış sürecine bir katkı sağlamak amacıyla, Paris’te infaz edilen üç PKK’linin cenazelerinin Türkiye’ye getirilmesine izin verdi. Diyarbakır’da da yine biraz şova dönük bir cenaze töreni yapıldı. Burada sevindirici olan taraf ta, güvenlik güçlerinin törene hiç müdahale etmemesi ve töreni organize eden BDP’nin de daha önceki olaylardan ders çıkarmış gibi bir tavır sergileyerek, taşkınlıkların önüne geçmeye çalışması yönünde gösterdiği gayretler ve tören boyunca yapılan ikazlar. İnşaallah bu ılımlı hareketler, bundan sonraki süreç boyunca da devam edecek.
(Devam edecek)