Adına "Kürt sorunu" dediğimiz meselenin, nereden kaynaklandığını da, nasıl hâl yoluna konulacağını da kavrayabilmiş değiliz, henüz.
Gazetecilerin sığ, günübirlik bakışlarının; stratejistlerin ruhsuz, hesapçı ve konjonktürel yaklaşımlarının; politikacıların çıkarcı / pragmatist tavırlarının; askerlerin insan unsurunu hiçe sayan, erdemden, vicdandan, entellektüaliteden uzak tutumlarının, Kürt sorununun nedenlerini, nasıl hâl yoluna konulabileceğini akl-ı selîmle, kalb-i selîmle ve hatta zevk-i selîmle vuzûha kavuşturabilmeleri mümkün mü?
Ama Türkiye'de bu kişiler konuşuyor yalnızca!
* * *
Kürt sorunu, Kürtlerin sorunlarından ibaret değildir. Kürtlerin siyasî, ekonomik ve kültürel sorunları gibi niceliksel sorunların ötesinde, kapsamlı, köklü ve derin bir sorundur. Kürt sorunu, Türkiye'nin, bölgenin ve hatta dünyanın geleceğiyle ilgili çok yönlü, çok boyutlu, çok bilinmeyenli kompleks, niteliksel bir varoluş sorunudur.
Kürtlere, bir takım siyasî, sosyal, ekonomik ve kültürel haklar verilerek yani salt seküler yöntemlerle bu sorunun halledilebileceğini düşünenlerin nasıl büyük bir yanılgı içinde olduklarını, Kürtlerin bu tür haklarının hemen hepsi bir şekilde verilmiş olmasına rağmen, Kürt sorununun kangrene dönüşmesi, bütün çıplaklığıyla ortaya sermiştir.
Türkiye'nin, bölgenin ve dünyanın eşiğinden geçtiği ve medeniyet buhranı olarak adlandırdığımız, sadece Türkiye'nin değil, bölgenin ve dünyanın alacağı şekli görece belirleyebilecek çapta bir varoluş sorunu var karşımızda.
* * *
Bu dünya-tarihsel varoluş sorunlarını kavramadan Kürt sorununu çözmeye kalkıştığımızda "çuvallayabileceğimizi" görebilecek bir entelijansiyası yok ülkemizin: Gazeteciler, stratejistler, politikacılar ve sivil-askerî bürokrasiden oluşan Türkiye'nin entelijansiyası, ya güç, çıkar ve iktidar aygıtlarını ele geçirme; ya da güç, çıkar ve iktidar odaklarına yamanma ve bunlardan nemalanma derdinde yalnızca.
Sağcı, solcu, laik-dinci Türk entelijansiyasında iki tür "insan tipi" var: "Asalaklar" ve "salaklar": "Asalaklar", her fırsatta ve her ortamda "malı götüren" tiplerden; "salaklar" ise, "malın götürüldüğünü" sonradan fark edip "malı neden kendilerinin götürmediğine" hayıflanan tiplerden oluşuyor.
* * *
Oysa bir ülkenin entelijansiyası, o ülkenin tarihî derinliğinden süzülüp gelen sorunları, bölge ve küre ölçeğindeki tarihî gelişmelerle değerlendirebilecek çapta derin nefes alabilen; ülkesinin insanlarının din, dil, ırk, cins ve sınıf farkı gözetmeksizin bütün sorunlarıyla hemhal, hemdert ve hemdost olabilen; fikir, oluş ve varoluş çilesi çeken; yaşadığı tarihî tecrübeyi içselleştirmiş, özümsemiş; insanlık tarihinin akışını, seyrüseferini iyi bilen; insanlık çapında ideallere, fikirlere ve ufka sahip; yenilgi gibi görünen ânları zafer anlarının tohumlarının ekileceği çok yönlü, çok katmanlı, çileli, umut çiçeklerinin yeşertildiği cihad / varoluş zamanları olarak görebilen; bütün insanlığa, tabiata ve varlığa kendisinin, ülkesinin, insanlığın sınandığı Allah'ın ihsanı, lütfu ve inayetinin tecellîgâhları olarak bakarak ilim, irfan ve hikmet anahtarlarıyla yola koyulabilen; kendinden geçerek kendine gelebilme, kendine gelerek kendinden geçebilme şiarı, şuuru ve şiiriyle donanabilen yüce ve alçakgönüllü öncü kişilerden teşekkül eder.
* * *
Eğer Türkiye, "asalak" ve "salak" entelijansiya müsveddelerinden kurtulabilirse, şu temel, yakıcı gerçekleri görmeye başlayacaktır:
1-Kürt meselesi, ümmet kimliğini yok ederek etnik / ulusal kimliği kışkırtan modernliğin bir sonucudur.
2-Kürtler, Osmanlı medeniyetinin yaşadığı iki büyük kriz sırasında -biri yükseliş sürecinde Şeref Han'ın, diğeri yokoluş sürecinde Bediüzzaman'ın öncülüğünde- ümmet bilinciyle hareket ederek ümmet ruhunun çökertilmesini önlemiş asil bir kavimdir.
3-Modern Türk ulus devleti, Türkleri de, Kürtleri de İslâmî ortak bağlardan uzaklaştıracak tohumları ekerek, hem kendini yok edecek; hem de bu ülkenin onlarca kavminin sarsılmaz ümmet bağlarını berhava edecek bir cinayet işlemiştir.
4-Etnik ve ulus kimlik süreci, Kürtleri, Arapları, Türkleri ve Farsları, birbirinden uzaklaştırmakta, sadece Batılı emperyalistlerin düzenlerinin ve düzeneklerinin sürmesine yaramaktadır.
5-Türklerin, Kürtlerin, Arapların, Farsların ümmet bilinciyle gerçekleştirecekleri medeniyet sıçraması, hem emperyalistlerin oyunlarını bozacak; hem de Müslümanların dünya tarihinin yeniden yapılmasında adaletin, erdemin, vicdanın, hakkaniyetin küre ölçeğinde hâkim olabileceği küresel bir medeniyet ufkunun kapılarını bütün insanlığa açacak yegâne varoluş yolculuğudur.
Yenişafak