Risale Haber-Haber 7 yazarı Mehmet Ali Bulut, Kürt sorunun çözümünün Kur’an’ın adalet-i mahza prensibinde olduğunu yazdı.
Kürt meselesi “ben haklıyım, sen haksızsın” tartışmalarıyla geçiştirilebilecek boyutunu aştığını belirten Bulut, "Artık kabul etmeliyiz ki o dağları bombalamak bir çözüm değil. 10 şehide karşı 100 teröristi öldürmek de yarayı sarmıyor, derinleştiriyor! Çünkü o teröristin annesi oğlunu terörist bilmiyor ki! İş bu noktaya gelmiş…" dedi.
"Ulusal, üniter bir devlet kuracağız diye yıllarca Kürt’ü yok saydık. Kimliğini aldık, yerine bir şey veremedik. Adını değiştirdik; eskisini silemedik. Şeyhini, ağasını öldürdük, daha vicdansız olan terör ağalarını onlara musallat ettirdik. Yani yapamadık işte! Asimile edemedik!" diyen Bulut, yazısını şöyle sürdürdü:
"Unutmamak lazım ki musibet; cinayetin neticesi mükâfatın mukaddimesidir. Biz de şu musibeti, gelecek saadetimizin; barış ve huzurun mukaddimesi yapabiliriz. Bunun için Kur’an’ın adalet-i mahza olan prensibine uysak yeter. O da şudur:
“Bir masumun hayatı ve kanı, hatta bütün insanlık için bile olsa heder edilemez!”. TC kendi kutsiyetinden vazgeçecek; vatandaşının hayatını kutsi bilecek!
Kudret nazarında bir insan ile bir insanlık eşit olduğu gibi, adalet nazarında da bir insanla tüm insanlık eşittir. Kişi kendisi, kendiliğinden hakkından feragat eder o başka!
Bediuzzaman, Hutbe-i Şamiye’de Arapları ve Türkleri ümmetin ‘ağabeyleri’ olarak niteler ve onları, ‘müşfik’ olmaya çağırıyor.
Madem ki, bu vazife bizim, biz şefkat göstereceğiz.
Bu dünya herkese terakki ve refah sunarken neden biz birbirimizi yemeye devam edelim.
Hem çözüm yollarını da ancak biz üretebiliriz. Daha yüz yıl önceye kadar, 72 kavmi bir arada ve sükûn içinde tutan biz değil miydik?
Evet çözümü ancak biz bulabiliriz? Çünkü o çözümler, bugün çoğumuzun okuyamadığı tozlu raflarımızdaki kitaplarda saklı. Tarihi boyunca kargaşadan kurtulamamış Irak’ı ve hiç huzur bulamamış Lübnan’ı her şeye rağmen asırlarca huzur ve güven içinde tutmuş Osmanlılardır.
Osmanlı da Türktü ama Türkçü değildi, ulusalcı hiç değildi. Onun Türk devleti olmadığını kim söyleyebilir. Olsa olsa bir takım ırkçı kafatasçı bağnazlar olabilir ki onların da bu behrede esamisi olmaz..
Elbette ki onun da bir milliyeti vardı. Ama fertler arasındaki bağın adı ‘İslam milliyeti’ idi. O bağları çözüp, yerine kan ve dil bağını getirip bizi böyle zaafa uğratanlar utansın!
Yaşasın İslam kardeşliği!
Ve aferin o Kürde ki, Türk’e nefret duyan kardeşini ıslah etmeden ondan vazgeçmez! Ve yazıklar olsun o Türk’e ki yavrusu için ağlayan Kürt kadınının acısını içinde duymaz!