Kemal Benek'in röportajı:
Gönüllü kuruluşlarca Şanlıurfa’da günde bin aileye gıda yardımında bulunan aş evinin sorumlusu. Şanlıurfa’nın sevilen simalarından Aziz Kutluay:
"Kürt sorununu Urfa modeli çözer"
İsim çok. Bunun temelinde ırkçılığın yatıyor. Elbette herkes aşiretini, kavmini, ırkını sevecek. Bu doğal bir şey. Fakat “en faziletli benimkidir” dediğinde dava oradan çıkıyor. Cumhuriyetin ilk kurulduğu yıllarda böyle bir problem yok. Daha sonra Türk unsuru çok öne çıktı. Böyle olunca Kürt varlığını tanımadılar.
Osmanlı döneminde böyle bir şey var mıydı?
Yoktu. Olsa da münferitti. Batıdaki isyanlar gibiydi.
Etnik bir problem değil…
Değil. Doğuda Kürt unsurunun çoğunluğu Şafiidir. Şafii dört mezhep içinde biraz daha işi sıkı tutan bir yapıya sahip. Tasavvuf olarak çoğu da Nakşidir. İşin en uç noktalarında. Bu insanlardan bir anarşi, terör gelmesi mümkün değil. Fakat sistem yanlışlık yaptı. Kürtçe konuşanlara kızdılar. Milletin başındaki puşuyu yırttılar. Örtüleriyle uğraştılar.
Ne amaçla yapıldı bunlar?
Bizim inancımız şu: Dinsizliğin altı anarşi üstü istibdattır. Bir yerde İslam yoksa, dine karşı çıkılıyorsa bilin ki onun altında gizliden gizliye mantar gibi anarşi türer. Üstünde de cunta. Tarih buna şahittir. Ne kadar dinsizleşmiş yapılar var olmuşsa altında anarşi, üstünde istibdat türemiştir. Başka bir şey olamaz. İslâmın getirdiği o adalet olsa ne anarşi ne istibdat olur. İşte asrı saadet bunun en güzel örneğidir. Peygamber Efendimiz’in (asm) yanında Bilal vardı ama Habeşliydi. Habeş kimliğini kullanırdı. Bilal-i Habeşi denirdi. Suheyl vardı Rumi idi. Suheyl-i Rumi denirdi. Rum kimliğini kullanırdı. Selman (ra) da İran’dan geliyordu, Selman-ı Farisi kimliğini kullanırdı. Resulullah Efendimiz bunu telaffuz ederdi. Biz bunlardan rahatsız olduk “tek yapı, tek milliyet” dedik. Bu mümkün değil.
Din unsurunu vurguluyorsunuz. Ancak ne devlet katında ne de Kürt kimliğinin savunucuları arasında dini söyleme rastlanmıyor…
İkisi de yanlış. İki yanlışın çatışması doğruları üzüyor. Milletin kurtuluşu ittihadı İslamdır. Ayrılıkla bu işin olacağını hiç kimse zannetmesin. Koca bir imparatorluğu küçülttük. Küçük küçük ırki ve milli devletler de kuruldu fakat yine mutlu değiliz.
Urfa’da bu problem kendini nasıl gösteriyor?
Urfa’da çok köklü aileler var. Tarih boyunca Türk-Kürt-Arap kavgası olmamış. Gerek Kürt, gerek Türkmen gerek Arap ailelerde hakikaten sağ duyu hakim. Bir iki istisnayı çıkarırsak hepsi birlikten, beraberlikten yana. Bu bir. İkincisi Urfa’da güzel çalışmalar var. Bunu göz ardı edemeyiz. Belki Türkiye’nin hiçbir yerinde olmayan kardeşlik bağlarımız. Mesela şu grup, şu vakıf, dernek demeksizin herkes birbirinin hizmetini alkışlar. Bu çok büyük bir şey. Urfa bu yönden şanslı.
Urfa farklılıkları olduğu gibi kabul etmiş?
Tabi. Bir de Urfa’da üç unsur birbiriyle çok sıcak bir şekilde kaynaşmıştır. Mesela Türkler İmadettin-i Zengi ekolünü bilir. İmadettin-i Zengi Atabek Aksungur’un oğlu. Türkmendir. Araplar Sahabe İyad bin Ganen’i çok iyi bilir. Urfa’nın ilk fatihi. İkinci Fatih de İmadettin’dir. Kürtler Selahaddin-i Eyyubi’yi bilir. Ki o İslam birliği için hakikaten çok emeği olan bir kişi. Bu bağlar çok önemli. Urfa’ya dışarıdan empozeler oldu fakat tutmaz. Bugün bir camiye gittiğimizde camide Türkü, Kürdü, Arabı hepsi bir arada kardeş gibi. Mesela mahallede, sokakta, iş yerimizde asla kimsenin içinden böyle aksi bir düşünce gelmez.
Dışarıdaki empozeler zarar verdi mi?
Vermez. Kız vermişiz kız almışız. Bir defa “müminler kardeştir” kalesi bizi koruyor.
Urfa’nın peygamberler şehri olması kardeşlik bağının oluşmasında ne gibi etkisi var?
Hz İbrahim’in beldesi, menzili olması yönüyle, ayrıca sahabelerin buralara gelip fethetmesiyle atılan o temeller gerçekten birliktelikleri sağlayan çok büyük etkenlerden birisi.
Sistemin yanlışlarından bahsettiniz neler onlar?
Sistem ırki esasları getirdi. O dönemde Bediüzzaman bunun yanlış olduğunu kerratla belirledi. Bu memlekette yalnız bu unsur değildir. Hatta bugün Türklük, Kürtlük veya Araplık adına çıkan bazı insanlar için Bediüzzaman “levhi mahfuza bakmak lazım” diyor.
O kadar iç içe geçmiş?
Evet. Mesela biz konuşmalarımızda şunu diyoruz; Kardeşler hangimiz ana rahmine düşerken kendimizi Allah’a sipariş ettik. Yarabbi beni mutlu bir Türk, Kürt, Arap yarat. Allah diledi yarattı. Yarattığında da ne dedi “tanışasınız.” Farklılıklar adres olarak verildi. Eğer böyle bir tercih hakkımız olsaydı bugün doğan çocukların büyük bir çoğunluğu Avrupa Birliği’nde doğmak isterdi. Milli gelir daha fazla, refah düzeyi daha yüksek. Allah bizi diledi, nakşetti. Her birimizi Türk, Kürt, Arap yarattı. Bunun için şimdi kalkıp Nakkaş adına konuşup kavga etmek çok yanlış. Sistem bunu anlayamadı. İttihat ve Terakki’nin, Jöntürklerin uzantıları maalesef cumhuriyet kurulduğunda da bunu yaptılar ve böyle gideceğini zannettiler ama bu mutlaka patlak verecekti.
Bir çok konferansa katılıyorsunuz. Dini önceleyen bu söyleminiz nasıl bir tepki görüyor?
Din bu milletin dem ve damarlarına yerleşmiş. En uç toplantılara gittik. Dini doğru anlatırsanız insanlar dinliyor, hiçbir problem yok. Yeter ki bu millete doğru dini verelim. Bugün bölgemizde kan davaları olduğunda hiç kimse onda etkin bir barış yapamaz. Ama ulema, maneviyet ehli olan kişiler o davaya girdiğinde kolaylıkla hallolur. Kerratla başımızdan geçmiştir; 3-5 insan ölmüştür. Gitmişiz bir aşrı şerifle, bir vaazla konuştuğumuzda adam teslim olmuştur. Hatta namaz kılmasa bile. Dine bu milletin acayip bir saygısı vardır.
Bölgede kan davası olaylarının çok olmasının kaynağı ne olabilir?
Cehalettir. Ama eskisi gibi kalmadı. Güzel bir gençlik geliyor. Türkiye’de artık hakim olan sağduyunun, radyoların, yerel basının gençlik üzerinde etkisi çok. Herkes okuyor, araştırıyor. Yeni genç öğretmenlerin köylere, kırsal alanlara dağılmasıyla cehaletin İnşallah beli kırılacaktır. Kırıldı da biraz daha var.
Kan davası dışında etnik bir çatışma veya kavgayla karşılaştınız mı?
Hayır. 58 yaşındayım. Bu Kürttür, bu Araptır, bu Türktür diye kavga edenleri hiç duymadım. Urfa’da asla böyle bir şey olmadı. Ama gıyaben bazı şeyler söylenmiştir. Bunlar etkisiz kalmıştır. Bu da yine cehalettendir. Birileri bunu kaşımak istedi. Kısmen tutmaya çalıştı tutmadı. Tutmaz da.
Sorunun çözümüne yönelik önerileriniz neler?
Devletin başını şöyle kaldırıp şapkasını önüne indirip düşünmesi lazım. Biz nerede hata yaptık. Hatalar da çok bariz meydandadır. Gerek sivil, gerek askeri kesim o hataları görecek. Artık bağırmakla, çağırmakla olmuyor. Sloganla da olmuyor. Denendi. Dağa taşa yazıldı “ne mutlu Türküm diyene.” Olmadı. Bunun yerine “ne mutlu Kürdüm diyene” yazsalar yine olmaz. Bunun yerine hak ve hukuk dediğimiz yani adalet, özgürlük tam manasıyla olursa bu iş biter. Herkesin hakkını vermek lazım. İlla Müslüman olması şart değil. Hangi dine mensup olursa olsun. İslam adalet dinidir. Bir insanın temel beş hakkından can, akıl, mal, nesil emniyeti olursa bu iş biter. Fakat böyle inadına inadına işi unsurculukla, menfi milliyetçilikle halledilemez. Türkiye’de şu akım var; Biri “ver kurtul” diğeri “vur kurtul” diyor. Ne ver kurtul, ne vur kurtul. Kardeş ol kurtul deriz. Kardeş olmakla birbirimizi saygı ile karşılamamız, fikirlerimizi kabullenmemiz lazım.
Bu kadar yanlış ve tahrike rağmen hala birliktelik varsa bunu nasıl yorumlarsınız?
Temeli çok sağlam. Buradan Van’a, Kars’a gittiğim zaman gönül rahatlığıyla ibadetimi yapıyorum Kürt kardeşimin misafiri olabiliyorum. Sırtımı ona dönebiliyorum. Ama benim bir ard düşüncem yok. Ard düşüncem olsa belki oralara gitmem. Şimdi sistemin yapacağı eğitimde bunu düşünmeli. Yani dillerin çok olması ihtilaf değildir. Bir renktir. Allah bunu böyle yaratmıştır. Her dil bir ayettir.
Sahabelerin mensup olduğu ırk ile tanınması günümüze çok önemli bir mesaj değil mi?
Evet. Peygamber Efendimiz (asm) hiçbir zaman kimsenin alt kimliğini, üst kimliğini değişmedi. Kimsenin makam ve mevkiini yıkmaya da gelmedi. O tamir etmek için geldi. Önce İslam’ı anlamak lazım. Son zamanlarda görüyorsunuz ayak üstü fetva verenler var. Adam yeri geldiğinde “Diyanet İşlerimiz var” diyor yeri geldiğinde kendisi fetva veriyor. Halbuki ehli konuşmalı. Burada hepimiz elimizi yüzümüze koymalıyız. 30 yıldır bu kavga var. Tarihte de bazı dönemlerde olmuş. Bunu nasıl hallederiz diye düşündüğümüz zaman hakikaten çok güzel sonuç verecek. Mesela Urfa müziğini ele alalım. Çok güzel. Neden? Çünkü üç unsurun müzik anlayışı var. Arapçanın, Kürtçenin, Türkçenin oluşturduğu mozaikten dolayı o kadar tatlı. Urfa müziği her zaman gündemdedir.
Kardeşlik müziğe de mi yansımış?
Tabi tabi. Mesela damak tadı. Bugün McDonalds’ın en korktuğu şeylerin başında lahmacun geliyor. Damak tadı üç unsurun damak tadının sonucudur. Birleşilirse damak tadı gibi müzikteki lezzet gibi güzellik meydana çıkacak.
Yöneticilerin ne gibi vasıflara sahip olması lazım? Halk nasıl bir yönetici tipi istiyor?
Tayin edilen idareciler çok önemli. Bu sadece valiyle kalmıyor. Müdürler, komutanlar hatta karakol komutanları, öğretmenler, sağlık personeli… Hepsi donanımlı gelse böyle bir mesele kalmaz. Ama adam geliyor bakıyorsunuz kışkırtıcılık yapıyor. Tahrik ediyor. Çok yaşandı. Münferit de olsa insanın canını sıkıyor.
Medyanın tavrı peki?
Medya; edipler edepli olmalı. Edepsiz olursa çok kötü olur. Yani bazı medya kuruluşlarının çok yanlış yaptığını düşünüyorum. Akşam haberlerde bir şeyler dinlerken içimize bir inşirah gelsin diyoruz içimiz kararıyor. Sağduyulu medyanın daha başarılı olması için dua ediyoruz. Diğerlerini de Allah ıslah etsin diyoruz.