Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Wilson da bu arada bir bildiri yayınlamıştı. Wilson bu bildiri ile Osmanlı yönetimi altında yaşayan bütün unsurlara haklarının verilmesi gerektiğini kamuoyuna deklare etmişti. Ayrı bir devlet kurma taraftarı olan bazı Kürtler ile Ermeniler, bu bildiriden de cesaret almışlardı. Kürt Teali Cemiyeti’nin başkanı Seyyid Abdulkadir, görüşlerini öğrenmek ve nüfuzundan yararlanmak için Bediüzzaman’a da başvurmuştu.
Bediüzzaman Ermeniler ve İngilizlerle anlaşma düşüncesini kesin bir dille ret etmişti. Paris yakınlarındaki Sevr kasabasında yapılan barış görüşmeleri sırasında Şefik Paşa ile Ermeni Temsilcisi Bogos Nubar Paşa arasında bir antlaşma yapıldı. Bu antlaşmanın ana konusu, İngiliz himayesi altında bir Kürt Devletinin kurulmasıydı. Antlaşma konusu duyulunca hem Şark illerinden, hem de İstanbul’dan büyük tepkiler yükselmeye başladı. 20 Aralık 1920 günü Paris’te Ermeni Bogos Paşa ile Kürt Şerif Paşa arasında imzalanan ve kamuoyuna açıklanan muhtıra metni şu şekildeydi:
“Ermeni ve Kürt uluslarının yetkili delegeleri olan bizler yüksek ırka mensup, çıkarları ortak ve resmi ve gayrıresmi hükümetleri kendilerine bunca zulüm etmiş bulunan Türklerin boyunduruğundan tamamen kurtularak ve bağımsızlıklarından başka bir gaye ve maksat takip etmeyen iki milletin emellerini Barış anlaşmasına sunmakla onur duyarız.
Ulusların kendi kaderlerini kendilerinin tayin etmeleri konusundaki ilkesine dayanarak büyük devletlerden birisinin koruması altında bağımsız bir Ermenistan ve bir Kürt Devletinin kurulmasını ve bütün büyük devletlerin uluslarımızın emel ve arzularını kabul ederek aydınlanma ve gelişmede bize teknik yardım yapmalarını Barış Konferansından istemek konusunda fikir birliğine vardık.
Toprakların paylaşılması sorununa gelince, daha önce sunduğumuz muhtıralarla belirttiğimiz sınırların çizilmesi sorununun da Barış Konferansının iyi niyet ve adalet duygularına bırakırız. Çünkü verilecek kararın adaletli olacağına inanıyoruz. Bundan başka azınlıkların hukuku ile ilgili anlaşmayı da sunarız. (1)
Bu bildiri üzerine Bediüzzaman, Dava Vekili Ahmet Arif ve Binbaşı Muhammed Sıddık imzasıyla Vakit gazetesinde bir açıklama yayınlandı. Şerif Paşa’nın şiddetle kınandığı bu açıklamada “dört buçuk asırdan beri İslam’ın fedakar ve cesur taraftarı olarak yaşamış ve dini geleneklere bağlılığı gaye bilmiş olan Kürtler, henüz beş yüz bin şehidin kanları kurumadan, şişlere geçirilen yetimlerin, gözleri oyulan ihtiyarların hatırlarını teessürle anarken İslamiyet’in zararına olarak, tarihi ve hayati düşmanımız ile barış anlaşmaları imzalamak suretiyle hareket edemezler” denilmiş ve bu yazıdan sonra da Şerif Paşa Vakit gazetesine bir telgraf çekerek Kürt delegeliğinden çekildiğini bildirmişti.
Bu konuyla ilgili olarak, Bediüzzaman’ın bu sıralarda Eşref Edip’in sahibi ve Mehmet Akif’in de başyazarı olduğu Sebilürreşad’ın 4 Mart 1920 tarihli ve 461. sayısında “Kürtler ve İslam” başlıklı şöyle bir yazısı yayınlandı:
“Bu hususta en ziyade söz söylemek selahiyetine haiz bulunan ve Kürtlerin salâbet-i diniye, necabet-ırkiye ve celadet-i islamiyesini bihakkın temsil eden Dar-ül Hikmet-il İslamiye azasından Kürt eşraf ve mütehayyızanından bulunan fazıl-ı şehir Bediüzzaman Said Kürdi Efendi Hazretleri buyuruyorlar ki:
Bogos Nubar ile Şerif Paşa arasında akdedilen mukaveleye en müskit ve beliğ cevap, Vilayat-i Şarkiye’de Kürt aşairi rüesası tarafından çekilen telgraflardır. Kürtler, Camia-i İslamiyeden ayrılmaya asla tahammül edemezler. Bunun aksini iddia edenler, mutlaka makasıd-ı mahsusa tahtında hareket eden ve Kürtler namına söz söylemeye selahiyattar olmayan beş-on kişiden ibarettir. Kürtler, İslamiyet nam ve şerefini i’la için beş yüz bin kişi feda etmişler ve makam-ı hilafete olan sadakatlerini isar ettikleri kan ile bir kat daha te’yid etmişlerdir.
Ma’hud muhtıranın esbab-ı tanzimine gelince; Ermeniler, Vilayat-ı Şarkiye’de ekall-i kalil derecesinde bulundukları için, asla bir ekseriyet teminine ne kemiyetten, ne de keyfiyeten şarki Anadolu’da iddia-yı temellükte muvaffak olamayacaklarını son zamanlarda anladılar. Maksatlarına Kürtler namına hareket ettiklerini iddia eden Şerif Paşa’yı alet etmeyi müsait ve muvafık buldular. Bu suretle Kürt ve Ermeni davası ortada kalmayacak. Şarki Anadolu’daki iftirak amali mevki-i fiile çıkmış olacaktı. İşte bu gaye ile, o ma’hud beyanname müştereken imzalandı ve konferansa takdim olundu. Ermenilerin maksadı Kürtleri aldatmaktan başka bir şey olamaz. Çünkü ileride Kürtlerin kemiyeten hal-i ekseriyette bulundukları inkâr edemeseler bile, keyfiyeten, yani ilmen, irfanen kendilerinden dûn oldukları bahanesiyle Kürtleri bir millet-i tabia haline getirecekleri muhakkaktır. Buna ise, aklı başında olan hiçbir Kürt taraftar değildir. Zira Kürtler bu beyannameye yalnız sözle değil, bilfiil muhalif olduklarını ispat ediyorlar.
Kürtlük davası pek manasız bir iddiadır. Çünkü her şeyden evvel, Müslüman’dırlar. Hem de salâbet-i diniyeyi taassup derecesine isal eden hakiki Müslümanlardan... Binaenaleyh, Ermenilerle aynı ırktan bulunup bulunmadıkları meselesi, onları bir dakika bile işgal etmez. İslam, uhuvvet-i İslamiyeyse münafi olan kavmiyet davasını men eder....
Kürdistan’a verilecek muhtariyetten bahsediliyor! Kürtler, ecnebi himayesinde bir muhtariyeti kabul etmektense, ölümü tercih ederler. Eğer Kürtlerin serbest-i inkişafını düşünmek lazım gelirse, Bogos Nubar’la Şerif Paşa değil, Devlet-i Aliye düşünür.. Hülasa Kürtler bu hususta kimsenin tavassut ve müdahalesine muhtaç değildirler.’’(2)
DİPNOTLAR:
1- Uğur Mumcu, age, sayfa: 13–14
2- Abdulkadir Badıllı. Bediüzzaman Said-i Nursi. Mufassal Tarihçe-i Hayat. Timaş Yayınları. İstanbul. 1991 Sayfa.