Kürt Teali Cemiyeti ile Said Nursi’nin münasebetlerini ortaya koymak için yapılan ve Risale Haber’de “Kürt Teali Cemiyeti” başlığı altında üç bölüm olarak yayınlanan çalışma ile ilgili olarak, olumlu ve olumsuz birçok tepki aldım. Böyle tartışmalı bir konu için tepkileri normal karşılamak gerekir. Bunun için de memnun kaldığımı ifade etmeliyim. Elbette farklı görüşler olacaktır. Olmalıdır da. Yazarlar da eleştirileri dikkatle dinlemeli ve kendi paylarına düşen dersleri almalıdırlar.
Said Nursi ve Kürt Teali Cemiyetinin münasebetleri konusunda çok şey söylenmiştir. Bu cemiyetin kurucuları arasında bulunduğundan, sonradan üye olduğuna kadar veya hiç zaman üye olmadığına kadar geniş bir yelpazede görüşler ifade edilmiştir. Fakat bugüne kadar bunların hiç birisi ile ilgili olarak ortaya tatmin edici bir belge konulabilmiş değildir.
Meseleye hamasi duygularla ve hissiyat ile bakmak doğru değildir. Doğru olan ne ise onu olduğu gibi ortaya çıkarmak için el birliği ile çalışmamız gerekir. Osmanlı İmparatorluğunun son döneminde çok farklı cemiyetler kurulmuştur. Bunlar içinde elbette Osmanlı Devletinin aleyhine çalışan ard niyetli cemiyetler olduğu gibi, böyle zor zamanlarda en uygun çıkış yolu bulmak için çalışan cemiyetler de olmuştur.
Kürt Teali Cemiyeti, o zamanın mevzuatına göre resmi olarak kurulmuş ve üç yıl boyunca çeşitli faaliyetlerde bulunmuştur. Bu cemiyet genel olarak Osmanlı Devleti ve özel olarak da Kürtler için en uygun çıkış yolunu bulmak amacıyla kurulmuş bir cemiyet idi. “Kürt Teali Cemiyeti” başlıklı yazımızda verdiğimiz, cemiyetin amacını belirten ifadelerde bu husus açık olarak görülmektedir.
Bu cemiyetin kurucuları arasında üst düzey görevlerde bulunan bazı bürokratların da olması, bu görüşü doğrulamaktadır. Hatta Kürt Teali Cemiyeti Başkanı olan, Mevlana Halid-i Bağdadi’nin önemli halifelerinden Seyyid Taha’nın torunu ve Seyyid Ubeydullah’ın oğlu olan Seyyid Abdulkadir, Osmanlı Şuray-ı Devlet yani bugünkü adıyla Danıştay’ın başkanı idi.
Bunun gibi İstanbul’da yaşayan, Osmanlı yönetimi ile çok yakın ilişkiler içinde bulunan ve önemli devlet görevlerinde bulunan çok sayıda şahsiyetten de bahsetmek mümkündür. Bediüzzaman, bu şahsiyetlerin bir kısmı ile yakın bir arkadaşlık ilişkisi içinde bulunuyordu. Mesela Kürt Teali Cemiyeti kurucuları arasında bulunan Mehmed Şefik Arvasi, Bediüzzaman’ın yakın dostu ve talebesi idi.
Bediüzzaman’ın zaman zaman yazılar yazdığı Serbesti gazetesi sahibi Mevlanzade Rıfat da, Bediüzzaman’ın görüştüğü kişiler arasında bulunuyordu. Aynı şekilde Cemiyetin üyesi olarak adı geçen Abdurrahim Zapsu da, Bediüzzaman’ın yakın dostları arasında bulunuyordu.
Bu çalışma neticesinde benim ulaştığım kanaat, Said Nursi Kürt Teali Cemiyeti kurucusu olmadığı gibi üyesi de olmamıştır. Fakat bazı yakın dostlarının bu cemiyetin kurucuları arasında bulundukları ve aktif bazı çalışmalar yaptıkları da yukarıda ifade ettiğimiz gibi zaten bir sır değildir. Bu dostları vasıtasıyla Said Nursi’nin bu cemiyete zaman zaman uğraması ve görüş alışverişinde bulunmuş olması da kuvvetle muhtemeldir.
Said Nursi Kürdistan’da doğmuş, eğitimini bu bölgede almış, bu bölgenin büyük bir kısmını gezmiş, sorunları yerinde tespit etmiş, bunların çözümü için kafa yormuş, projeler üretmiş, büyük ve fedakârca gayretlerde bulunmuş bir bölge insanı olarak elbette Kürtlerin ‘’tealisi’’ için elinden geleni yapacaktı ve yapmıştır.
Said Nursi, hayatının otuz yılını fasılasız Kürtler arasında geçirmiş ve onlara hizmet etmiştir. 1907 yılının sonlarında İstanbul’a birinci sefer gidişi de, aynı amaca hizmet etmek amacıyla “Medresettüzehra” projesi ile ilgili çalışmalarda bulunmak maksadıyla olmuştur.
Aynı şekilde Said Nursi, İslam kardeşliğini ve ümmetin birlik ve beraberliğini esas alan görüşlere sahip “Tevhidi”, fikirlere sahip bir mümin olarak da; Türk, Arap veya hangi kökenden olursa olsun bütün Müslümanların da “tealisi” için elinden gelen bütün gayretleri göstermiş ve çalışmalarda bulunmuştur. Bütün hayatı, eserleri ve fikriyatı, bunun en parlak ispatı olarak orta yerde durmaktadır.