“Ne zamanın içindeyim, ne de büsbütün dışında” der Tanpınar. Bazı zaman zamanın içinde olmak sıkar, dışına çıkmak sıkıntıyı hafifleştirir. Mesel dünyasına dalmak, Anka Kuşunun kanatlarını takip etmek, hayal gemisine binmek; bilinmezin izinde serinlemek arzusudur hep.
Hayalen bir yerlere gitmek, gerçekte gitmekten daha kolay ve rahatlatıcıdır. Hayal atı anda kaç tur atar, kaç âlem dolaşır, kaç elem geride bırakır; gelir usulca dizginini yine aklın eline veriver.
Zaman yerinde dura dursun, o nice elemi zamanın dışına atıp da gelmiştir. Zamanın dışında ürktüğünde de zamanın çocuğu olduğunu hatırlar; Günlük gündemler, mahalleden şehire, şehirden küreye uzanan hadiseler zinciri… İzini sürdüğü mekân daireleri yine zamanın başka akışı değil midir?
Kehf Ashabının zamanı ile rüya zamanı aynı zaman mıdır? Yine sinema; başka zaman rüyası değil midir?
Yaşadığımız gerçekte bir rüya olmasın; hakikati örten bir rüya, hikmeti perdeleyen bir hülya. Perdeleri aralamak; kendini, eşyayı, esmayı keşif…
Bir damlada boğulmak; deryadan mahrumiyet değil midir? Bir damladan olanın bir damla dünyayı kabul görmesi; boğulmanın en derini, elemin en kesifi, rüyanın en aldatıcısı.
Rüyası olmayanın hakikatte hedefi olur mu? Hedef rüyalarla süslenmemişse gerçeğe nasıl dönüşür?
Hakikat rüyasına hangi zamanla erişilir? Cismin zamanı, kalbin zamanı, ruhun zamanı… An, günler ve yıllar evveli yıllar sonrası. Ruh zamanı tanır mı, zaman ruha bir şey yapabilir mi? Beden elbisesini giymiş bir kere; kâh anda, kâh evvelde, kâh ahirde.
Mekân ayakları nereye götürürse elbisesiyle oradadır; hayal atının nereye gittiğini bilen var mı? Yerde yürürken göğe bakmak, gökte asılı iken yere yönelmek; memleket nere! Hangi zamanın çocuğusun; nefsin, kalbin, ruhun?
Ne zamanın içinde, ne de dışında!
Hakikat zamanı, zaman hakikati; damlada deryayı görerek boğulmamak, deryada damlayı görerek yine boğulmamak…
Kutlu ramazan, kutlu gecede hakikat rüyasıyla dirilmek duasıyla…