Risale-i Nurda en yüksek kariyer, sahabe mesleğini bize talim eden eserleri anlayarak okumak ve yaşamaktır. Haftalık ders gruplarımızdan birinde arkadaşlarla yaptığımız müzakereli okumalarımızda işlediğimiz gıybet bahsindeki ikazları bilfiil yaşamak üzere birbirimizi murakabe etmeğe karar vererek ayrıldık. Bu yazımda talebe sıfatımla bu konuda anladıklarımızın bir özetini sizlerle paylaşmak istiyorum.
Topluma musallat sinsi bir hastalık olan, ‘‘günahların en münafığı’’ gıybet, hem şahsi, hem içtimai hayatımızı tehdit eden bir hal almış bulunuyor. Evet günümüzde aile hayatımız, akrabalarla ilişkilerimiz, müminlerin mabeynindeki muhabbet ve kardeşliğin en büyük engeli ve yıkıcısı gıybettir.
Biz hizmet-i imaniye ve Kuraniye dairesi içindekilerde ne hazindir ki, bu hastalığı üzerimizden atamıyoruz. Elimizde çok tesirli bir reçete olan, Risale-i Nur eserlerini okuyoruz, ama her nedense bu illeti bir türlü bırakmıyoruz. Üstad Hazretleri gıybetin ne kadar şeni’ bir günah olduğunu izah etmesine rağmen biz bir yandan bu dersi okuyor ve hala gıybete bazen bilerek, bazen farkında olmadan devam ediyoruz. Fertlerin gıybeti yanı sıra herhangi bir cemaat hakkında yapılan gıybet bu hastalığı külliyet kesbeden bir cürüm haline getirmektedir. Hak sahiplerinin tamamından helallik alınmadıkça işin içinden sıyrılmak zordur.
Gıybet büyük günahlardandır. Peygamberimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmaktadır. ‘’Gıybetten sakının! Çünkü gıybet zinadan daha şiddetlidir. Kişi zina eder, sonra tevbe ederse, Allah onun tevbesini kabul buyurur. Ancak gıybet eden, gıybet edilen affetmedikçe, mağfiret olunmaz.’’
Mahşer gününde bazı insanlar bakacaklar ki; defterlerinde çokca namaz, niyaz, hac, Kur’an okumalar ve bir çok ibadetin yazılı olduğunu görecek ve şaşıracaklar. Diyecekler ki; “Ya rabbi ben bunlardan hiçbirini yapmadım ki bu nasıl olabilir? Cenab-ı Hakk; “Falancalar senin gıybetini yaptılar ben de onların ibadetini onların defterinden sildim senin defterine yazdım” der. Ve mahşerde bazı insanlarda amel defterlerinde yaptıkları ibadetleri göremeyince şaşıracaklar ve hayret edecekler. Ya Rabbi yaptığımız ibadetlerimiz nerede diyecekler. Allah; onlara: “Siz falancanın gıybetini yaptınız, sizin amelleriniz onun defterine geçti.” diye buyuracak.
Üstad Hazretleri de yirmi ikinci mektub’un hâtimesinde ;
اَيُحِبُّ اَحَدُكُمْ اَنْ يَاْكُلَ َلحْمَ اَخِيهِ مَيْتًا
(Hiç sizden biriniz, ölmüş kardeşinin cesedini yemekten hoşlanır mı?- Hucurât 49/12)
Ayet-i Kerimesinin izahında bu ayetin, nezih lisanına rağmen gıybeti ölü kardeşinin etini yemeğe benzettiğini ve altı mertebede zecrettiğini (sakındırmak, vazgeçirmek) ifade eder.
1-Sual ve cevab mahalli olan aklınız yok mu ki, bu derece çirkin bir şey'i anlamıyor?
2-Sevmek ve nefret etmek mahalli olan kalbiniz bozulmuş mu ki, en menfur bir işi sever?
3-Cemaatten hayatını alan hayat-ı içtimaiye ve medeniyetinize ne olmuş ki, böyle hayatınızı zehirleyen bir ameli kabul eder?
4-İnsaniyetinize ne olmuş
5-Hiç rikkat-i cinsiyeniz, hiç sıla-i rahminiz yok mu ki, böyle çok cihetlerle kardeşiniz olan bir mazlumun şahs-ı manevîsini insafsızca dişliyorsunuz? Ve hiç aklınız yok mu ki, kendi âzanızı kendi dişinizle divane gibi ısırıyorsunuz?
6-Vicdanınız nerede? Fıtratınız bozulmuş mu ki, en muhterem bir halde bir kardeşinize karşı, etini yemek gibi en müstekreh bir işi yapıyorsunuz?
Sonundada şöyle der; Demek şu âyetin ifadesiyle ve kelimelerin ayrı ayrı delaletiyle: Zemm ve gıybet, aklen ve kalben ve insaniyeten ve vicdanen ve fıtraten ve milliyeten mezmumdur. İşte bak nasıl şu âyet, îcazkârane altı mertebe zemmi zemmetmekle, i'cazkârane altı derece o cürümden zecreder (sakındırır, vazgeçirir).
Gıybet, ehl-i adâvet ve hased ve inadın en çok istimal ettikleri alçak bir silâhtır.
Bir büyüğümüz, Üstadın talebelerinden merhum Tahiri Abi’nin yanında gıybet yapan birine ‘’Niye gıybet ediyorsun? Senin dilini kökünden kesmek lâzım” diye çıkıştığını nakletmişti.
Evet Üstadın bu enfes tesbitleri karşısında bize düşen şey; bu sinsi günah, kuzu postuna bürünmüş hınzır kurttan uzak durmaktır. Zira gıybet günümüzde günahların en münafığı haline gelmiştir. En temiz görünen insanlar bile ağızlarını açtıklarında hemen gıybete giriveriyorlar. Adeta gıybet, günümüz Müslümanları arasında serbest dolaşım hakkı elde etmiş gibi. Ona vize vermek bizi bitirir.
Bir gün Zübeyir Abi, Üstad Hazretleri’ne ‘’Üstadım, akibetimden çok korkuyorum!” deyince aldığı cevap şu olur: ‘’Korkma! Tir, tir, titre!’’ Büyüklerin bu hassasiyeti ve akibet endişeleri karşısında bizler durumumuzu gözden geçirmek zorundayız.
Akibetimizi, imanımızı ve amellerimizi muhafaza için gıybetten uzak durmalıyız.
Yakup Aksoy