Mayıs başında gittiğim İspanya seyahatindeki tek amacım, El Hamra sarayı ve Kurtuba camisini görmekti. Arzuma çok şükür kavuştum ama sevinçle beraber hüzünler ve burukluklar yaşadım. Çünkü o eski saraylar ve camiler, çok değişikliğe uğramış, Katolikliğin temsil yeri olarak içerisi dışarısı heykeller ve resimlerle donatılarak Katedrallere, kiliselere çevrilmiş.
El Hamra sarayı; iç ve dış yapısıyla, havuzlu bahçeleriyle mimari bir şaheserdi. Kırmızı renkli toprağı nedeniyle dıştan görünümü kırmızı göründüğünden bu ismi almıştı. Kur'an'dan alınan ayetlerin ve İbn-i Zamrak'la diğer Müslüman şairlerin mısralarının kazınmış olduğu kitabeler; bazı beyaz taş duvarları tamamen kaplamakta, kemerler, kapı çerçeveleri ve sütun tekneleri boyunca uzayıp gitmekteydi.
Sanat tarihi uzmanlarının, mimarların, iç mimarların ve bahçe tasarımcıların gözüyle seyretmek için, günlerce burada yaşamak gerekir. Biz bütün İspanyayı görmek için biraz panoramik bakışla seyrettik, ibret aldık ve düşündük…
Yusuf suresi 21. Ayet’de Allah, şöyle der: " ...vallahu galibun ala emrihi velakinne ekseren nasi la ya’lemun. " yani "...Allah, her işinde galiptir, fakat insanların çoğu bunu bilmezler. "
İşte bu sözden ilham alınarak “ La galibe İllallah” yani “ Allah’tan başka galip yoktur” sözü, İspanya’ da El Hamra sarayının taş duvarlarında defalarca oyularak yazılmış. "el-hükmü li'l-ğalib" olan yani “kuvvetli olan haklıdır, kuvvet kimin elinde ise hüküm ve hak onundur" zalim düsturuna karşılık bu sözü rehber almışlar ve onu duvarlara kazımışlar.
Abbasilerin, Emevî hanedanına son vermesiyle Emevî sülalesinden gelen Hîşam'ın torunu 1.Abdurrahman; İspanya'ya giderek burada 756 yılında Endülüs Emevî Devleti'ni kurmuş. Zamanla İber yarımadasında ise tam bir İslam egemenliği kurulmuş.
Gırnata Emirliği veya Ben-i Ahmer Devleti (Kızıloğulları Devleti) 1232 yılında kurulmuştur. İber yarımadasında kurulan en uzun ömürlü bir İslam devletidir. Endülüs İslam mimarisinin ulaşabileceği yüksek noktalardan biri olarak bugünlere ulaşmış bir şahit olan Elhamra Sarayı'nın temeli 1232 yılında, Gırnata Emirliği yani Beni Ahmer (Nasiriler) devletini kuran 1.Muhammed zamanında atılmış. Saray, aynı sülaleden gelen çeşitli hükümdarlar (3. Ebu Abdullah Muhammed, 1. Ebul Haccac Yusuf, 5. Muhammed) tarafından yapılan ilavelerle de genişletilmiş.
Ancak Endülüs İslam Medeniyeti’nin son iki asrında, kendi aralarındaki çekişmelerle, iç savaş ve taht kavgalarıyla ayrı düşen Müslümanlar; emirliklere, Tuleytula (Toledo), İşbiliyye (Sevilla), Kurtuba (Cordoba)… vs. gibi devletciklere bölünmüşler. Ve kaçınılmaz bir son olarak da kuzeydeki Hıristiyan krallıklar tarafından zaman içinde birer birer teslim alınmışlar.
Elhamra'nın yapımı devam ederken Endülüs'ün diğer önemli iki şehri Kurtuba 1236’da, Sevilla ise 1248'de Hıristiyan Kastilyalılar'ın eline geçmiş ve oradaki Müslüman halk çeşitli işkencelere uğramış.
Son kalan bu müslüman emirliği Gırnata (Grenada) ise Kastilya kraliçesi Izabella ile Aragon kralı Ferdinand’ın evlenip Ispanya birliğini kurmasıyla 1492’de teslim olmak zorunda kalmış. Ve böylece sekiz asır yani 781 yıl süren İslam hakimiyetine son verilmiş.
I.Muhammed tarafından kurulan Gırnata emirliği son hükümdar XI. Muhammed (Ebu Abdullah) tarafından savaşmadan teslim edilir ve sonra o ailesi ile birlikte sarayı terk eder. Bir dağdaki patikayı tırmanırken, tepeden son bir defa Gırnata’ya bakar ve ağlar. Annesi Ayşe’nin: “Ağla oğlum ağla! Vaktiyle bir erkek gibi savunamadığın şeyler için şimdi bir kadın gibi ağlamak yaraşır sana” dediğini tarihçiler naklediyor. Ve bunun temsili resmini yapmışlar, seramiklere işlemişler ki günümüzde bizlerin yüreklerini acıtırken Katolikleri sevindiryor.
Endülüs’ün tarihin aktardığı son hazin akıbetle Müslümanlar ve onlarla birlikte Yahudiler tamamen İspanya dışına sürgün ediliyor. Orada kalanlar ise din değiştirmek için zorlayıcı baskılara maruz kalıyorlar. Domuz eti yedirtmek ve bulundurmak orada Katolik Hıristiyan anlayışın şekli unsurlarından biri oluyor. Hatta Katolikliğe geri döndük diyerek orada kalanları bununla test ediyorlarmış.
Günde sadece 8.000 turiste cevap verebilen Elhamra, dünyanın her tarafından gelen yabancılarla doluyor. Kurtuba ise bugün bir müze katedral olarak kullanılıyor. Geçmişte hem kilise hem de cami olarak kullanılmış ama bugün cami olarak kullanılmasına artık izin yok. Zaten bir mihrabı kalmış geçmişten, her haliyle Katedral ve içinde ayin yapılıyor. Kırmızı beyaz renkli çift kemerleri ile içten görünüşü adeta insanları büyülüyor. 1236 dan beri katedrale çevrilmiş olarak kullanılıyormuş.
Granada ve Cordoba gibi Endülüs Emevi devletinin izlerini taşıyan şehirlerden başka Madrid, Toledo, Valencia, Barcelona , San Sebastian ve Bilbao şehirlerini de gezdik ve Türkiye’ye geri döndük ve düşündüm:
Acaba Endülüs’te, Osmanlı’da, Anadolu’da geçmişte “Allah ve Rasûlü’ne itaat edin, birbirinizle çekişmeyin, sonra korku ile zaafa düşersiniz ve devletiniz gider. Bir de sabredin. Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir.” (el-Enfâl, 46) diye bize öğüt veren Enfal suresinin 46. Ayetine uygun davranılsaydı durum böyle mi olurdu? Biz yine böyle hüzünlere mi boğulurduk?
Tarihin tekerrür etmemesi için hem bu ülke içindeki müslümanlar hem de başka ülkelerdekiler; benlik davalarını bırakmalı, birbirleriyle çekişmemeli bilakis bir şahs-ı manevi oluşturarak zalimlere karşı tek vücut olarak durmayı başarmalıdırlar. Yoksa iktidarlar bu bölünme nedeniyle kolayca el değiştirmekte, kaybedilenler bir daha da ele geçmemektedir.
İşte İspanya Endülüs Emevi devleti İşte Osmanlı imparatorluğu. İbret için bize yetmez mi? Bizim elimizde kalan Anadolu’un kıymetini iyi bilelim ki bir daha ağlamayalım.
Geçmişte monarşiler vardı, Padişahlar, halifeler ve tek partili Cumhuriyet vardı. Bugün ise ülkemizde çok partili sistem, aksak topal da olsa yürüyor, serbest seçimler yapılıyor ve eski vesayetler birer birer kalkıyor.
Herkes oyunun kıymetini bu dönemde de iyice bilmeli ve geçmişin muhasebesini yaparak oyunu en doğru şekilde kullanmayı ferasetle yapmalıdır.
Doğru bir seçimle ülkemizde ve bütün dünyada Müslümanların gözyaşları inşallah bir daha akmayacaktır…