Jean Baudrillard ve George Bataille gibi Avrupalı bazı felsefeci ve kuramcıların sanat piyasasında dönen büyük paraların ve spekülatif fiyatların açıklanmasında kullandıkları bir deyim vardır: “Lanetli Pay.”
Aslında lanetli pay dedikleri şey, insanların ihtiyaç fazlası olan ve israf ettikleri mal varlıklarını sembolize eder.
Baudrillard ve Bataille’ye göre dünyadaki her sistem ihtiyacından fazlasını üretir ve kazanır. Yani basit olarak açıklamak gerekirse, insan karnını doyurmak için günde bir ekmeğe muhtaçtır. Ancak bir günlük çalışmasında bunun on katını belki de yüz katını kazanır. Eğer ihtiyaçlarından artan fazla kazancını zaruri olmayan şeylere harcıyor ve başkalarıyla da paylaşmıyorsa işte bu fazla payı lanetli pay olarak nitelerler.
Sanatı bir komplo ve simülasyon olarak tanımlayan Baudrillard, müzayedelerde sanat eserlerine ödenen yüksek ücretleri lanetli pay olarak yorumlar.
İslam dini de zekatı, “zenginin malı içindeki muhtaçların hakkı” olarak tarif eder.
Aslında ‘lanetli pay’ yaklaşımı, zekat ve yardımlaşmayı emreden Kur’an-ı Kerim’in ve Bediüzzaman’ın Kur’an tefsiri olan ve buna benzer anlamlar içeren “İktisad Risalesi”nin mesajlarındaki israf ve muhtaçlara yardım konusunda aynı duyarlılığı seslendiriyor.
Bütün sosyal çatışmaların ve dünya savaşlarının kaynağı
Lanetli pay, evrensel bir bela ve problemdir. İki büyük dünya savaşının altında yatan toplumsal barışın katili sınıf çatışması, hep bu problemden çıkmıştır.
Çok kazanan ve lüks içinde yaşayan insanların sömürdüğü, az kazanan ve çok çalışan insanlar problemi, bütün sosyal problemlerin kaynağını oluşturur.
Bu problemin ilacını da Kur’an şu emriyle göstermiş: Faizin haram olması, zekatın farz olması. Detaylarını İslam fıkıh ve hukuk uzmanlarına bırakıp biz konunun sanat ile ilgili yönüne değinelim.
Sanat gitgide ekonomik değere dönüştü
Sanat tarihinde çok eski zamanlardan beri ressamlar ve diğer sanat dallarında eser üretenler, sipariş ile sanat eserleri yapmışlardır.
Bu siparişler de genellikle dini yapılar için veya saray ve benzer yapıların dekorasyonu için üst sınıf yönetici ve zengin insanlar tarafından verilmiştir.
Ancak zaman içerisinde bazı sanat eserlerinin, siparişini verenler veya varisleri tarafından başkalarına da satıldığı vaki olmuştur. Bu da sanat eserlerini zamanla bir menkul kıymet haline getirmiştir.
Büyük şehirlerde düzenlenen müzayede ve mezat salonlarında sanat eserleri de diğer antika eşyalar gibi açık artırma ile satılmaya başlanmıştır. Gitgide sanat eserlerinin büyük bir ekonomik değere dönüşmesi, spekülatif bir sanat piyasası oluşmasına da yol açmıştır.
Sanat eserleri simsarlar tarafından pazarlanmakta ve reklamı yapılarak çok fahiş fiyatlarla satılmaktadır. Eseri üreten sanatçının hayatı boyunca görmediği ve faydalanamadığı, hatta fakir ve mütevazi yaşamlarına tezat olan bu kadar büyük paralar ancak “lanetli pay” ile tanımlanabilirdi.
Aslında hiçbir gerçek sanatçı para için eser üretmez. Bu işi para için yapan insanlar dekorasyon ile uğraşan ve dekoratif resimler üreten usta ve işçiden başka birşey değillerdir.
Sanatçı bir gönül insanıdır. Paraya ne kadar ihtiyacı olursa olsun amacı ve hedefi para kazanmak değildir. O ruhunun derinliklerinde yatan manevi güzellikleri dışa vuran, ilahi sanat ve güzelliklere ayna olan bir gönül adamıdır.
Van Gogh gibi pek çok sanatçı, sağlığında fakirlik ve sefillik içerisinde yaşarken öldükten sonra eserleri milyonlarla ifade edilen paralara satılmaktadır. Hiç başka bir şey olmasa, bu gibi sanatçıların ahı tutar ve buna da “lanetli pay” denilir.