Farkında mıyız?
Deprem Türklerin yoğun olduğu Adana, Malatya, Gaziantep ve Maraş’ı vurdu.
Kürtlerin yoğun olduğu Adıyaman, Urfa, Diyarbakır’ı vurdu.
Arapların yoğun olduğu Hatay, Urfa ve Suriye’yi vurdu.
Bu çok açık bir mesaj değil mi?
Kardeş olun, bir olun, beraber olun. Türk, Kürt Arap sizin kaderiniz beraber yazılmış. Siz ya hep beraber huzur ve saadet içinde yaşarsınız veya hep beraber bedbaht olursunuz.
Bu musibetten ders çıkaralım.
Ülkenin her tarafından insan kurtarmaya giden ekipler enkaz altındakilerin kimliğini sormadı. Onları sadece bir insan olarak gördüler. Suriyelisi, doğulusu batılısı önemli değildi onlar için.
Gerekirse Susuz kaldılar, yemeksiz kaldılar, tırnaklarıyla, canlarıyla kazıdılar toprağı. Sadece bir insanı canlı kurtarabilmek için.
Enkazdan çıkanlar da kurtarıcılarının kimliğine bakmayıp sevgiyle, minnetle sarıldılar o fedakar insan kardeşlerine.
Deprem Türkü, Kürdü, Arabı hepimizin insan ve kardeş olduğumuzu bir defa daha hatırlattı bizlere. Sevinçte de gözyaşında da bir olduğumuzu hatırlattı.
Topraktan bir can kurtaranlar nasıl sevinç gözyaşları döküyor, nasıl mutluluktan tekbirler getiriyorlar. Kocaeli’nden, İstanbul’dan, İzmir’den gelen ekipler Adıyaman’da Kürt kardeşlerimizi kurtarıyor. Muş’dan, Van’dan gelen ekipler Hatay’da Suriyeli, Arap kardeşlerimizi kurtarıyor. Urfa’dan gelen ekipler Maraş’da, Antep’de Türk kardeşlerimizi kurtarıyor.
Bu deprem bize kardeşliğimizin ebedi olduğunu, her an her zaman yaşanması gerektiğini öğretti. Bizim menfaatlerde değil, özde, hakikatte, her şartta kardeş olduğumuzu keşfettirdi.
Deprem sonrasında devlet; AFAD, Jandarma, Polis, Kızılay, İtfaiye, belediyeler vd. kuruluşlarıyla çok büyük ve önemli bir rol oynadı.
Ama bu depremde de İstanbul depreminde olduğu gibi sivil toplum kuruluşları, sivil insanlar, vakıflar, dernekler hiç kimseden emir ve izin almadan aktif bir şekilde arama kurtarmalara katıldılar, yemekler yaptılar, erzak, giyecek, çadır vs. dağıttılar. Kimsesiz insanlara teselli olmaya çalıştılar. Sadece Urfa’dan onlarca sivil toplum kuruluşunun bölgeye, depremzedelere yardıma koştuğunu biliyorum.
Hep vurguluyorum: Depremde gösterdiğimiz ülkemize, vatanımıza, devletimize, Türkiye’de yaşayan bütün insanların kardeşliğine gösterdiğimiz çabayı, himmeti, gayreti normal zamanlarda da göstermeliyiz. Bu ülke, bu vatan, bu devlet, bu insanlar hepimizin. Hiçbir kirli elin yaşadığımız toprakları, ülkemizi, kardeşliğimizi kirletmesine izin vermemeliyiz.
İyi, dürüst, hakperest, adaletsever, kardeşlik hukukuna saygılı insanların sahip çıkmadığı bir ülkede yanlış adamların, kirli insanların borusu öter.
Haluk Levent’in AHBAP’ı bizlere ne güzel bir örnek.
Sadece musibetlerde değil, normal zamanlarda da pek çok hizmet yapan, siyasetten uzak harika bir sivil kuruluş. Tek bir adamla başlayan koskoca bir yardım hikayesi.
Biraz gayrete gelsek, biraz musibet beklemesek, biraz ülkemize sloganlarla değil, yüreğimizle sahip çıksak.
Bu ülkede yüzlerce, binlerce Haluk Leventler çıkar
Bu depremin bize verdiği derslerden biri de bu: Zulme rıza zulümdür, haksızlığa rıza haksızlıktır, yanlışa rıza yanlıştır.
Biz Peygamberimizden (sav) bir yanlışı elimizle, dilimizle düzeltme emri aldık. Karşısındaki haksızlık karşısında susanın dilsiz şeytan olduğunu öğrendik.
Ey iyi insanlar!
Televizyon başında veya hayatta gördüğünüz zulümlere, yanlışlara, haksızlıklara sessiz kalmayın. Sadece buğz ederek durmayın. Bedeninizle, elinizle, malınızla, mülkünüzle zulüm, haksızlık karşısına dimdik dikilin. Sen, ben, öteki, beriki ayırımı yapmadan kardeşlik hukukunu muhafaza edin.
Depremde gösterdiğiniz fedakarlığı, kahramanlığı hayatın her anında yaşayın, yaşatın.
Evet bu devletin görevi.
Ama bu devletin sahibi milletse, bizlersek; en çok da milletin, bizlerin görevi.