Hareket saati gelmişti ve biz otobüsümüzün yanındaydık, yol arkadaşım Dursun ağabey otobüsten indi yanıma yaklaşınca da, “oturacağımız koltuklara bitişik koltuklarda iki genç oturuyor, seni onlara taraf oturtalım” dedi.
El çantasını üste koyarken kısa bir keşifte bulunmuş ve gençleri görünce içinden “tamam” demiş “yolculuk güzel geçecek bu gençlere iman hakikatlerinden bir şeyler anlatma fırsatı bulacağız İnşaallah” diyerek aşağı inmiş.
Ben onun ne demek istediğini anlamıştım. Zira yolculuk bu iş için bulunmaz bir fırsattır. Hele yanınıza sohbeti seven ve size katlanacak biri düşerse o yolculuk nasıl geçer anlamazsınız.
Denizli’den dönüyorduk, Bediüzzaman’ın talebelerinden Denizli kabristanında metfun Hafız Ali ile Hasan Feyzi ağabeyler için mevlit okutulmuştu, biz de Risale Haber ekibi olarak bu faaliyeti sizlere ulaştırmak için oradaydık.
Bir gün önce de panel vardı konusu “Bediüzzaman Said Nursi’ye göre İslam Aleminin geleceği ve İttihad-ı İslam” idi. Panelistlerin her biri değişik açılardan konuyu değerlendirdiler. Ve kendilerine ayrılan kısa süre içinde meseleyi hayli detaylı anlattılar. Demek ki, bu meselede epey kafa yormuşlardı. Panel iki saatten fazla sürmesine rağmen dinleyiciler de pürdikkat sonuna kadar dinledi.
Bu gibi faaliyetlerin birçok açıdan hizmetlerimize faydası var.
Öncelikle cemaatin buluşma ve kaynaşma yeri oluyor. Çok büyük masraflarla gidip ancak görebileceğiniz insanları bu vesile ile çok az bir masrafla görüp hasret giderme imkanı buluyorsunuz. “Müfritane” irtibat böylece sağlanmış oluyor.
Yine bu gibi faaliyetler fedakârlığı kamçılıyor. Gelen misafirlerin ağırlanması yatıya kalacaklara ev sahipliği yapılması gibi durumlar müthiş bir kaynaşma ve fedailik gerektiriyor.
Denizli’de bunun birçok örneğini görme fırsatımız oldu, sahabeler gibi evini bir günlüğüne de olsa gelenlere açanlar olduğu gibi aracını ve çoluk çocuğunu bu işe sevk edenler hayli fazlaydı. Mevlitte cami avlusuna açılan kermes bu fedakârlığı gözler önüne seriyordu. Şefkat kahramanı anne ve bacıların büyük fedakârlıkla hazırlamış oldukları birbirinden leziz yemekler bunun en güzel örneğini teşkil ediyordu.
Bu saydıklarım maddi ziyafetler bir de bunun manevi boyutu var ki, onun derecesini ve değerini kelimelerle anlatmak mümkün değil, yapılan dualar, edilen zikirler ve okunan aşirler ve dersler manen büyük kar sağladığı muhakkaktır.
İşte biz böyle bir yerden dönerken koltuk komşularımızın gençlerden olması yapılan hizmeti taçlandıracağı kanaatiyle arabaya bindik ve yerlerimize oturduk. Ama bir de ne görelim koltukların arkasında televizyon sistemi var. Ve bizim iştahımız bir anda kursağımızda kaldı.
Dursun abi, teselli kabilinden “merak etme yolculuk uzun mutlaka bir fırsatı olur” dedi. Ama ben fazla umutlanamadım. “Televizyon icad edildi mertlik bozuldu” dedim. Karşılıklı gülüştük. “Haydi hayırlısı” dedim. Sonra dönüp gençlere “hayırlı yolculuklar” diledikten sonra ben de gençler gibi kulaklığı taktım ve mevcut kanallardan birini açıp haberleri izlemeye başladım.
Bizim mesleğimizin esaslarından biri de şefkattir. Şefkat hakikati bu gençlere karşılık beklemeden sevgi ile ve kavl-i leyyinle bir şeyler anlatmayı ve Risale-i Nurdaki hakikatlerden onları da haberdar etmeyi gerektirir.
Sabırla bekledik, ama bu arada gençlerin Afyon’da ineceklerini de öğrenmiştim. Yapacak bir şey yoktu öylece yolculuğumuz devam ederken Afyon’a yarım saat kala baktım yanımdaki genç yoldaşım kulaklığını çıkardı ve arkadaşı ile konuşmaya başladı. Ben de zaten kulaklıktan rahatsız olmuş çıkarmıştım.
“Talebe misiniz?” diye sordum “evet” diye cevap verdi. Talebe oldukları belli idi, amacım bu vesile ile konuşmayı başlatmaktı. Ardından “nerede okuyorsunuz?” diye sordum. “Afyon-Dinar’da yüksek okulda okuyoruz” dedi.
Ben bu şekilde ısınma hareketlerine girmişken “sen ağabeyleri tanıyor musun” diye farklı bir soru sordu. “Ağabeyler derken neyi kastediyorsun?” diye tecahül-i arifane yaptım. Fakat cevap beklemeden ikinci sorumu yönelttim “Nur cemaatlerindeki ağabeyleri mi kastediyorsun?” diye sordum. “Evet” diye cevap alınca bu defa “hangi cemaat” diye sorma ihtiyacı duydum. “Hocaefendi” deyince mesele anlaşılmış oldu. “Şimdi yurtta kalıyorum” dedi. Artık vaktimiz hayli daralmıştı ve ben ona bir şeyler anlatmalıydım.
O gencin bizim cemaat mensubu olduğumuzu nasıl anlamıştı bilemiyorum. Sanırım görüntümüze bakarak böyle bir kanaate varmıştı. Soramadım… Ama kalan dakikalarda Risale-i Nurun önemi ve içindeki hakikatlerle ile ilgili genel bir değerlendirme yapma imkanı böylece hasıl oldu yarım saat çok çabuk geçmişti ve otobüs durmuştu, gençler inecekti biz de inip akşam namazını kılacaktık. Onlara başarı dileklerimizi söyleyip ayrılırken Dursun abi çantasına davrandı ve çantasında bulunan Uhuvvet Risalesi’nden iki tane çıkardı birer tane verdi. O da başarıları diledi ve indik. Çok şükür maksat hasıl olmuştu…
Bu vesile ile bir hakikati daha iyi anlamış oldum. Gençlerin bizi tanıması onlarla sohbet etme imkanı vermişti ve “lisan-ı hal bazen lisan-ı kalden daha tesirlidir” hakikatinin ne anlama geldiğini bir kez daha öğrenmiş oldum.