Lise, mezuniyet törenleri ve ağlayan Bediüzzaman

Şahin, liselerdeki mezuniyet törenlerini Bediüzzaman Hazretlerini de ağlatan manzara ile yorumladı

Risale Haber-Haber Merkezi

Milli Gazete yazarı Davut Şahin, liselerdeki mezuniyet törenlerini Bediüzzaman Hazretlerini de ağlatan manzara ile yorumladı.

İstanbul’un en ünlü lisesinde okuyan oğlunun mezuniyet törenine katıldığını belirten Şahin, gençlerin kıyafetlerine dikkat çekti. Erkeklerin şortla, kızların çoğunlukla mini etekle törene katıldığını ifade eden Şahin, "Kıyafet demeye bin şahit lazım. Zira, üstündeki elbise, eminin onların anne ve babalarının yüreklerini “cız” eden türden. İki veya üç başörtülü hanım kız dışında hemen hemen hepsi “mini” giyinmiş. Mini giyinmiş kızların, bir kısım aileleri muhafazakar... Platforma üzgün bakarken yakalıyorum onları. Belli ki, kızlarının böyle giyinmesine taraftar değiller" dedi.

Gençlerin arkadaşlarının yanında biraz daha şımarık olduğuna dikkat çeken Şahin, Bediüzzaman Hazretlerinin liseli kızlarla ilgili sözlerini hatırlattı:

"Orada gördüğüm manzara bana Bediüzzaman Hazretlerinin Eskişehir Hapishanesin demir parmaklıklar arkasındaki gördüğü anı hatırlattı. Şualar adlı eserinde şöyle diyor Bediüzzaman:

“Bir zaman, Eskişehir hapishanesinin penceresinde bir Cumhuriyet bayramında oturmuştum. Karşısındaki lise mektebinin büyük kızları, onun avlusunda gülerek raksediyorlardı. Birden manevi bir sinema ile elli sene sonraki vaziyetleri bana göründü. Ve gördüm ki: O elli-altmış kızlardan ve talebelerden kırk-ellisi kabirde toprak oluyorlar, azap çekiyorlar.
Ve on tanesi, yetmiş/seksen yaşında çirkinleşmiş, gençliğinde iffetini muhafaza etmediğinden sevmek beklediği nazarlardan nefret görüyorlar… kat’i müşahede ettim. Onların o acınacak hallerine ağladım. Hapishanedeki bir kısım arkadaşlar ağladığımı işittiler. Geldiler, sordular. Ben dedim: ‘Şimdi beni kendi halime bırakınız, gidiniz.’“ (a.g.e., s.198)

Teknoloji ilerledi, cep telefonları sadece fotoğraf çekmiyor. O anın, video görüntülerini arşive kaydediyor.
Düşünün, bu zamanda “mini” giyinmiş bir genç kız, hayatın baharında arkadaşlarıyla gülerek, müzik eşliğinde eğlenirken, az önce çektirdiği görüntüyü bir 50 yıl sonra izlese…
50 yıl önceki halinde eser kalmadığını tevehhüm etse… Acaba ne hissedecektir?

Bediüzzaman hazretleri o günün kızlarının içine düştüğü vaziyeti “manevi bir sinema” ile gördü. Hatta kabirde yaşadıkları azabı, gözyaşlarını dökecek kadar hissetti.
Bu bir bakıma bu zamanın dehşetli yönünü gösteriyor.

Ve Bediüzzaman sözlerine devam ediyor:
“Evet, gördüğüm hakikattir, hayal değil. Nasıl ki, bu yaz ve gülün ahiri (sonrası) kıştır; öyle de gençlik yazı ve ve ihtiyarlık güzünün arkası kabir ve berzah kışıdır. Geçmiş zamanın elli sene evvelki hadisatı sinema ile hal-i hazırda gösterildiği gibi, gelecek zamanın elli sene sonraki istikbal hadisatını gösteren bir sinema bulunsa, ehli dalalet ve sefahatin elli altmış sene sonraki vaziyetleri onlara gösterilseydi, şimdiki güldüklerine ve gayr-ı meşru keyiflerine nefretle teellümlerle (üzüntüler ve elemler çekerek) ağlayacaklardı…” (a.g.e.)

Kuşku yok ki, bu zamanda gençlerin işi hayli zor.
Tam bir sorumluluk gerektiren hayat sınavını sınavı nasıl verecekler?
Zira bu aldatıcı dünya hayatının, bir mezuniyet töreni yok.
Gençler için en önemli uyarı aracı, “kabirlerdir.”
Eğer ebedi saadetleri için “iman hakikatlerine” sarılırlarsa ne ala!

Yok, sefahat ve dünyevi zevklere sarılırlarsa, ne yazık ki, ebedi bir hapsi münferit onları bekliyor.

Bediüzzaman Haberleri