Risale Haber - Haber Merkezi
Zaman gazetesinde İlhan Gökalp imzasıyla yayınlanan haber analizin Risale-i Nur eserlerinin müellifi Bediüzzaman Hazretlerinin ifadeleriyle birleştirilmiş şekli...
İngiltere'de merkezinde özellikle gençlerin yer aldığı olaylara farklı bir bakış açısıyla açıklık getiren Risale-i Nur'dan alınan parçalar renkli olarak hazırlandı.
Bil, ey ikinci Avrupa! Sen sağ elinle sakîm ve dalâletli bir felsefeyi ve sol elinle sefih ve muzır bir medeniyeti tutup dâvâ edersin ki, "Beşerin saadeti bu ikisiyledir." Senin bu iki elin kırılsın ve şu iki pis hediyen senin başını yesin ve yiyecek!
Ey küfür ve küfrânı dağıtıp neşreden bedbaht ruh! Acaba, hem ruhunda, hem vicdanında, hem aklında, hem kalbinde dehşetli musibetlerle musibetzede olmuş ve azâba düşmüş bir adamın, cismiyle zâhirî bir surette, aldatıcı bir ziynet ve servet içinde bulunmasıyla saadeti mümkün olabilir mi? Ona mesut denilebilir mi?
...
Ey sefahet ve dalâletle bozulmuş ve İsevî dininden uzaklaşmış Avrupa! Deccal gibi birtek gözü taşıyan kör dehân ile ruh-u beşere bu cehennemî hâleti hediye ettin. Sonra anladın ki, bu öyle ilâçsız bir illettir ki, insanı âlâ-yı illiyyînden esfel-i sâfilîne atar, hayvânâtın en bedbaht derecesine indirir. Bu illete karşı bulduğun ilâç, muvakkaten iptal-i his hizmeti gören cazibedar oyuncakların ve uyutucu hevesat ve fantaziyelerindir. Senin bu ilâcın, senin başını yesin ve yiyecek! İşte, beşere açtığın yol ve verdiğin saadet bu misale benzer. (Onyedinci Lem'a)
İngiltere, 1980'lerde başını ağrıtan, güvensiz, huzursuz günlerini tekrar yaşıyor. O dönem, Londra'nın Brixton, Tottenham semtleri ile Liverpool ve Birmingham kentlerinde yaşanan ırkçı isyanın bir benzeri dört gündür ekranlardan tüm dünyaya ulaşıyor. Londra alev alev yanarken, kimse çetelerin sonraki hedefini bilmiyor. İsyanın altında ise çeteleşmeye terk edilmiş, işsiz, ümitsiz ve eğitimsiz gençler yatıyor. Ahlakî çöküntü içindeler. Hiçbir şeye aidiyet hissetmiyorlar.
Üçüncü delil: İnsanların hayat-ı içtimâiyesinin medârı olan gençler, delikanlılar, şiddet-i galeyanda olan hissiyâtlarını ve ifratkâr bulunan nefis ve hevâlarını tecavüzâttan ve zulümlerden ve tahribâttan durduran ve hayat-ı içtimâiyenin hüsn-ü cereyânını temin eden, yalnız Cehennem fikridir. Yoksa, Cehennem endişesi olmazsa, “El-hükmü lil-galib” kaidesiyle o sarhoş delikanlılar, hevesâtları peşinde bîçare zayıflara, âcizlere dünyayı Cehenneme çevireceklerdi. Ve yüksek insaniyeti, gayet süflî bir hayvaniyete döndüreceklerdi. (Dokuzuncu söz)
Ayaklanma ve yağma olaylarının fitilini ateşleyen hadise perşembe akşamı Londra'nın en düşük gelirli, uyuşturucu ve çetelerin beşiği olarak bilinen semti Tottenham'da özel polislerin dört çocuk babası siyahi Mark Duggan'ı şüpheli sıfatıyla öldürmesiyle başladı. Kızgın toplulukların polis merkezi önündeki iki günlük protestolarından sonra cumartesi akşamı isyancılar Tottenham'da çok sayıda binayı ve polis aracını ateşe vererek, ne zaman biteceği bilinmeyen yağma ve kundaklamanın fitilini ateşlediler. İngiltere İçişleri Bakanlığı'nın gündemini uzun yıllardır meşgul eden gençlik çeteleri, üç günden beri Londra şehrini, dördüncü gün de çevre kentleri güvensiz ve huzursuz bir mekana dönüştürdüler.
...bîçare gençlerin çok vartaları var ki, en tatlı hayatını, en acı ve acınacak bir hayata çeviriyorlar. Ve bilhassa şimâlde koca bir devlet, gençlik hevesâtını elde ederek, bu asrı fırtınalarıyla sarsıyor. (Onüçüncü söz)
Öğrenci eylemlerinde uyguladığı taktikler, Prens Charles ve eşinin bu gösteriler sırasında korunmasındaki zaaf, G20 zirvesinde masum bir gazete satıcısının itilerek kalp kriziyle ölmesi, telekulak skandalı gibi bir dizi olaydan sonra yeterince kötü bir şöhrete sahip Londra Emniyeti, maddi hasarı henüz tespit edilemeyen, yüzlerce binanın kundaklanması, işyerlerinin yağmalanması ve yakılmasına müdahalede çok etkisiz kaldı. Dünya siyasetine yön veren ve içişlerine ait meseleleri, televizyon ekranlarında ve gazete sayfalarında dünya politikasından daha az yer bulan bir ülke olarak İngiltere sokakların gerçeğiyle yüzleşmiş oldu.
Evet, gençlik damarı akıldan ziyâde hissiyâtı dinler. His ve heves ise kördür, âkıbeti görmez; bir dirhem hazır lezzeti, ileride bir batman lezzete tercih eder; bir dakika intikam lezzeti ile katleder, seksen bin saat hapis elemlerini çeker; ve bir saat sefâhet keyfiyle, bir nâmus meselesinde, binler gün hem hapsin, hem düşmanın endişesinden sıkıntılarla ömrünün saadeti mahvolur. (Onüçüncü söz)
Mesele ilk önce polis teşkilatının kurumsal ırkçılığına, siyahların ayaklanması şeklinde algılansa da, dört günlük manzara isyan ve yağma olaylarının aktörlerinin belirli bir ırkın mensubu olmadığını gösterdi. Mayıs 2010'dan bu yana tüm dikkatini ekonomik önlem paketlerine veren, sosyal yardımlar başta olmak üzere, sağlık ve eğitim alanında halkla karşı karşıya gelecek maddi kesintiler yapan Muhafazakar-Liberal koalisyonun en aciz günleri böylelikle başlamış oldu. Başbakan David Cameron, şubat ayındaki Münih güvenlik koferansında çok kültürlü toplum projesinin başarısızlığını ifade ettikten sonra 'Müslümanlar topluma entegre olmalı ve aşırılık yanlılarını dışlamalı' diyerek, Avrupa'da yükselen Müslüman karşıtı sağ düşünceye dolaylı destek vermişti.
Nev-i insanın üçten birisini teşkil eden gençler, hevesatları galeyanda, hissiyata mağlûp, cüretkâr akıllarını her vakit başına almayan o gençler, âhiret imanını kaybetseler ve Cehennem azabını tahattur etmezlerse, hayat-ı içtimaiyede, ehl-i namusun malı ve ırzı ve zayıf ve ihtiyarların rahatı ve haysiyeti tehlikede kalır. Bazı, bir dakika lezzeti için bir mes'ut hanenin saadetini mahveder ve bu gibi, hapiste dört beş sene azap çeker, canavar bir hayvan hükmüne geçer. Eğer iman-ı âhiret onun imdadına gelse, çabuk aklını başına alır. "Gerçi hükümet hafiyeleri beni görmüyorlar ve ben onlardan saklanabilirim. Fakat Cehennem gibi bir zindanı bulunan bir Padişah-ı Zülcelâlin melâikeleri beni görüyorlar ve fenalıklarımı kaydediyorlar. Ben başıboş değilim ve vazifedar bir yolcuyum. Ben de onlar gibi ihtiyar ve zayıf olacağım" diye, birden, zulmen tecavüz etmek istediği adamlara karşı bir şefkat, bir hürmet hissetmeye başlar. Bu mânânın dahi Risale-i Nur'da bürhanlarıyla izahına iktifaen kısa kesiyoruz. (Onbirinci Şua)
Fransa'nın 2005'te yüzleştiği, o zamanlar içişleri bakanı olan Sarkozy'nin ayaktakımı olarak nitelendirdiği işsiz, ümitsiz, eğitimsiz çeteleşmeye mahkum edilmiş, ayrımcılık kurbanı göçmenler aslında tüm Avrupa ülkeri için tehlike çanıydı. Eski İtalya Başbakanı Giuliano Amato'nun "Yaşlı nesiller, genç nesillerin geleceğini yediler" sözleriyle ifade ettiği bir genç nesil huzursuzluğu, Avrupa ülkelerinin de her an bu durumla karşı karşıya kalabileceğinin sinyallerini veriyordu. İngiltere genç nüfusunda, azımsanmayacak kadar çok işsiz, mutsuz, ahlaki çöküntü içerisinde ve hiçbir şeye aidiyet hissetmeyen topluluklar var. Bu toplulukların hayattan beklentileri dans etmekten, seksten, tüketim toplumunun bir parçası olmaktan öteye gidemiyor. Eğitim sistemi ihtiyaçlarına yanıt vermeyince çok sayıda genç (maalesef Türkiyeli göçmenlerin çocukları da dahil) hip-hop ve çete kültürünün bir parçası olarak sonuçlarını düşünmeden kolay para için uyuşturucu ve çetelere bulaşıyor.
Hem herbir şehir kendi ahalisine geniş bir hanedir. Eğer iman-ı âhiret o büyük aile efradında hükmetmezse, güzel ahlâkın esasları olan ihlâs, samimiyet, fazilet, hamiyet, fedakârlık, rıza-yı İlâhî, sevab-ı uhrevî yerine garaz, menfaat, sahtekârlık, hodgâmlık, tasannu, riya, rüşvet, aldatmak gibi haller meydan alır. Zâhirî âsâyiş ve insaniyet altında anarşistlik ve vahşet mânâları hükmeder; o hayat-ı şehriye zehirlenir. Çocuklar haylâzlığa, gençler sarhoşluğa, kavîler zulme, ihtiyarlar ağlamaya başlarlar.
İngiltere'deki gelmiş geçmiş hükümetler toplumu bu tür saldırganlıklardan koruyacak sosyal bariyerleri onarmakta yetersiz kaldılar. Cumartesi günü işte bu bariyerler yıkıldı. İngiltere sisteminin sebebiyet verdiği ahlaki çöküntünün çirkin sonuçlarını bütün dünya izlemeye devam ediyor. Londra Belediye Başkanı Boris Johnson 'ekonomik ve fırsat eşitsizliği ile bu olaylar savunulamaz' dese de, yağmacıların seslerini duyurma şekli ve toplumla iletişim mesajı bu. Bu gençler, zengin İngiliz kentlerinin göbeğinde yaşarken, kendilerini bu kentlerin bir parçası olarak görmüyorlar. Uyarı işaretleri de aslında yıllardır geliyordu, özellikle de polisin bildiği 169 çeteye sahip Londra'da. Eğitimsizliğin, nefretin ve yoksulluğun kol gezdiği İngiltere varoşlarındaki çetelerin öfkesi ne zaman bitecek ve nereye kadar sürecek kimse bilemiyor fakat hükümetin bu bölgelerle ilgili acil bir eylem planı yapması elzem gibi görünüyor.
Eğer sesim erişseydi olanca kuvvetimle bağırarak, küre-i arzdaki gençlere diyecektim: "Risaleleri ciddî okumak ve yazmak, yirmi sene medresede okumaktan fâiktir ve daha menfaatlidir." Medresede okumaktaki maksat, evvelâ kendini kurtarıp, saniyen ümmet-i Muhammed'i (a.s.m.) kurtarmaya çalışmak değil mi? Risaletü'n-Nur ve Mektubatü'n-Nur, yirmi senelik medrese ilmini veriyor itikadındayım. (Barla Lahikası)